Fatih Terim’e geçmiş olsun. Belinden önemli bir ameliyat geçirdi. Galatasaray’a da geçmiş olsun. Geçen yılın Süper Lig şampiyonu Galatasaray, geçen yılın Birinci Lig Şampiyonu Denizlispor karşısında hesapta olmayan bir yenilgi ile alışkın olmadığı bir başlangıç yaptı.
Kimse bu benzetmeyi yanlış anlamasın. Fernando ile Ndiaye, Galatasaray orta sahasında, Galatasaray geri dörtlüsünün önünde adeta “Avcı köpeği” gibiydiler. Kokuyu aldıkları anda rakibe basıyor, pozisyonu başlamadan imha ediyorlardı. Büyük umutlarla alınan Seri ya da diğerleri asla olmadı. Galatasaray orta sahası ciddi anlamda yumuşadı, sertliğini, caydırıcılığını tamamen yitirdi.
Galatasaray adına işin kötü tarafı orta sahanın bu markaj anlayışı kaybolunca iki stoper Luyindama ile Marcao’nun da adeta foyaları ortaya çıktı. Hazırlık maçları dahil, ne kadar kötü, ne kadar dağınık oynuyorlar. Galatasaray stoperi, sıradan bir lig maçında 40 dakika içinde ikinci sarıdan kırmızı kartla oyun dışında kalır mı?
Aslında lig öncesi oynanan maçlar
Chelsea Yönetim Kurulu Başkanı Bruce Buck, Süper Kupa finalinden önce “Biz Liverpool’la haftanın altı günü iş ortağıyız... Premier Lig’in değerini nasıl arttırırız diye çalışıyoruz... Haftanın bir günü de rakibiz, birbirimizi nasıl geçeriz diye yarışıyoruz” dedi... Bizim Kulüpler bu anlayışa ne zaman varacak acaba?
-Süper Kupa’nın Fransız kadın hakemi Frappart, özellikle ilk yarıyı neredeyse düdük çalmadan bitirdi... Oyunun hızını asla kesmedi... Bizim hakemler böyle bir yönetim anlayışını ne zaman yakalayacak acaba?
-Bizim Süper Lig’de bir kadın hakemin ucunda kupa bulunan bir derbi maçını yönettiğini, itirazsız, kazasız, belasız, küfürsüz o maçı bitirdiğini görecek miyiz acaba?
-Oyun sertti, kimse kimseye nefes aldırmadı... Buna rağmen, sertlik topa olduğu için çok uzun süre faul çalınmadı... Yere yatıp dakikalarca kıvranan olmadı... Zaman çalana rastlanmadı... Bizim ligde bunu görecek miyiz acaba?
- İki takım da hücumda çok kalabalıktı... Ama savunmalarında asla az
Maçı stadyumda değil, havalimanında kaybettik. Sanki oyun 2-0 olana kadar maçın oynandığı Langardalsvöller Stadı’nda değil, Keflivik Havalimanı’ndaydık. Havalimanı olaylarıyla uğraşırken maça geç kaldık. Resmen İzlanda’nın tuzağına düştük.
Adamlar terbiyesizlik yaptı, küstahlık yaptı, her türlü çirkefliği yaptı ve öfkemizi aklımızın önüne geçirdiler. Bu İzlanda bize gelmeyecek mi, bizim havalimanlarından Türkiye’ye giriş yapmayacak mı? Sen de misillemenin kralını yaparsın olur biter.
Biz öfke seline kapıldık, işi neredeyse iki ülke arasında diplomatik krize kadar götürdük. Sonuçta ne motivasyonumuz kaldı, ne de maça dair dikkatimiz...
Bir balıkçı ülkesinde “sazan” gibi oltaya takıldık. Dört gün önce Dünya Şampiyonu’nu, dünyaya ders vererek yenen, yenerken de futbolun doğrularında % 100’ü isabet sağlayan Türk Milli Takımı, dört gün sonra İzlanda karşısında nasıl olur da maça futbolun % 100 yanlışları ile başlar? Maç 2-0 olduğunda, o tabela 5-0 da yazabilirdi. O kadar yanlıştık, o kadar kötüydük.
Dünyanın en pahalı, en iyi forvet adamlarına top göstermeyen, tek şut attırmayan, tek pozisyon vermeyen bu savunma, ne oldu da sadece ilk yarının 30. dakikasına kadar rakibe tam 5 net
Milli takımın sol beki Hasan Ali Kaldırım, bundan sonraki kariyerinde, “Mbappe’ye adım attırmayan adam” olarak anılacaktır. Bundan kuşkunuz olmasın.
- Milli takım kalecisi Mert, ne kadar soğukkanlı... Hatta soğuk... Buzdolabı firmalarının yerinde olsam Mert’i reklam yüzü olarak kullanırım.
- Süper Lig Şampiyonu Galatasaray’dan milli takımda oyuncu yok. Buna sevinmeli miyiz, üzülmeli miyiz, açıkçası karar veremedim.
-Merih’i izlemeye gelen Juventus Sportif Direktörü Fabio Panatici, diğer stoper Kaan Ayhan’ı gördükten sonra acaba “ikisini birden alsak” demiş midir?
-Başakşehirli Mahmut son 5 yıldır “milli takımda olmalıyım” diye bağırmasına rağmen daha geçen yıl hatırlandı. Milli takım adına, Mahmut adına geçen yıllara yazık...
- Merih, Fenerbahçe altyapısından Portekiz’e, Zeki Çelik ikinci ligden Fransa’ya gitti. Yabancılar binlerce kilometre uzaktan “adam olacak çocukları” görüyor da, biz burnumuzun dibinde, gözümüzün önündeyken niye göremiyoruz?
- Bir milli maçta ilk defa çok adamla hücum ettik, rakip hücumdayken ilk defa savunmada az adamla yakalanmadık. Yani sahanın her yerinde ve her dakikasında vardık.
Maçı kaybetsek de aynı şeyi yazacaktım. 2008 Avrupa Şampiyonası dahil, bu kadar yürekli, bu kadar karakterli, bu kadar becerikli, kendine bu kadar güvenli bir milli takım görmedim. Dakika 70 olmuş, Konya seyircisi, Dünya Şampiyonu karşısında oynayan Türk Milli Takımı’na “Üç... üç...” diye bağırıyordu. Sahada böylesine güven duyulan bir milli takım vardı.
Mahalle takımıyla oynamıyorsun... Karşındaki Dünya Şampiyonu Fransa... Yani horozlar... Sadece kendi çöplüğünde değil, her yerde öten, Moskova‘da son dünya şampiyonluğunu ilan eden Horozlar...
Kalesinde daha 10 gün önce Avrupa Şampiyonluğu finalini oynayan Tottenhamlı Lloris... İki stoperden Varane, Real Madrid’in, Umtiti, Barcelona’nın vazgeçilmezi... Sağ bek B.Münih’in, sol bek Premier Lig’in... Biz bu adamlara maç başlar başlamaz sahayı dar ettik... Öyle bastık, öyle bastık ki, abartmayalım “feleklerini şaşırdılar...” Yoksa bu kadar çaresiz kalmaz, bu kadar hata yapmazlardı.
Şenol Hoca takımı müthiş motive etmiş. Öyle olmasa “Korkunun ölüme faydası yok” anlayışı ile başlamazdık. Bırakın korkmayı, belki de aşırı bir özgüvenle başladık. İyi de yaptık... Sağdan Cengiz, soldan Kenan bindirdi. Kenan bindirmekle kalmadı,
Fatih Terim’e kızabilirsiniz, tavırlarına, üslubuna tepki duyabilirsiniz... Ama hakkını teslim etmeliyiz... Eğer Fatih Terim gibi bir hocanız varsa, yarışa bir adım değil, birkaç adım önde başlıyorsunuz... İşte sonuç... Maç sonu seyirci söyledi: Yaz tahtaya bir daha... Galatasaray‘ın tarihe yazılan 22. şampiyonluğu bu... Yürekten kutluyoruz...
Bırakın 32 haftada olan biteni... Şu maç bile Galatasaray’ın şampiyonluğu Başakşehir’e oranla çok daha fazla hak ettiğini açıkça ortaya koydu... Başakşehir önde oynadığı dakikalar dahil, Aslantepe‘de asla bir şampiyon adayı gibi oynamadı, oynayamadı...
Başakşehir, ilk yarı 1-0 önde soyunma odasına giderken, Aslantepe‘de canlı yayın yaptığım Tugay Kerimoğlu “eyvah eyvah, futbolcular yandı“ dedi... Anlamadım, “niye hocam“ dedim... “Fatih Terim şimdi futbolcuları yerle bir eder... İkinci yarı başladdığında görürsün“ dedi...
Tugay Hoca‘nın dediği çıktı... İkinci yarının ilk dakikası ile birlikte Galatasaray‘ın beraberlik golü geldi... 10 dakika içinde üç gol daha ... İkisi VAR tarafından iptal edildi... İkisi Galatasaray‘ın şampiyonluğuna ve tarihine yazıldı...
Acaba futbolun adaleti mi, bir raslantı mı bilemem ama, kanat oyuncusu
Başakşehir’in hocası Abdullah Avcı maçtan önce canlı yayında “manifesto“ gibi bir açıklama yaptı... Bütün nezaketi, efendiliği ve olgunluğu ile... Hoca maalesef haklı... Türk futbolunda hak, hukuk, adalet, adil yarış, vicdan her geçen sezon elimizden, avucumuzdan biraz daha kayıp gidiyor... Futbolu yönetenler memnun ki, bir çare, bir alternatif üretmeden, bir arayışa girmeden, en ufak bir çaba harcamadan yerlerinde oturuyorlar... Yıllar, sezonlar birer birer gelip geçiyor, bütün bu olumsuzluklara rağmen futbolu yönetenler bir türlü değişmiyor...
Abdullah Hoca açıklamasında “Bütün bunlara rağmen inadına sahanın içinde, futbolun içinde kalacağım“ dedi... Ama sahadaki takımı özellikle maçın ilk yarısında futbolun içinde kalamadı, hatta futbola yaklaşamadı... Sonucun, Galatasaray maçına fazla da yansımayacak olmasından, Abdullah Avcı oturmaktan “pas“ tutan bir takım çıkarmıştı... Doğal olarak bu takım çalışmadı, pası üstünden atamadı, futbola yaklaşamadı... Üstelik karşısında yense de, yenilse de “güçlü oyunu“ bırakmayan Ankaragücü vardı... Nitekim ilk yarıda skor tabelasında Ankaragücü‘nün imzası vardı...
Ama ikinci yarının başlangıcı ile birlikte gelen beraberlik golü, Emre’nin
Bu maça atanan hakemler... Penaltı kararları... Kırmızı kart... VAR rezaleti... Hepsi bir yana... Emre Akbaba’ya büyük geçmiş olsun. Ne talihsiz oyuncu... Bu kadar travmatik, bu kadar ağır, hem de çok ağır sakatlıklar gelip hep Emre Akbaba’yı mı buluyor? Ne onu bulsun, ne başkasını... Büyük geçmiş olsun sevgili Emre... Allah aşkına moralini bozma... Yılmadan kendini yeni sezona hazırla...
Rize-Galatasaray maçına Serkan Çınar atanıp, VAR da Alper Ulusoy’a teslim edilince yakın çevreme, “Bu maç karakolda biter” demiştim. Maalesef yanılmadım. Bu sezon birbirinden “skandal” hakem performansları gördük ama bu konuda Serkan Çınar ve VAR hakemleri zirve yaptı. Alınteri, emek, hak, hukuk, adalet, hepsini yerle bir ettiler. Yazıklar olsun...
Kendimce bir futbol anlayışım var. Katkı olsun diye, bugün televizyonlarda hakem yorumculuğu yapan çok önemli, mesleki otoriteleri tartışılmayacak hakem hocalarına da sordum. Hepsi, “Böyle hakemlik, böyle kararlar olmaz” dedi. Sayalım.
-İlk penaltıda faulün yapıldığı sırada top oyunda değil... Yani penaltı yok. Hadi verdin... Diagne’nin penaltı atışı sırasında ceza alanı içinde bir ben yokum. Herkes içerde... Diagne’ye ofsayt vereceğine,