Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası'nın, 29 Mayıs'ta Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderdiği yazıyla gündeme getirdiği "bazı bankaların icralık müşterilerine çocuklarının okuduğu okullardan ulaşma" sorununun "bir ailede" nasıl yaşandığını anlatıyor."Çocuk Hakları Sözleşmesi"ne aykırı nitelendirilen bu durum, Ataköy'den yazan Burcu'nun mektubunda öyle somut bir hale geliyor ki... Elimde bir tomar mektup, içlerinden birisi var ki, rakamlarla ifade edilen "ekonomiyi" ete kemiğe büründürüyor. Gazetemizin sürdürdüğü "Baba Beni Okula Gönder" kampanyasının "öznesi", babaları anlatan mektuplar aldık. Anadolu'nun dört bir yanından yokluk, yoksunluklar içinde, toplumsal körlüğe direnen babalarının mücadelesi sonucu okula gönderilen kız çocuklarının Milliyet Jürisi'ne ulaşan yaşam öyküleri...Ünzile'nin, Kardelen'in, Gülbahar'ın mektupları...Onlar ne göz pınarlarımıza demir atan bir şarkı, ne bir şiir, ne de ağıt; bal gibi çocuklar.Gönderilen mektupların içinden bir tanesini seçip "Yılın Babası"nı ilan edeceğiz.Her biri "Yılın Babası" adayı. Önce Burcu'nun hikâyesini anlatmalıyım... "Yılın Babası" Ekonomik çöküşün karanlığından aydınlık bir dünyaya pencere açan yüreklerini kendisi gibi "inci tanesi" satırlara dökmüş Burcu'nun mektubundan acılı günlere giriş özeti:"Üç çocuklu bir babanın kızıyım. Babam yıllarca konfeksiyon sektöründe ticaret yapıyordu. İşleri bozuldu, faizcilere borçlandı, borçlarını ödeyemeyince psikolojisi bozuldu. Okuldan eve geldiğimde evde haciz memurlarını görünce dünyam karardı. Kiramızı ödeyemedik, ekmeğe muhtaç hale geldik. Alacaklılar evimize gelip tehditler yağdırmaya başladılar. Komşular babama, "Bu durumda çocukları okula göndermek riskli olur" diye söylüyorlardı. Çünkü binamızdan isimlerimizi ve okullarımızı öğrenmeye çalışmışlar. Babam sabahlara kadar düşünüp duruyordu."Burcu babasının bu koşullarda "kararlılığını" anlatıyor:"Takipten kurtulmak için gece yarısı babamın bir dostunun yanına sığındık. Ortam ders çalışmaya elverişli değildi. Ailenin çocukları vardı. Sıkıntı olmayalım diye babam gece yarısı kendini kamufle ederek bizi eve götürüp derslerimizi çalıştırıyordu. Sabah erkenden okula gidiyorduk, babam bizi arkadan takip ediyor, gözünü ayırmıyordu. Okul yönetimine durumu anlattık. Ücretsiz servis sağladılar. Servis bizi değişik kapılarda bırakıyordu. Çünkü birkaç ailede gece yarısına kadar kalıyorduk. Evde olduğumuz zaman ise camlarımızı battaniyeyle kapattık, ışık sızmasın diye katalitik sobanın ışığında ders çalıştık. Babam seyyar kablolardan masa üstüne ışık veren sistem kurdu. Bir gece kalktığımda baktım açılan ayakkabımı onarıyordu. Çalışmıyordu, paramız, pulumuz kalmamıştı. Şunun farkındaydım, okul çilemiz zaten ıstırap içindeki babamı çok yoruyordu. Babam sürekli moral veriyordu, fakat moralin yapmacık olduğunu anlıyordum..."Burcu'nun hikâyesinin devamını merak ediyor musunuz?Burcu babasının bu gayretlerini, "Ataköy Lisesi'nin birincisi" olarak ödüllendirmiş. Babası Burcu'nun alnından öpüp hıçkıra hıçkıra ağlamış... syilmaz@milliyet.com.tr "Haciz memurları"