Bugün benden okuyacaklarınız pek hoşunuza gitmeyebilir. Ne de olsa gerçekler acıtır ama iyileştirir de.
Mustafa Ceceli vakası ve bunun üzerinden gerçek aşkı seçmeyi konuşalım.
Pek çok hit şarkısı bulunan, efendiliğiyle tanınan, albüm kartonetlerinde ‘hacı’ Mustafa Ceceli yazan, cecelist isimli geniş bir hayran kitlesine sahip nur yüzlü şarkıcının 9 yıllık eşinden boşanmasını, boşanmanın ardından 5 gün sonra sosyetik güzel Selin İmer ile ilişkisinin ortaya çıkmasını ve bunun üzerine yaptıkları ‘evleniyoruz’ açıklamasını değerlendirelim.
Ceceli ile ilgili haberin gündeme gelmesiyle sosyal medya da kıyamet koptu diyebilirim.
***
Bazıları gibi Ceceli’nin inançlarını, bunu yaşantısına ve işine yansıtış biçimini masaya yatıracak değilim. Kimliğinin önemli bir parçasını oluşturuyorsa muhafazakarlık elbette bunu işine yansıtmasından doğalı yok ama reklam malzemesi için kullanıyorsa, tasvip edilemez tabii ki.
Evliyken başka bir kadına aşık olup gemileri yakma konusuna gelince...
Konu Ceceli olunca, daha sert eleştirilmesinin sebebi de elbette ki muhafazakarlığı ve kendi çizgisinin dışında yeni bir ilişkiye başlaması ile ilgili.
‘Diğerlerinden farklıyım ben, ben bir ahlak timsaliyim’ dersen olacağı budur.
Hep derim; büyük konuşmayacaksın.
***
1.5 ay önce Hülya Avşar, programına konuk aldığı Ceceli’ye “Bir gün gönlün birine kayarsa, ne kadar koruyabilirsin nefsini? Evliliğin sürmesi mi yoksa her zaman bulamayacağın aşk mı?” diye sormuştu.
Mustafa Ceceli ise, “Hem aile müessesesine saygı duymak hem o müesseseyi devam ettirmeyi istemek gerekir. Olması gereken aşkı seçmek! Bütün her şeyini bırakacağın, ‘neyim varsa her şeyimi bıraktım sana geldim’ diyeceğin aşk olmalı. Zara’nın dediği gibi ‘Canımdan bezmeye geldim. Canımdan başka servetim yokken canımdan geçmeye geldim.’ Öyle bir aşk varsa sonuna kadar gitsin der insan” diye yanıtlamıştı.
***
Bence haklıydı. Elbette her zaman öncelik elbette aile birliğini korumak olmalı ama eğer aşk bittiyse, sevgi yetmez oduysa ve kalp başkası için çarpmaya başladıysa o evliği devam ettirmenin kime ne faydası olabilir ki.
Kendi yuvasında aklı başkasında kalmış bir eşten/sevgiliden ne hayır gelir?
Her iki taraf içinde yaşarken ölmekten farksız değil midir bu durumda yaşamak?
Aşkın da, sevdanın da garantisi yok. Kutsal evlilik müessesi icadı ile bir garanti getirmeye çalışmış olsa da insanoğlu aşka ve aile birliğine, zorla güzellik olmuyor hiçbir zaman.
Kimsenin başına gelmesin sevdiği insanı kaybetmek ve başka kollara teslim etmek ama aşktan eser kalamadı ise, bittiyse eğer kadın-erkek ilişkisine dair sevgi, hele ki yanındakinin kalbi başkası için deliler gibi atıyorsa neye yarar yanında kalması, evliliğin devamı ego tatmininden başka!
Sanırım bu durumlarda insanları en ok zorlayan şey; sevginin bitip bitmemesi, mevcut eşle nereye kadar devam edebileceğini kestirememek, ya da diğerine duyulan aşkın gerçek aşk olup olmadığı ve devam edip etmeyeceği korkusu.
Arka planda aranan hep bir garanti isteği aslında. ‘Düzenim bozulmasın, evliliğim devam etsin’ düşüncesinin altında da bir garanti arayışı var.
***
Ceceli’nin aşkı ne kadar gerçek aşk bunu ancak zaman gösterir elbette ama konu gerçek aşksa durum başka.
“En iyi ben yenilirim dosta, düşmana, aşka...” der Turgut Uyar, bence pek çoğumuz için geçerli bu durum.
Aşka yenik düşer insan, o kadar da yüklemeyin aşkı seçenlere ve aşkı için yanmayı göze alanlara.