Sezin Sivri

Sezin Sivri

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’nın seçimleri yaklaştıkça tansiyon sürekli yükseliyor. Ben suskunluğumu koruyorum. Bunun sonucunda da doğal olarak pek çok takipçimden ne düşündüğümün sorulduğu mailler alıyorum. Hatta içlerinde neden bu konuda yazmadığıma sitem edenler bile var. Her şey çok mu güzel olacak acaba? bilemiyorum. Çünkü benim için olmakta olan çok değişkenli ve akışkan bir zamanda sadece yeni bir başlangıç. Acele karar vermek istemiyorum. Tüm bu olanlar neyin başlangıcı, “hayra mı”, “şerre mi” vesile olacak bilemiyorum çünkü...
Ne demek istediğimi de söyleyeceği her şeyi hikayelerle anlatmayı seçen Çinli Filazof Lao Tzu’dan yardım alarak aktarmam daha uyun olacak sanırım. Onun en sevdiği öykü diye rivayet edilen Yaşlı Adam ve At’ı sizinle paylaşmak istiyorum.
Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.
“Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı?” dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış, “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler. İhtiyar, “Karar vermek için acele etmeyin. Sadece ‘at kayıp’ deyin, çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüş. Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, kendi kendine dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemiş, “Babalık sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var” demiş.
“Karar vermek için yine acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar, “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.”
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemiş ama içlerinden “Bu adamın akli dengesi yerinde değil” diye alay etmiş. Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul, şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler yine gelmiş ihtiyara, “Bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başka kimsen de yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demiş.
İhtiyar, “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş. “O kadar acele etmeyin, oğlum bacağını kırdı, gerçek bu, ötesi sizin verdiğiniz karar. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size bildirilmez.”
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almış. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini, ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmiş, “Yine haklı olduğun kanıtlandı” demiş. “Oğlunun bacağı kırık ama, hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla geri dönmeyecek. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.” “Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar, “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah bilir.”
Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp, tamamı hakkında karar vermekten kaçının.
Karar; aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar.
Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken, yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.