Biliyorum güneş etkisinin az olduğu kıştan sıkıldınız artık ve son yağmurlar ve soğuklarla hepimizin içini bir hüzün kapladı. Bitmeyen yaz yapsalar ne güzel olurdu değil mi? Hep yaz olsa, hatta yaz denince akla gelen uzunca bir tatilimiz olsa mesela. Ama inanın böyle olsaydı da üzerimizde tahmin ettiğiniz kadar pozitif bir etkisi de olamazdı muhtemelen. Mevsimler ve tatiller bir yana asıl oturduğumuz sandalyeyi durmadan sarsan, bize durmadan deprem etkisi yaratan içinde bulunduğumuz bitmek bilmeyen ekonomik kriz meselemiz var. “Ekonomik kriz bile tek başına yeterli bir sebep depresif olmamız için” diyebilirsiniz ama ne mevsimler ne ekonomik kriz tüm bunlar mutlu olmaya bir engel değil aslında.
Danimarka, yıllardır mutluluk anketlerinde ilk sıralarda yer alıyor. Danimarka’yı hiç görmediyseniz veya bu ülke hakkında hiçbir bilginiz yoksa, yılın sadece 3 ayında gün ışığı gören bu soğuk ülkenin insanlarının mutsuz ve depresif olduklarını düşünebilirsiniz. Ama değiller. Bitmeyen yaz yapsınlar gibi bahanelere takılmadan çok basit yöntemlerle mutlu olmayı başarabiliyoruz. Mutluluk sırları ise aslında çok eskilere dayanan bir felsefe olan ‘Hygge’.
Danimarka dilinde “hügah” şeklinde telaffuz edilen ve “hayatın içindeki küçük, naif ve ulaşılabilir şeylerle mutlu olma sanatı” olarak özetleyebileceğimiz Hygge felsefesinin 10 maddelik bir manifestosu var. Bu 10 madde ile her zor koşula rağmen antidepresansız bir yaşam mümkün.
Hygge Manifestosu’nun en birinci ve benimde en sevdiğim kurallarından biri yaşam alanlarında daima yumuşak, sıcak ve loş bir his veren aydınlatmalar kullanmaktır yani ambiyansı ihmal etmemek. En önemli madde ise anı yakalamak, anda kalmak. Hygge Manifestosu’na göre anda kalmak için, karmaşık ritüeller uygulamak yerine her gün teknolojiden uzak; sessizliğe ve nefesinize odaklanan birkaç saat geçirmek büyük fark yaratıyor.
Hygge felsefesinin temelinde yatan o tarifsiz “bir ve tam hissetme duygusu”nu yakalamanın en iyi yolu ise aile ve arkadaşlarla kaliteli vakit geçirmek. Evinizin sıcaklığında bir arada geçirdiğiniz zamanın hakkını vererek kendinizi “tamamlanmış” hissedebilirsiniz. Aynı duyguyu evcil hayvanınızla ya da çok sevdiğiniz bir kitap/film/şarkı ile de yakalamanız mümkün!
Hygge Manifestosu’nda “ev sahibi” ve “misafir” gibi rollere yer yok! Çünkü sevdiğiniz birinin evine konuk olduğunuzda/birini evinizde konuk ettiğinizde yemeği, sofrayı ve temizliği eşitlikçi bir görev dağılımıyla üstlenmek o hanedeki mutluluk katsayısını artırmaya yardımcı oluyor. Gerçek bir Hygge ortamı yaratmak için o yaşam alanını mutlaka ama mutlaka minnet duygusuyla donatın! Her gün şükredin. Yalnızca elde ettiğiniz büyük şeyler için değil; aldığınız nefes, o an içebildiğiniz kahve ya da kanepede kıvrılmış yatan sevgilinize bakıp onlara sahip olabildiğiniz için şükredin.
Değiştiremeyeceğiniz şeylerin, olayların ya da kişilerin sizde stres yaratmasına izin vermeyin. Her zaman elinizden gelenin en iyisini yapın ve sonrasında sadece en iyisini ummakla yetinin. Akışa güvenin!
Hygge deyince akla hemen yumuşacık battaniyeler, kaşmir kumaşlar ve insanı oturduğu an sarıp sar malayan pofuduk minderler gelir .
Çünkü bedenin rahat, sıcak ve konforlu olması, ruhu huzurlu ve rahat kılmanın birinci kuralıdır. Evinizde Hygge Manifestosu’nu uygulamaya karar verdiyseniz öncelikle negatif duyguları kapının dışında bırakmanız gerekiyor .
Sabahları evi saran kahve kokusu, pencerelere vuran yağmur damlalarının sesiyle uyuyakalmak; müzik eşliğinde hazırladığınız bir kase patlamış mısır ya da evinizi temizleyip düzenledikten sonra yapacağınız uzun bir köpük banyosu.
Danimarka Mutluluk Araştırma Enstitüsü’ne göre bu saydıklarımız hayata dair basit keyiflerden çok daha fazlasını ifade ediyor. İnsan psikolojisi üzerinde onarıcı etkisi bulunan bu basit keyifleri hayatınızda eksik etmeyin. Çocukluk yıllarınızda oyun oynarken sığındığınız ağaç kovuklarını ya da evde minderleri üst üste dizerek inşa ettiğiniz minik oyun evlerini anımsayın. İşte kendi keşfiniz olan bu “güvenli alan”ların içindeyken hissettiğiniz o saf güvenlik hissi Hygge felsefesinin en önemli unsurlarından biridir. En sevdiğiniz battaniyenin altında uzanmak; sevgilinizin kolunun altına girmek ya da soğuk bir günde pencerenin kenarından dışarıyı izlemek bile size o katıksız “sığınma” hissini yaşatabilir.