Fenerbahçe’nin ligde rahatlamak adına çok önemli bir üç puan aldığı bir maçın ardından bunları yazmak kolay değil... Ama ben skor yazarı değilim... Futbol adına kendi doğrularımı, kendi gerçeklerimi yazmak durumundayım... Bu benim mesleki sorumluluğum, bu benim kendime vicdan borcum... Kızmayın, darılmayın, bozulmayın, bu benim gerçeklerim...
Bu takımda Soldado OY-NA-MAZ... Bir daha yazıyorum... Bu takımda Soldado OY-NA-MAZ... Başakşehir maçında, Sivas maçında gol atmasına rağmen OY-NA-MAZ... Süper Lig’de 26. haftanın sonunda sadece 4 gol atan bir santrfor Fenerbahçe‘nin santraforu O-LA-MAZ...
Fenerbahçe‘de Ayew orta sahada OY-NA-MAZ... Ayew orta alanda görev aldığı her maçta çok top kaybediyor, topu çok eziyor ve adeta “sıfır“ oynuyor... Eeee, Soldado yok, Ayew yok... Fenerbahçe her maçta adeta 11‘e 9 oynuyor... Bunu görmüyor musunuz, bunu anlamıyor musunuz...
Fenerbahçe‘de Soldado en fazla kulübede oturur, yüksek toplara iyi çıkan ve takımın en golcüsü olan Ayew santrafor oynar... Ayew‘den boşalacak orta sahada da Mehmet Ekici görev yapar... Hiç olmazsa, en azından Fenerbahçe rakipleri karşısında eksik mücedele etmez... Hiç olmazsa 11‘e 11 oynar... Maçı, varlığından güç
Başakşehir - Fenerbahçe maçını Fatih Terim stadında canlı izledim... Yazıya Fenerbahçe’nin ilk yarıdaki kötülüğünden başlarsam, Başakşehir’in bu 45 dakikadaki “Şampiyon gibi“ oyununa haksızlık etmiş olurum...
İlk yarıdaki Başakşehir “Şiir“ gibi futbol oynadı... Hani 23 Nisan, 19 Mayıs bayramlarında okuyacakları şiirleri ezberleyen çocuklar olur ya, tıpkı onlar gibi... Teklemeden, durmadan, şiir gibi...
Müthiş top çevirdiler, tek pastan mükemmel örnekler verdiler... Ama ilginçtir, golü Fenerbahçe savunmasından başlayıp, kalecisiyle noktalanan hatalar zinciri ile yakaladılar...
Başakşehir‘in ilk yarıdaki golünde Tolgay, İrfan Can’dan tam üç kez üstüste çalım yedi...
Kaleci Volkan rahatça kornere atacağı topu tokatla bir metre önüne bıraktı... Serdar Aziz o topu en yakın adam olarak uzaklaştıramadı ve Robinho‘nun golü geldi...
Aslında Ersun Hoca, Hasan Ali’nin önüne Eljif‘i koyarak, Caiçara - Visca sağ kanat rüzgarına karşı adeta bir baraj oluşturmuştu... Ama bu hesabı tutmadı. Çünkü Eljif ne top kesebildi, ne de aldığı topu kullanabildi...
Neredeyse tamamını rakibe attı...
Galatasaray’ın beraberlik golü geldikten sonra Erzurumspor orta sahası depreme yakalanmış gibi sallanmaya başladı. Mehmet Özdilek iş işten geçmeden farkına vardı. Sağ kenarda dinlenmeye çekilen Emrah Başsan’ı çıkarıp, orta alanda İbrahim’in partneri olan Taylan’ı sahaya sürdü. Bu değişiklikle orta sahaya denge geldi.
Ardından Galatasaray’da Fatih Hoca, çift santrfora dönmek için gerçekten iyi oynayan Selçuk’un yerine Diagne’yi alınca oyunun kontrolü ve hücumun zenginliği Erzurumspor’a geçti. Bakmayın uzatma dakikalarındaki Galatasaray baskısına... Son çeyrekte daha fazla deneyen, daha fazla gelen Erzurum’du. Bu dakikalarda Muslera takımı ayakta tutarken, Allah’ı var Erzurum kalecisi Sehiç de bir-iki önemli hamle ile Galatasaray golüne izin vermedi.
Galatasaraylı oyuncuların bir bölümü kısa kollu forma ile oynadığına göre, futbollarını “donduracak” bir soğuk yoktu. Zemin deseniz, öyle Palandöken’in kayak pistleri gibi değildi. Hatta bu mevsim için iyi sayılabilecek bir zemin vardı.
Kime maşallah dersek, 40 gün yaşamıyor. “Marcao, Marcao” dedik, öyle bir zamanlama hatası yaptı ki, Erzurum golünü adeta yoktan var etti.
Şu var: Fernando ile Ndiaye ikiz kardeş gibi... Biri yoksa
Başakşehir-Bursa maçı yoğun kar yağışı nedeniyle ertelenince lideri ve en yakın takipçisini aynı anda izledik. Doğal olarak bir gözümüz Başakşehir’de, diğer gözümüz Galatasaray’daydı. Başakşehir’de kar ve zemin problemi yaşanırken, Aslantepe’de en ufak bir sorun yoktu. Yani şanssızlığa, kazaya-belaya, tatsız bir sürprize uğrama ihtimali daha fazla olan takım Başakşehir’di. Buna rağmen Başakşehir rahat kazanırken, Galatasaray uzatmada gelen ve “maçın adamı” olan Akhisar kalecisi Lukac’ın olağanüstü bir hatasıyla üç puanı adeta “son nefeste” kurtardı.
Futbol böyle bir oyun... Akhisar kalecisi Lukac, 95 dakikalık oyunun 94 dakikasında tartışmasız maçın adamıydı. Feghouli, Onyekuru ve Selçuk’un şutunu müthiş kurtardı. Galatasaray’ın tam 37 orta yaptığı maçta yan topları ve cepheden şişirilen pasları “armut gibi topladı”, toplayamadıklarını yumrukla uzaklaştırdı. Ama son dakikada öyle bir hata yaptı ki, kurtardıkları, takımı ile birlikte ortaya koyduğu olağanüstü çaba boşa gitti.
Bakmayın Mitroglou’nun son dakikada boş kaleye gol atmasına... Bu gol Galatasaray’ı “yarışa devam” ettirse bile, Mitroglou maç boyu ortada hiç görünmedi. Galatasaray ara transferde iki golcü aldı. Diagne,
Önce kaleciler sahneye çıktı. Trezeguet’nin frikik golünde Muslera iyi yer tutsa, topu ağlarında değil kucağında bulurdu. Kasımpaşa’nın İtalyan kalecisi Scuffet derseniz kelimenin tam anlamıyla “evlere şenlik...” Nereden buldunuz, nasıl aldınız? İlk golü yedi, koltuğunun altından... İkinci golü yedi, bacak arasından... Üçüncü golü yedi kalesini boşalttığından... Eğer İtalyan kaleci buysa, hakkını yemeyelim, Ramazan bunun yanında Buffon...
Sanki Galatasaray ilk 15 dakika için Kasımpaşa’ya “avans” vermişti. Oyunu, golü, saha hakimiyetini, futbol adına ne varsa hepsini Kasımpaşa’ya bıraktı. Sonra çalışmaya başladı. Sazı Belhanda aldı, çalıp oynamaya başladı. Peşine Feghouli takıldı, ondan sonrası Kasımpaşa’ya “geçmiş olsun...”
Futbol ne kadar takım oyunu olursa olsun, maçı, oyunu, sonucu yıldızlar belirleyip güzelleştiriyor. Belhanda geç kalmış olsa bile, üstündeki tozları silkeleyip atmaya başladı. Oynuyor, takımı oynatıyor. Atıyor, attırıyor. Feghouli, kimbilir kaç yıl oldu, bir maçta üç gol birden atmayalı... Belki de ilk defa attı.
Adetim değil ama bu maç için bitmeden yorum yazıyorum. Çünkü sonucun değişme şansı yok. Kasımpaşa bir gol daha atsa, hiç kuşkunuz olmasın
İlk darbe İspanyol hakemden geldi, sarsıldık. İkinci darbeyi Marcao’dan aldık, yıkıldık. Elbette herkes gibi milliyetçi duygularım var... Ama futbolun gerçeklerine saygılıyım. Penaltı olsa, penaltı derim. İspanyol hakemin “Skandal” kararından sonra hakem yorumcularına, eski futbolculara, kim varsa herkese sordum, bir kişi “penaltı” demedi. Hakem buna nasıl “penaltı” dedi anlamadım.
Ayrıca kafama takıldı... Avrupa seviyesindeki bir maçta böyle “imkansız” bir penaltı yaratılınca insanın aklına elli türlü şey geliyor. Takım Portekiz’in, hakem İspanyol... Bunlar futbolda “amcaoğlu” gibi... Türkiye’nin tek bir maçını Azerbaycanlı bir hakemin yönettiğini gördünüz mü, duydunuz mu? Burada Portekizliye İspanyol... Ohh ne ala...
Bu penaltıda bir üzüntüm daha var. Muslera uzun bir aradan sonra belki de kurtaracağı bir penaltı atışına çok yaklaştı. Köşeyi anladı, uzandı, top parmaklarını sıyırıp ağlarla buluştu. Salı akşamı Kadıköy’deki Harun Tekin mucizesinden sonra, keşke Aslantepe’de de bir Muslera mucizesi yaşasaydık. İnanın, oyun ve sonuç o zaman çok farklı olurdu. Çünkü Galatasaray, en iyi oynadığı dakikalarda bu darbeyi aldı.
Benfica eksikti kabul, belki bu eksiklerinden olacak
Acılar paylaşıldıkça insanları, camiaları birleştirir. Allah gani gani rahmet eylesin, hafta içinde Talat Terim’in cenaze töreninde Galatasaray, başkanıyla, yöneticisi, futbolcusu, seyircisiyle, tüm camiasıyla tek yumruk oldu.
Cumartesi günü lider Başakşehir, lig sonuncusu karşısında iki puan kaybetti. Trabzonspor, İstanbul’a kolu kanadı kırılmış şekilde, çok eksik bir kadro ile geldi. Bütün bunlar Galatasaray’ı iştahla avını bekleyen Aslan’a çevirdi. Nitekim öyle bir başlangıç oldu ki, aslan hızını, hırsını, açlığını ve kudretli pençelerini hemen gösterdi. Sanki Aslantepe’nin çimlerinde bir futbol maçı değil, Antalya’yı kasıp kavuran fırtına gibi bir Galatasaray vardı.
Trabzonspor’un genç kadrosu bu hıza, bu tecrübeye direnmekte zorlandı. Öyle ki, ilk dakikalarda Trabzonspor iki pas bile yapamadı, topu tutamadı. Belki de, daha doğrusu buna Galatasaray’ın oyunu izin vermedi. “Bu ateşe kar dayanmaz” misali gol gecikmedi. Hatta daha ilk 15 dakikada çok daha fazlası olurdu. Ancak Ndiaye’nin, Onyekuru’nun, Belhanda’nın vuruşları ya genç kaleci Arda tarafından karşılandı ya da kalabalık savunmadan geri döndü.
Genç Arda, yediği gollere hiç üzülmesin. O gollere rağmen iyi kaleci
Haftalardır yazıp söylüyorum... Bu kadar puan farkına rağmen ısrar ediyorum: Başakşehir bu kadar etkisiz, bu kadar kötü futbolla zor şampiyon olur.
Erzurumspor maçında da ilk 15 dakikada sahada mükemmel bir Başakşehir vardı. Golünü de erken attı, ancak çoğu maçta olduğu gibi her şey bitti sanıp oyunu ve skoru idare etmeye çalıştı. Bu anlayışla bir sıçrarsın, iki sıçrarsın, sonra gelip Erzurumspor’a takılırsın.
Şampiyonluğu oynayan, puan farkını açan bir takım, nasıl olur da, ligin dibine demir atan rakibi karşısında tam 75 dakika baskı yer. Futbolun adaleti olsa, zaten Erzurumspor maçı alır giderdi. Başakşehir kaybettiği iki puana değil, aldığı bir puana sevinmeli... Erzurumspor zaten bu ligin en iyi mücadele eden takımı... Bir golcüleri olsa, zaten buralarda olmazlardı. Egemen müthiş oynuyor. Yaşı 40 ama 41 kere maşallah... Bu maçta da savunmada Başakşehir golcülerine nefes aldırmadı, duran bir topta da müthiş bir kafa vuruşuyla takımının beraberlik golünü attı. Başakşehir ilk 15 dakika dışında öyle bir baskı yedi ki, Elia, Emre bile kale sahasının içine gömülmek zorunda kaldılar.
Robinho, İrfan Can ortada hiç yoktular. Eee, Epureanu’nun direnişi de bir yere kadar...