Yalansız bir hayat yaşamak insana mümkün gibi gelmiyor değil mi? Hele ki ‘Beyaz Yalan’ diye adlandırdığımız dozajı herkese göre değişen yalanlar sınıfı varken…
Beyaz, pembe, kara, adına siz ne derseniz deyin bazıları için yalan, yalan sonuçta! Böylesi keskin bir biçimde ‘Doğrucu Davut’ olanların önemli ve gerçekten dürüst olunması gereken konularda doğruları söyleyip, beyaz yalan ya da pembe yalan kategorisine girebilecek konularda insanları kırmamak, üzmemek adına kolayca yalana başvuranları anlaması elbette ki imkansız. Doğrucu Davut’lar dürüstlüklerinden asla taviz vermezken, İngiliz centilmenliğinden esinlenmiş beyaz yalan söyleyen sınıfın dürüstlüklerinden taviz vermediklerini sanarak olayları aktarmalarını ya da aktarmamalarını hoşgörü ile karşılamalarını beklemiyorum. Peki, nasıl anlaşacak bu iki grup?
Mesela benim, beni bekleyen birine trafikte sıkışmış ve kesin geç kalacak iken, “Geliyorum, yetişeceğim” deyip ve sonrasında da 5-10 dakika geç kaldığım olmuştur. Bir arkadaşım bana, bildiğinde üzüleceği ve aslında bilmesini gerektirmeyen bir konuda soru sorduğunda % 100 gerçeği anlatmadığım, bilmesi gerektiği ve üzülmeyeceği kadarını anlattığım olmuştur. Canımı sıkan bir olay varken annem beni aradığında; anneme toplantıdayım seni sonra arayacağım deyip yalana başvurabilirim. Sesimi böyle duymasın, daha keyifli bir zamanımda konuşayım diye gayet iyi niyetli bir gerekçeler ile beyaz yalan söylerim.
Bu gibi beyaz yalanalar da bana çoğu zaman yalan gibi gelmez. Beyaz yalanlar gerçek bir yalan değil diye düşünürdüm. Bazı çok daha ciddi konular için ise her durumda dürüst olunamaz, olunmamalı diye bile düşündüğüm zamanlar dahi olmuştur. Bazı durumlarda bazı bilgiler içimde kalmalı ve deşifre edilmemeli kısmında hala gelgitler yaşıyorum. Dürüstlüğün de bir sınırı olmalı mı? Her durumda yalan söylememek tamamen dürüst olmak mümkün olamaz gibi geliyordu bana ama olabiliyormuş!
Beyaz yalan söyleyen hallerimi geride bırakmaya niyet ediyorum. Çünkü, en küçük konular hakkında bile olsa yalan söylemek, kişisel ilişkileri ve kamusal güveni gereksiz yere zedeliyor. Üstelik can yaktığı, sevgiye zarar verdiği, ilişkileri, aradaki bağı olumsuz etkilediği ve güveni yok ettiği de süphesiz.
Yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmiş biri olmasam da sadece beyaz yalanlara başvuran biri olsam da artık şunu biliyorum; yalan söylemek dürüst iletişim beklentisi içindeki öteki kişileri kasıtlı olarak yanlış yönlendirmek anlamına geliyor. En çok can yakan kısmı ise kişisel dürüstlüğe riayet etmemeler, bir kez açığa çıktıklarında da kolay kolay unutulmuyorlar. Sık sık yalan söylemek sevdiğimiz insanların özgürlüğünü ihlâl etmek anlamına geliyor. Ne için söyleniyor olursa olsun, ister birini korumak adına ya da üzmemek adına ister beyaz olsun ister siyah isterse kuyruklu yalan yalandır. Ve dürüst olmanın faydaları kaçınılmaz…
Bu nedenle yalnızca ve yalnızca doğruyu söylemek gerekli. Yalan söylemek zorunda kalacağınız şeyleri de yapmamak! Bunun insanı daha iyi ve daha mutlu bir insan yapacağı olası. İyi olması dileği ve inancı ile gerçekleri görmemelere, motivasyon için kötü şeyleri bile iyiye çevirme olasılığıma yüksek değer vermemek en çok da kendine dürüst olmak gerekiyor.
Dürüstlük en ideal motto hem kendimize hem başkalarına, olabildiğince değil % 100 dürüst olmak en güzeli. Bu nasıl mümkün olabilir ki derseniz?
Çok satan kitapların yazarı ve nörobilimci Sam Harris’in, başkalarının çoğunlukla yalan söylediği durumlarda, yalnızca doğruyu söyleyerek hayatlarımızda ve toplumda büyük bir ilerleme kaydedebileceğimizi savunan YALAN isimli bir kitabını tavsiye etmek istiyorum. Bu kitap yalnızca doğruyu söylemek yoluyla, acı çekmemize ve utanmamıza yol açan pek çok durumdan kolaylıkla uzak durabileceğimizi savunuyor. % 100 dürüst yaşamak nasıl mümkün öğrenebilirsiniz.