Döviz kurunun hızlı yükselişini hepimiz sıkıntıyla takip ediyoruz. Sıkıntılıyız çünkü dövizle hiç ilgisi olmayan bir vatandaş bile bu yükselişi 6-12 içerisinde enflasyon olarak hissedecek. Fiyatlardaki artışın ücretlere yansıması bire bir olmadığı sürece reel ücretler azalacak. Merkez Bankası’nın yapmış olduğu bir araştırma kurda yüzde 1’lik değer kaybının enflasyonu kabaca 15 baz puan yükselttiğini gösteriyor. Bu hesaptan yola çıkarsak sırf cuma gününden bu yana kurdaki yüzde 2’lik değer kaybının, kalıcı olması durumunda, enflasyonu 30 baz puan yükselteceğini öngörebiliriz.
İki soruya cevap arayalım...
1) Döviz fiyatları neden böyle hızlı bir yükselişe geçti?
Kurun yükselmesi TL’ye olan talebin hızla azaldığını gösteriyor. Her ne kadar son günlerde ani bir sıçrama görsek de bu değer kaybının bir süredir bozulmakta olan dış algımızla yakından ilgisi var. Dış ilişkilerdeki gerginlikler ve Türkiye’nin Batı ülkelerinden uzaklaşması endişesi yabancı yatırımcıları tedirgin ediyor. Bu tedirginlik son günlerde tekrar gündeme gelen Zarrab davasıyla tekrar zirve yaptı.
Dış ilişkilerde yaşanan gerginlikler risk algısını artıran bir faktör. Türkiye’yi daha riskli bulan yatırımcı, mevcut faiz seviyesini bu riski bertaraf etmek için yeterli bulmayınca, TL cinsi tahvilleri satıp parasını da Dolar’a çevirip ülkeden çıkıyor. Bu durum bir taraftan bono faizlerini yükseltirken bir taraftan TL’yi zayıflatıyor.
Kurun son günlerdeki artışında bir diğer faktör bir süredir durulan merkez bankasına yönelik eleştirilerin yeniden gündeme gelmesidir. Bu tür eleştiriler Merkez Bankası’nı yıprattığı gibi ideal para politikasından uzaklaşacağı inancını da besleyerek TL talebini azaltıyor. Çünkü merkez bankasının uygulaması gereken politikadan uzaklaşması enflasyonun kontrol edilememesi anlamına geliyor. Enflasyon ise reel getirinin erimesine ve bu nedenle de yatırımcının TL’den soğumasına neden oluyor.
Yapmış olduğumuz bir araştırmada, 2010 sonrası dönemde Türkiye’de siyasetçilerin faiz indirimi konusunda yaptıkları çağrılara piyasa tepkisini ölçtük. Elde edindiğimiz bulgular bu tür demeçlerin kurda ortalama yüzde 0.7’lik bir değer kaybına sebep olduğunu gösteriyor. Geçtiğimiz cumadan pazartesiye yoğunlaşan siyasi demeçlerden sonra kurdaki değişim bu ortalama rakamla çok tutarlıydı.
2) Kritik hamleler ne olmalı?
Teknik olarak kurdaki yükseliş TL talebindeki azalmadan kaynaklandığı için, kuru düşürmenin yolu da TL’yi tekrar cazip hale getirmekten geçiyor. Yukarıda bahsetmiş olduğum risklerin bazıları doğrudan kontrolümüzde olmamakla beraber (Zarrab davası gibi) oluşan risk algısını azaltabilmek için gerek dışarıda gerekse içeride yapılabilecek önemli şeyler var. Türkiye’nin bozulan dış imajını düzeltebilmek için çaba sarf etmek gerekiyor. Bu ise Türkiye’nin Batı değerlerinden, temel hukuk prensiplerinden, kurumsallaşma, demokratikleşme, şeffaflık gibi kavramlardan taviz vermeyeceğine dair inandırıcı mesajlar gerektiriyor.
İçeride ise Merkez Bankası’nın yıpratılmaması, faizler konusunda siyasi demeçlerden kaçınılması politikaya yönelik belirsizlikleri azaltıp risk algısını azaltacak faktörler. Tüm bunlar yapıldıktan sonra Merkez Bankası’na düşen, yüzde 5’lik enflasyon hedefiyle tutarlı olan faiz seviyesini bağımsızca belirlemek ve dolambaçlı yollara sapmadan, net mesajlar vererek para politikasını icra etmek olacaktır.