Şansal Büyüka

Şansal Büyüka

sansal.buyuka@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Maçı kaybetsek de aynı şeyi yazacaktım. 2008 Avrupa Şampiyonası dahil, bu kadar yürekli, bu kadar karakterli, bu kadar becerikli, kendine bu kadar güvenli bir milli takım görmedim. Dakika 70 olmuş, Konya seyircisi, Dünya Şampiyonu karşısında oynayan Türk Milli Takımı’na “Üç... üç...” diye bağırıyordu. Sahada böylesine güven duyulan bir milli takım vardı.
Mahalle takımıyla oynamıyorsun... Karşındaki Dünya Şampiyonu Fransa... Yani horozlar... Sadece kendi çöplüğünde değil, her yerde öten, Moskova‘da son dünya şampiyonluğunu ilan eden Horozlar...
Kalesinde daha 10 gün önce Avrupa Şampiyonluğu finalini oynayan Tottenhamlı Lloris... İki stoperden Varane, Real Madrid’in, Umtiti, Barcelona’nın vazgeçilmezi... Sağ bek B.Münih’in, sol bek Premier Lig’in... Biz bu adamlara maç başlar başlamaz sahayı dar ettik... Öyle bastık, öyle bastık ki, abartmayalım “feleklerini şaşırdılar...” Yoksa bu kadar çaresiz kalmaz, bu kadar hata yapmazlardı.
Şenol Hoca takımı müthiş motive etmiş. Öyle olmasa “Korkunun ölüme faydası yok” anlayışı ile başlamazdık. Bırakın korkmayı, belki de aşırı bir özgüvenle başladık. İyi de yaptık... Sağdan Cengiz, soldan Kenan bindirdi. Kenan bindirmekle kalmadı, çok ciddi rakibi de kovaladı. Burak Yılmaz boğuştu. Ortadan Mahmut, Dorukhan, İrfan Can, hangisini sayayım, öyle iyi paslar yaparak, o kadar iyi yardımlaşarak geldiler ki, Pogba, Matuidi gibi orta alan yıldızları kimi alacaklarını, kimi paylaşacaklarını şaşırdılar.
Unutulmasın, Kaan Ayhan o kafa golünü biri Real Madridli, diğeri Barcelonalı iki stoperin arasından attı. Aynı savunmadan Burak Yılmaz topu söktü, Dorukhan pası verdi, Cangiz baktı, 12’den vurur gibi, topu o baktığı yere vurdu. Santim şaşırmadan, santim sapmadan... Tam isabet...
Fransa bu, Dünya Şampiyonu... Saymakla bitecek gibi değil ki... Hücumunda Mbappe... Dünyanın gözünün içine baktığı futbolcu... Hasan Ali karşısında nefes bile alamayınca, ilk yarım saatin sonunda kendini merkeze attı.
Daha bir hafta önce Avrupa Şampiyonu olan Chelsea’nin santrforu Giroud, iki stoperimiz Merih ile Kaan Ayhan’ın arasında “sefilleri” oynadı. Atletico Madrid’in vazgeçilmezi Griezmann öyle bir savunma anlayışına tosladı ki, kendini maçta değil, adeta kabus görüyor sandı.
Şu üç forvet oyuncusu dünyada Fransa’dan başka hangi milli takımda var? Kimsede yok... Bu üçlü tek şut atamadan, yanlış anlamayın, tek şut atamadan, tek şut atmalarına Türk Milli Takımı’nın savunma anlayışı izin vermeden maçı bitirdiler. Tek gol pozisyonuna giremediler. İleride kariyerlerinin kabusu sorulduğunda herhalde Türkiye maçını söyleyeceklerdir.
Çok iyi savunma yaptığımız kesin... Ancak maçın hiçbir dakikasında savunmada kalmadığımız da kesin... Ben Türk Milli Takımı’nın bu kadar şahsiyetli, bu kadar karakterli, bu kadar özgüvenli oynadığı bir maçı hatırlamıyorum.
İkinci yarı yakaladıklarımızı atabilsek, bir vuruş ustası olan Burak, o son vuruşları iyi yapabilse, iki golde kalmaz, 2x2 yapıp sahadan ayrılırdık.
Müthiş bir maç kazandık. Bütün dünyanın izlediği maçta Dünya Şampiyonu’nu, futbol dersi vererek yendik. Sevinmeliyiz, coşmalıyız, hatta haklı olarak abartmalıyız. Ancaaakk... Aman dikkat; üç gün sonra İzlanda maçı var. Şenol Hoca izin vermez ama, sakın ayaklarımız yerden kesilmesin. Kendimize tıpkı Fransa maçında olduğu gibi güvenelim ama “Bekle bizi İzlanda” falan gibi gereksiz gaz vermeyelim. Unutulmasın, hiç bir maç oynanmadan kazanılmıyor. Üstelik başarı sürekli olunca daha fazla anlam kazanıyor... Daha önemli ve değerli oluyor... Emeği geçen herkesin hakkını teslim edelim ama, manşete Şenol Güneş‘i koyalım... Bir hoca, bir takımı bu kadar kısa sürede nasıl olur da bu kadar değiştirebilir? Nasıl olur da bu kadar özgüven kazandırabilir? Nasıl olur da bizim gibi maalesef “futbol özürlüsü” bir ülkenin milli takımına bu futbolu oynatabilir?
Şenol Hoca kabul edelim ki, bir hocadan çok daha fazlası... Yıllarca görmek istemedik, büyük başarılarına rağmen yıllarca milli takımdan uzak tuttuk. Adeta Çin yollarına sürgüne yolladık. Bu ülkede artık hak edenler, hak ettikleri yerlere gelmeli... Şenol Güneş’le umutlarım ciddi anlamda tazelendi: Güneş ufuktan şimdi doğar...