Dünya Kupası, içindeki herşeye anlam ve değer katıyor.
O kadar büyük bir organizasyon ki Rusya - Suudi Arabistan maçını bile milyarlarca insana izletebiliyor. 3. kez yerinde bir Dünya Kupası takip etmeme rağmen aynı heyecanı hissettirip, koşar adımla stada yetişme isteği uyandırıyor.
Kadrolara baktığımızda Rusya’nın tamamı kendi ülkesinin takımlarında oynarken benzer şekilde Suudi Arabistan’da sadece iki isim ülke dışından...
Özetle sahaya çıkan kadrolar Rus ve Suudi Arabistan liglerinin karması. Dolayısıyla futbol seviyesi çok üst düzey değil.
Ama dedim ya Dünya Kupası bu... İçindeki herşeye değer katıyor diye..
Düşük ve orta seviye iki takımın maçı olsa bile açılış maçının da etkisiyle final maçı havasına sokuyor sizi...
Maç öncesi Rusya kampına gidip teknik direktör Cherchesov ile konuşma şansı buldum. Ardından Rus gazetecilerle... Özellikle bu sezon Fenerbahçe’de başarı ile forma giyen Roman Neustadter’in olmamasının bir sebebi var. Rus teknik adam, savunmada risk almayı sevmiyor. Oyunu kuran, fazla sert olmayan stoper yerine klasik stoper anlayışında olan isimleri seçmiş. Savunma, savunma görevini yapacak ilerideki Smolov, Dzagoev gibi isimler de yetenekleriyle işi
Gençlerbirliği maçından farklı olarak Oğuz Kağan’ı bu maçta beğendim. Lig maçında yenen golde tehlikeyi sezip faul yapabilirdi orta sahada. O pozisyon devamında gol oldu. Dün ise rakibi topla buluştuğunda yapıştı. Döndürmedi, faul yaptı ama tehlikenin büyümesini engelledi. İki maç arasında bu detay bence önemliydi. Garanti oynaması, oyun karakteri, zekası, geniş açıdan bakması o bölgedeki bir oyuncu için çok önemli. İlerleyen dönemde buna topla ileriye çıkışları eklerse (Emre Belözoğlu gibi) çok farklı bir seviye çıkar.
Eljif Elmas’ın daha önde oynaması gerekir. Dün biraz geride oynadı sanki. Kritik paslar atmaya alışık bir isim olarak bu bölgede isabetsiz pasları tehlike yaratabilir. Nitekim kötü pasta Giresun çabuk oynadı ve golü buldu. Tam olarak bence yeteneklerini dün gösteremedi.
Samed’in goldeki takibi önemliydi. Çok çabuk ama biraz dağınık. Aatif’in golü tamamen özgüven meselesi. Geldiğinden bu yana hep ikinci plandaydı. Çekingen oynuyordu. Kademe kademe bunu üzerinden attı. Sivas’taki Aatif’i hatırlattı.
Fernandao formayı kaptırmaz. Rakibini geçtiği bir pozisyon varki hiç alışık değiliz bu tip hareketlere. Fiziğine rağmen bu çalımı atıp pozisyon yaratması ciddi bir gelişimi
Fenerbahçe savunmada uzun süre sonra ilk kez bu kadar çok zorlandı. Trabzonspor’a deplasmanda üstünlük kurup, rakibini durduran Fenerbahçe’de, o kadronun büyük bölümü dün yine sahadaydı. Ancak taşlar yerinden oynadı. En önemli değişiklik Topal-Souza’nın yer değişikliği oldu. Topal’ın orta saha ve Souza’nın savunmaya geçmesi orta sahanın kaybedilmesinde önemli etken oldu. Ayrıca Metin Diyadin’in taktik anlayışı ve planı da sarı-lacivertli takımın sıkıntı yaşamasında etkiliydi.
Artık maçları Aykut Kocaman’ın gözünden ve bakış açısından izlemeye çalışıyorum. Böylelikle takımın taktik planda neyi yapıp, yapamadığını daha rahat görüyorum. Kocaman’ın istediği düzen oyunu ikinci yarı sahada yoktu. Kaos futboluna döndü. Kontrolü kaybetti.
Herkesin yerini bilmesini, oynanacak setlerin kusursuz sahaya yansımasını isteyen Kocaman, bu maçta istediğini alamadı. Artık takımın mevcut oyunu ezbere oynaması istiyor. Ancak ideal kadrodan 2-3 ismin olmaması, birkaç pozisyon değişikliği ve rakibin doğru taktik anlayışıyla sarı lacivertlilerin ne kadar zorlandığı ortada.
Bu yüzden Kocaman’ın geride kalan haftalara da mevcut kadro, diziliş ve sistem ile yoluna devam edeceğini düşünüyorum. Valbuena mı?
Sarı-lacivertliler transferde önce sol bek ardından da orta saha arayışı içinde girdi. Ancak büyük bir sürpriz olmazsa transfer, mali ve yabancı kontenjan sorunları nedeniyle yapılamayacak. Eldeki kadro ile devam edilmesi çok yüksek ihtimal olarak gözüküyor. Dün sahaya çıkan kadro daha çok alternatif oyunculardan kurulmuştu. Mevcut 11’e doğrudan katkı verecek tek isim olarak Alper Potuk öne çıktı. Kendine has özellikleriyle tehlike yaratsa da sonuç alamadı.
Ama en büyük sorun orta sahada. Oğuz Kağan gelecek için önemli. Ancak şimdilik zor maçları kaldırması şüpheli. Souza ya da Mehmet Topal bu takımın en önemli yapı taşı.
Savunma önünde set olup, kaptıkları topu da hücuma aktarma gibi kritik görevleri var.
Ayrıca savunma rotasyonunda da oynayabiliyorlar. Peki bu iki isimden biri sakatlanır ya da cezalı olursa her maçın final niteliğinde olduğu bir ortamda orta sahada kim oynayacak?
Ekici’nin toparlanması zor. Oğuz Kağan tecrübesiz. Elif’in ise henüz sadece ismini duyduk.
Bu kadar dar bir kadro içinde ve üstelik transfer yapmanın neredeyse imkansız olduğu bir ortamda Ozan Tufan’nın kadro dışı kalmasını anlamak benim için zor.
Kocaman, bu kararla tüm sorumluğu üzerine aldı. Umarım hiçbir
Kadroyu gören birçok kişi Topal-Souza tercihini eleştirdi. Kadıköy’de, İstanbulspor karşısında bile bu ikiliden neden vazgeçilmediği soruluyordu? Bu şekilde sahaya çıkılmasıyla ilgili birkaç detay söz konusu. En önemlisi takımın “Doğru Oyunu” ezberlemesi.
Geç kurulan bir takım olan Fenerbahçe bunun sıkıntısını sezon başında yaşadı. Takımın çıkışındaki temel sebeplerden biri teknik heyetin kafasındaki oyunun sahaya yansımaya başlamasıydı. Bu sistemde herkesin görevleri var. Topal-Souza da savunmanın önünde yer alarak takımın kolay gol yemesini engelledi. Kolay gol yeme sıkıntısı aşılınca Giuliano, Valbuena, Aatıf gibi isimlerin de hücumda işi kolaylaştı. Takım üzerindeki gereksiz baskı ve sürekli skor olarak geriye düşme durumu ortadan kalktı. Özetle “Doğru Oyun” şablonu bulundu.
Fenerbahçe çıkışı, bu sistem ve dizilişte buldu. Bu nedenle bu yapının kafalara iyice kazınması gerekiyor. Antrenmanda, maç öncesi yapılan ısınma setlerinde, her yerde...
İkinci bir detay karşıda bir “rakibin” olmasıydı. Maalesef yapılan yorumların çoğunda sanki karşıda bir rakip yokmuş gibi konuşuluyor. Bunu sadece dünkü maçla ilgili söylemiyorum. Bizim göremediğimiz onlarca, yüzlerce detay söz konusu teknik
Maçta herkesin gözü Oğuz Kağan’ın üzerindeydi. Her genç futbolcuda olduğu gibi birkaç güzel hareketinden sonra yine övgü dolu sözler söylenmeye başlandı. Maç sırasında sosyal medyaya şöyle bir göz attım hemen “Pirlo” benzetmeleri başlamış. “Aman” diyelim ve biraz yavaş gidelim.
Oğuz için gerçekten çok olumlu yorumlar geliyor kulüp içinden. Önemli bir futbolcu olmaya aday. Ama daha önceki genç arkadaşlarımıza yaptığımızı yapmayalım. Ayağını yerden kesmeyelim.
Sonra gelişimi devam etmeyince ciddi sıkıntı ve travmalar yaşanıyor. Üzerine fazla sorumluluk yüklemeyelim. Salih Uçan örneği önünüzde. Son yılların en önemli yeteneğinden faydalanamıyoruz. Bunda mutlaka kendisini havaya sokan medya, yakın çevresi ve taraftarların da etkisi var. Bu tecrübelerin ışığında ben artık daha temkinliyim.
Umutlanmak istiyorum ama bir yandan da genç futbolcunun yolunun çok uzun olduğunu da biliyorum. Eleştirel bir gözle maçı izlediğimde benim için önemli üç pozisyonu var Oğuz Kağan’ın.
Zoru yapıp, kolayı yapamadı. Önce zor olanları söyleyelim. İlk goldeki pasın şiddeti ve zamanlaması müthiş. 8. dakikada orta sahadan pozisyonu hissedip koşuyu kesmemesi ve devam etmesi de çok görmediğimiz türden. Pozisyonun
Cagliari, önceki hazırlık maçlarındaki rakipler kadar üst seviye bir ekip olmasa da ligi 11. sırada tamamlayan orta seviye bir İtalyan takımı. Bu seviye takımların yaptığı gibi sert ve kapalı futbol oynuyor. Fenerbahçe, buna karşılık geçen sezon hiç yapamadığı pas oyunu ile etkili olmaya çalıştı. Açıkçası geçen sezonki takımı izledikten sonra sadece pas oyununda bile bu kadar kısa sürede bir değişim yaşanması büyük başarı.
Kaleci ve savunmadan başlayan ataklar, seri paslaşmalar, topun ayakta az tutulması, yer değiştirme, yardımlaşma, önde baskı ve kapılan toplar... Bunlar son dönemde Fenerbahçe’yi izleyenlerin alışık olmadığı görüntülerdi. Özellikle ilk yarıda bu konuda ciddi bir çaba söz konusuydu. Belli bölümlerde de istenenler sahaya yansıdı.
Daha hareketli ve karakterine uygun oynayan Fenerbahçe’nin en büyük eksiği hala ileri uçta. Bu kadar olumlu değişime rağmen ceza sahası içine topu atacak ve bitirecek oyuncu açısından sıkıntı var. Bunun da transferle çözüleceğini düşünürsek sarı-lacivertlilerin her bölgede kusursuza yakın bir takım oluşturma şansı söz konusu.
Yeni transferlere gelelim. Eljif Elmas, futbolda en zor olanı yapıp, basit oynamayı çok iyi biliyor. Sahada
Fenerbahçe, Monaco gibi Şampiyonlar Ligi seviyesindeki bir takıma 25 dakika direnebildi. Bunu skor olarak değil, ilk yarı sonrası aldığım detaylı verilere göre söylüyorum. Bu dakikadan sonra takımın enerjisinde ciddi bir düşüş söz konusu oldu. Benzer kadro ile devam edilse ve çok fazla değişiklik olmasa 60’tan sonra yine benzer bir düşüş yaşanacaktı.
İlginç olarak Fenerbahçe rakibinden daha fazla koşmuş, sprint mesafesinde de önde. Bunu ilk yarıdaki verilere göre söylüyorum. Ancak bunun temel sebebi Monaco’nun, Fenerbahçe’yi koşturması. Monaco, o kadar çok top çevirip, hızlı oynuyor ki Fenerbahçe, koşarak rakibine yetişmeye çalışıyor ve devamında yorulup oyundan düşüyor.
Takımın bu kadar koşmak zorunda olması ve yorulmasının en önemli sebebi ise fiziksel kapasitenin henüz istenen seviyede olmaması ile beraber bu kadar hızlı pas yapabilecek oyuncu kalitesinin de bulunmaması.
Kocaman ve ekibi bu kadar iyi takımlarla hazırlık maçı yaparak risk aldı. Belki sonuçlar çok farklı olabilirdi. Ama bu maçlarda “gerçek” veriler elde edildi. Oyuncular her açıdan zorlandı ve gelişim sağlandı. Kocaman’ın bahsettiği yarım kalan işlerden biri, Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi seviyesindeki takımlar