Geçtiğimiz hafta bir istisna yapıp affetmek ile ilgili bir yazı dizisi hazırlayacağımı duyurmuş, sizi benimle birlikte birkaç haftalık affetme yolculuğuna çıkamaya davet etmiştim.
Yazı dizimin ilk başlığı “Affetmek Ne Demek?” olmalıydı belki ama onun yerine “Affetmenin Alacakaranlığı” olarak atmaya karar verdim.
Neden alacakaranlık dediğime gelecek olursam.Alacakaranlık, güneşin doğmasına yakın beliren, doğmasından az önceki ya da batmasına yakın görülen, batmasından az sonraki yarı aydınlık hale verilen isimdir.
Affetme konusu anlatabilmek için onu en iyi tanımlayan şeyin bir alacakaranlık durumu olduğunun fark edilmesi olduğunu düşünüyorum.
Affetmek güneşin doğuşunu, affetmemek karanlığı seçmekten ibaret bir alacakaranlık halidir.
Ya affederek iyileşmeyi, özgürleşmeyi, gelişimi, öğrenmeyi, huzuru ve mutluluğu seçersiniz. Ya da affetmeyerek negatif duygular içinde açılarla yaşamayı, bir şeylere takılı kalıp tutsak yaşamayı, intikam ve nefret duygusunun sizi ve diğerlerini yakmasını, yargılayıcı bir bakış açısı ile huzursuz, endişeli ve mutsuz yaşamayı seçersiniz. Koşullar ne olursa solsun seçim daima sizindir.
***
“Affetmek”, “bağışlamak” ile eşanlamlı kullanılsa da aslında ben aslında bunların yerine “helalleşmek” kavramını daha çok seviyorum.
Ama önce bir affetmek nasıl tanımlanıyor kısaca ondan başlayalım.
Affetmek konusunu incelerseniz tanımı üzerinde bile tam bir uzlaşma sağlanamamış olduğunuz görüyorsunuz.Bunların bazıları duygusal değişime, bazıları ise motivasyon değişikliğine vurgu yapıyor. Dedim ya çok boyutu var.
Worthington’a göre affedicilik hem bir sanat hem de bir bilim dalıdır.
Northiçsel, affedicilik tanımına göre birey affederek “hakkı olan negatif duygu ve yargılardan şefkat, yardımseverlik ve sevgi ile kurtulabilir.“
McCullough ve arkadaşlarının ortaya koyduğu affedicilik tanımına göre, affeden bireyin “kişilerarası motivasyonu sosyal olarak olumlu yönde değiştirerek daha yardımsever, daha az kindar ve çekingen” olur.
“Affetmek, bağışlama bizi kıran insanlara karşı misilleme yapma ve yabancılaşma motivasyonumuzun azalması, uzlaşma motivasyonumuzun artmasıdır.”
***
Affedicilik tanımlarının ortak noktası ise affeden bireyin affettiği kişiye karşı olan tavırlarının daha az negatif: kin, öfke ve intikam alma isteği ve daha pozitif empati, şefkat, merhamet haline gelmesidir. Affetmek hem bir durum hem de bir karakter özelliğidir.
Durum affediciliği tek bir kişiye ve duruma özgü olarak affetmektir.
Kişilik özelliği olarak affedicilik düzeyi yüksek olan bireyler stres yaratan ve inciten durumlarda daha kolay affetmeye yatkın olan bireylerdir. Literatür böyle diyor efendim.
***
Benim tanımıma gelecek olursak...
Affetmek, bağışlamak, siz adına ne derseniz deyin, bir bırakma aslında tam bir “helalleşme”dir.
Yüzleşmedir, aldığını kabul etme halidir, sadece verdim yalanını söylemeyi bırakmaktır.Aldığımızın ve verdiğimizin hakkını vermek, mutabakat yapmaktır.
Bu alışverişin tamamlanıp hesabın kapatılmasıdır, o realiteden, o anlayıştan çıkış biletidir.Alacak verecek kalmadı, diyebilmektir.Bu nedenle affetme, bağışlama gibi kelimelerin yerine helalleşmek çok daha fazla kabul içerir.
Affetmek, kendini bir nebze de olsa haklı görmek, taraf olmaktır.
Bizi kabule geçmekten alıkoyan ve haklılığımızın ispatı, geçmişin kapılarını açık tutan durumdur.
İşte ben bu nedenlerden ötürü aslında affetmek derken klasik anlamının dışında tam bir helalleşmeden bahsediyor olacağım.
Şu hayatı güzel yaşamak, mutlu olmak için ne yapmalı diye düşünüyorsanız ilk yapmanız gereken affetme erdemini kazanmaktır.
İşte bu yüzden affetmenin alacakaranlığının kapılarını aramak zorundayız.