Mektuba gelen destek mesajlarının sayısından çok, temsil ettikleri "makamlardan" ve "ünlerinden" etkilendim.Siyaset, iş, sanat ve akademi dünyasından isimler bu mektuba "imza attıklarını" iletiyor, işadamını "cesaretinden" dolayı kutluyor."Üreten ve düşünen insanların sesi diye okuduğum" mektupta 77 yaşındaki petrol mühendisi Prof. Köksal, Başbakan'a "Ülke bölünüyor" uyarısında bulunup, "Diyalog yapmaya çalışın, sinirlerinize hâkim olun! Kadrolaşmayın!" diyor, Türk düşünürü Edebali'den örnekle eleştirel seslere kulak vermesini tavsiye ediyordu."Başbakan'a açık mektup" üzerinden çok geçmedi ki, Koç Holding Şeref Başkanı Rahmi Koç da duyduğu endişeleri, "ekonominin diliyle" Arçelik toplantısında gündeme getiriyordu.TÜSİAD, TOBB ve TİM gibi kurumlardan sonra tek tek işadamları da kaygılarını artık kamuoyunun önünde dile getirme gereği duyuyorlar. Pet Holding Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Güntekin Köksal "Başbakan'a açık mektup" yazıp, bu köşede yayımlanması için bana göndermişti; pazar günü sizinle paylaştım. TOBB, ETÜ öğretim görevlisi Abdüllatif Şener, Köksal'ın mektubunu "en iyi" anlayanlardandı; nedeni anlattı:"TOBB camiasında bulunmam nedeniyle iş kesimlerinin endişelerini
13-16 Şubat tarihleri arasında İzmir'de düzenlenen "Expo 2015 II. Uluslararası Sempozyumu'na" katılan Uluslararası Sergiler Bürosu (BIE) Başkanı Jean Pierre Lafon, İzmir'in ana teması "Herkes İçin Sağlık" başlığını yorumluyordu.Zaragoza'nın (2008) "su", Sanghay'ın (2010) "kent" ana temaları ile İzmir'in EXPO 2015 yarışındaki rakibi Milano'nun "Gezegeni Beslemek, Yaşam İçin Enerji" temalarına dikkat çeken Lafon, "Her bir EXPO dünyamızın sorunlarını çözmeye aday konular. Çok iyi rekabet yaşandığı için mutluyuz" diyordu.Sempozyumda BIE Genel Sekreteri Vicente Gonzalez Loscertales'in "Önemli olan yalnızca kentlerin değil, dünyanın dönüşümüne katkı sağlaması" sözleri de, Expo'nun "ihracat panayırı" veya bir "turizm hamlesi" olarak algılanmasının önüne geçiyordu. Bir kent yeniden doğacak ve dünyanın "entelektüel" sermayesine katkı sağlayacak. Bu lafı nereden buldum? Tükenen dünya kaynaklarına karşılık artan nüfus ve temel ihtiyaçlar için yapılan zorunlu göçler nedeniyle, İzmir'in belirlediği "Herkes İçin Sağlık" başlığı en azından 2015 için hiç de erken bir tartışma olmayacak.Hele bir de "Sağlık" temasının Birleşmiş Milletler Milenyum Kalkınma Hedefleri 2015 ile de örtüştüğünü
"Başbakan'a açık mektup" yazan Pet Holding Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Güntekin Köksal'ın sözcükleri yer alacak burada. Mektuba köşemde yer vermemdeki en önemli kriter; samimi bir vatandaş olarak gördüğüm Köksal'ın adının bugüne kadar hiçbir siyasetçiyle birlikte anılmaması ve servetinin kaynağının bilgiyle donatılmış emek olduğunu bilmemÖÜreten ve düşünen insanların sesi diye okudum mektubu, aynen aktarıyorum:"Ankara, 14 Şubat 2008 Genç cumhuriyetin rahmetle andığımız sanayi öncülerinden Vehbi Koç'un başbakanlara gönderdiği mektupları, Sakıp Sabancı'nın medya önünde iktidarlara yönelik eleştirilerini anımsatır, "ciğerden" gelen bir ses, onu sizinle paylaşacağım. T.C. BaşbakanıBaşbakanlık/AnkaraBaşbakan'a açık mektupSayın Başbakan,Ben müsaadenizle önce kısaca kendimi tanıtayım. 77 yaşında bir işadamıyım. Devlet bursu ile Avrupa'da okudum. Maden ve petrol konularında 2 master yaptım. Yurda döndükten sonra 10 senesi Batman'da olmak üzere 17 sene TPAO'da çalıştım. 34 senedir de 1974'te kurduğum Pet Holding şirketlerini yönetiyorum. SSCB, Almanya, Rusya, Kazakistan, Azerbaycan ve Yemen'de başarılı yatırımlar yaptım. Halen Türkiye, Kuzey Irak ve Yemen'de çok değerli sahalarda
Irak'a akaryakıt ihraç eden 36 kadar Türk firmasının, SOMO'da 120 milyon dolar kadar alacağı kaldı. İçlerinden şimdilik yalnızca üç Türk firması protokolde belirtilen alacakları için dava açma yoluna giderken, geri kalanı da bugünlerde gelmesi beklenen SOMO yetkilileriyle yapılan görüşmelerin sonucunu bekliyor.Geçtiğimiz yılın başına kadar SOMO Türkiye'den akaryakıt alıyordu. Bu alışveriş sonunda Türk firmalarına 1 milyar 50 milyon dolar borç birikti.Hazine ve Dış Ticaret, Irak Petrol Bakanlığı ile SOMO'nun hangi firmaya ne kadar borcu varsa kayda girdikleri bir protokol imzaladılar. Buna göre Delta'nın toplam 66 milyon dolar alacağı vardı, 5.2 milyon doları ödenmedi.2003 yılında Irak'a 7 milyar dolarlık mal sattık, bunun 2.7 milyar doları ise akaryakıttı. Takip eden yıllarda giderek azalan akaryakıt ihracatı 2007'de 100 milyon dolara gerilerken, ticaret de 2.6 milyar dolar seviyesinde kaldı. Sonunda olan oldu, Türk akaryakıt firmaları Irak Milli Petrol Şirketi'ne (SOMO), "Türk-Irak protokolüne" kaydedilen borçlarını ödemediği gerekçesiyle İskenderun mahkemelerinde dava açtılar. Bundan tam bir yıl önce Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, SOMO'nun Türk akaryakıt şirketlerine, "Kuzey
Davutoğlu, hükümetin dış politika stratejisinin omurgasını oluşturan "özgürlük-güvenlik dengesi" tezini açıyor."Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı'nın (TİKA) 23 ülkede ofisi var. Gönderdiğimiz yardımların tutarı 1.3 milyar dolara ulaştı. Afrika'da Fransa'nın açtığı büyükelçilik sayısı 50 olurken, biz 10 ülkede vardık, bu sayı artıyor" sözleriyle küresel aktörlük üzerinde duruyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dış politika Başdanışmanı ve Büyükelçi Prof. Ahmet Davutoğlu'na Katar yolunda "Türkiye Körfez'de ne arıyor?" diye soruyorum. Davutoğlu, "Özgürlük ve demokratik açılımlarımızda yüksek standartlar taşırken, teröre sıfır tolerans gösterdiğimize başta ABD, yakın komşularımız, bölgemiz ve AB'yi ikna ettik" diyor.11 Eylül'den sonra Batı'da özgürlük alanları daralırken, Türkiye'nin AB'ye uyum yasaları çerçevesinde demokratikleşme sürecine yoğunlaştığını vurguluyor.Davutoğlu en kritik soruyu soruyor:"Önümüzdeki 5 yılda Türkiye'nin kaç ülkeyle savaşma ihtimali var?"Senaryo yazmak gerekiyor, yanıt veremiyorum.Geçmiş hükümetler döneminde Yunanistan, Suriye, Bulgaristan gibi ülkelerle yaşanılan "güvenlik" krizlerini hatırlatıyor. Savaş ihtimali yok! Jeo-stratejik harita çizen Davutoğlu,
Bunun yanında azımsanacak oranda da olsa tavrımızı "çekiştiren" yorumlar, yanıtlar gelmeye de devam ediyor.Başta belirtmek isterim ki, Katar gezisi medya içinde "hayırlara vesile" oldu. İki kişi dışında geziye katılan 25 gazetecinin, yöntem farklılıkları içerse de "hediyenin" iadesi konusunda ittifak sağlamış olduklarını öğrenmiş bulunuyorum. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Katar ziyareti sırasında, Katar Emiri Şeyh Hamad bin Halife Âl Tani'nin gazetecilere hediye ettiği saatleri iade etmemizi destekleyen mesajlar yağıyor. Edep duygusundan ari bir toplulukla birlikte anılmaktan kaçındığım için burada adını anmayı "uygunsuz" bulduğum bir yazıdan bilgilendim. İlgili şahıs; Zaman, Samanyolu, Yeni Şafak gibi kendi mahallesinden gazetecilere sitem ederek, "Gerçekten de... 'Kimse Yokmu'ş!" diyor.Ne mutlu!!!Açıkçası bu üslubu taşıyan bir gazeteci ile bundan böyle aynı ortamı solumak, benim açımdan mesleki alanda irtifa kaybetmek anlamı taşır.Gül, "açılım" adına eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ambargosunu kaldırdığı bu türlere nasıl tahammül eder/ediyor bilemiyorum.Hediye kabul etmeyi yerel faktörlere indirgemek, "ilkelerden" habersiz olmakla eşdeğer bir tutum. Ve bunlar onu da
Katar'a enerji ve inşaat sektöründe yatırımları olan grupların ilgisi yoğun. Genellikle resmi gezilere katılmayan STFA'nın yönetim kurulu üyeleri Alp Taşkent ve Ali Şentürk de Doha'ya gelerek bir ilki gerçekleştiriyor.STFA, Katar'daki ikinci projeleri olan liman ihalesini almak için son olarak bir firma ile çekişiyor. 1.3 milyar dolarlık ihalenin kazanılması için Cumhurbaşkanı Gül'ün desteğine ihtiyaçları var. Gül, gezi sırasında hem STFA'nın, hem de Tekfen'in benzer durumdaki projelerini Emir'e götürüp destek istiyor.İhalelerde kendilerine verdiği desteği gören işadamları, dönüş yolunda da Gül'den Katar'da yükselen maliyetler ve enflasyon nedeniyle uğradıkları kayıpları hatırlatarak, yasal bir düzenleme talep ettiler. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Katar Emiri Şeyh Hamad bin Halife Âl Tani'nin daveti üzerine yaptığı resmi geziye katılan işadamları, bu ülkenin önümüzdeki 10 yılda yapacağı toplam 350 milyar dolarlık yatırım potansiyelinin cazibesine kapılıyorlar. 6 ülkenin yemeği çıkıyor Gül, yalnızca Katar'da değil, diğer yurtdışı gezilerinde de benzer tutum takınarak işadamlarının sorunlarının çözülmesinde öncülük ediyor. Gül, yurtdışı gezilerinde ekonomik yararları gözardı
Özetlemek gerekirse, Katar Emiri benim de içinde olduğum 29 kişilik gazeteci grubu dahil olmak üzere, Gül ile birlikte resmi heyette bulunan ekibe değerli hediyeler dağıttı. Körfez ülkelerinin "hediye" ölçütleri ve yöntemleri, kamusal alanın tartışma konularından biri olmayı sürdürürken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile birlikte gittiğimiz Katar da bu sürecin dışında kalmadı. Katar Emiri Şeyh Hamad bin Halife Âl Tani, gazetecilere saatler hediye etti. Ancak Enerji Bakanı Hilmi Güler, Bayındırlık Bakanı Faruk Nafiz Özak, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın da dahil olduğu 51 kişilik heyete hangi hediyelerin verildiği konuşulmadı.Gazetecilere yaklaşık olarak değeri 3-4 bin dolar civarında olan saatlerden hediye edildiğini, odamıza konan paketten öğrendik.Resmi heyet içinde yer alan gazete, ajans ve televizyonların Ankara temsilcileri ile yazarlarına hediye edilen saatleri teslim etme sürecimiz biraz sancılı oldu. 3-4 bin dolar değerinde İçlerinde benim de olduğum bir kısım gazeteciler hediyenin anında Katar'da yetkililere teslim edilmesini savunurken, bir kısım da "Bu ülkelerin geleneksel tutumuna karşı nezaketsiz davranmayalım" endişesiyle Türkiye'ye dönüşte sivil toplum kuruluşlarına