Kriz daha çok büyümeden…

3 Ağustos 2018

Atak bu kez “yasama”dan (Kongre’den) değil, “yürütme”den (Beyaz Saray’dan) geldi...

Haftalar- dan beri ABD Senatosu’nda ve Temsilciler Meclisi’nde, çeşitli gerekçelerle, Türkiye’ye karşı bir takım ekonomik ve askeri yaptırımların hazırlıkları yapılıyordu. Senato’da Türkiye’ye F-35 askeri uçaklarının teslimatının ertelenmesine ilişkin bir tasarı kabul edilmişti. Meclis’te de ilgili komisyon, Türkiye’ye kredi ve mali destek olanaklarını askıya almayı öngören bir öneri benimsemişti...

Bunların Trump Yönetimi tarafından hayata geçirilip geçirilmeyeceği tartışılırken, önceki akşam Beyaz Saray’ın beklenmedik bir yaptırım haberi geldi. Bu kez konu, İzmir’deki Amerikalı rahip Andrew Brunson’un tutukluluğu ile ilgiliydi. Trump Yönetimi, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ü ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu bu olaydan sorumlu tutarak onları bir nevi kara listeye aldı.

İlk bakışta bu karar, pratikte anlamsız, saçma bir çıkış olarak görülebilir. Ama gerçekte bu davranışın sembolik ve siyasal önemi büyüktür. ABD bu kararla müttefiki Türkiye’yi kendi yöntemleriyle cezalandırmaya kalkıyor; bu hareketiyle Türk Hükümeti’ni açıkça karşısına alıyor, bunun olası sonuçlarını hiçe sayarak Türkiye’yi baskı

Yazının Devamı

Yaptırımlar neye yarar?

27 Temmuz 2018

Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun son açıklamaları Türkiye’nin, İran’a karşı ABD’nin uygulamak istediği ekonomik yaptırımlara katılmak niyetinde olmadığını net bir şekilde ortaya koydu.

Bu beyanlardan da anlaşıldığına göre, Türkiye’nin yaptırımlarla ilgili tutumu iki temel esasa dayanıyor: Birincisi ulusal çıkarlarla ilgili. Türkiye hem yakın komşu, hem “stratejik ortak” olarak İran ile dostluk ve işbirliğine büyük önem veriyor. Bazı meselelerde görüş ayrılıkları olsa da...

Türkiye enerji ihtiyacının önemli bir kısmını, hem de uygun şartlarla, İran’dan sağlıyor. Ambargo nedeniyle bu işbirliğini kesmek, Türkiye’nin zararına olur...

İkinci neden, ilkesel bir tutumla ilgili. Türkiye herhangi bir ülkenin (bu ABD dahi olsa) “tek yanlı” yaptırım kararına uymak zorunluluğunu hissetmiyor. Eğer Birleşmiş Milletler’den böyle bağlayıcı bir karar çıkarsa, iş değişebilir. Ama ortada böyle bir olasılık yok...

Üstelik Türkiye bu tür yaptırımlara karşı, çünkü bu politikalar hem etik olarak doğru değil, hem de pratikte fazla bir yararı yok...

Kim kazanıyor?

Gerçekten yaptırımların istenen sonucu verdiğini gösteren pek az örnek vardır. Aksine, çoğu örnekler,

Yazının Devamı

Dış ilişkilerde normalleşme

24 Temmuz 2018

Türkiye’nin 24 Haziran seçimlerinden sonra girdiği yeni dönemin başında, bazı müttefikleriyle son zamanlarda bozulan ilişkilerini normalle-ştirmeye çalıştığı görülüyor.

Son günlerde biri Hollanda, diğeri Almanya olmak üzere, iki önemli Avrupa ülkesiyle bu yönde atılan adımlar, bu çabanın açık bir işareti...

Bu gelişme yeni dönemle birlikte gerek Türkiye’nin, gerekse Batılı müttefiklerin, ilişkileri geren krizleri geride bırakma arzusunu ve iradesini paylaştıklarını ortaya koyuyor.

Hollanda’dan başlayalım. Bu dört yüz yıllık dost ülke ile ilişkilerin bozulmasının nedeni Mart 2017’de Hollanda’nın, Anayasa Referandumu propagandası yapmak için bu ülkeye gitmek isteyen Türk bakanlara izin vermemesidir. Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın bu karara meydan okuyarak Hollanda’ya karayolundan girmesi, Hollanda makamlarının buna polisiye tedbirlerle karşılık vermesi olayın büyümesine yol açtı. Karşılıklı restleşme, Bakan’ın ülkeden zorla çıkarılması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hollanda yönetimini faşist diye nitelendirmesi, büyükelçilerin geri çağrılmasına ve ilişkilerin dondurulmasına kadar gitti...

Yarardan çok zarar...

Aslında olayın yarattığı kızgınlığa rağmen,

Yazının Devamı

Helsinki’den sonra...

20 Temmuz 2018

Bir devlet başkanının hasım bir ülke lideriyle görüşmesinde anlaşamadıkları bir konuda alenen onun safında yer alması ve kendi devlet kurumlarını yerden yere vurması, görülmüş şey değil...

Geçen pazartesi günü Helsinki’de Rus lideri Vladimir Putin ile bir araya gelen ABD Başkanı Donald Trump, yaptığı açıklama ile işte böyle bir “ilk”e imza attı.

Trump’ın 2016 seçimlerine Rusya’nın müdahale ettiğine dair ABD istihbarat servislerinin raporlarına değil, Putin’in bu konudaki yalanlamasına daha çok güvendiğini söylemesi, Amerikalıları çileden çıkardı. Sadece muhalif Demokratlar değil, yönetim yanlısı Cumhuriyetçiler ve kamuoyunun geniş kesimi Trump’a ateş püskürdü. Kongrede ve medyada Başkanı bu beklenmedik tutumu nedeniyle “vatan haini” ilan edenler dahi oldu.

Bu tepkiler karşısında Trump sözlerini düzeltmek için çaba göstermek zorunda kaldı, ama bu açıklamalar pek inandırıcı olmadı ve duyulan kuşkuları ve kaygıları gideremedi.

ABD bu olayın şoku altında sürüklendiği krizden nasıl kurtulacağını bilemiyor...

‘Başlangıç’ın sonu mu?

Helsinki Zirvesi aslında iki ülkenin ilişkilerini iyileştirmesi ve aynı zamanda önemli dünya meselelerine birlikte çözüm araması için “yeni bir başlangıç”

Yazının Devamı

Trump-Putin Zirvesi’nin önemi

17 Temmuz 2018

Dün Helsinki’de yer alan Trump-Putin Zirvesi’nin başlıca önemi iki liderin, aralarındaki derin görüş ayrılıklarına rağmen, masaya oturup bu buluşmayı gerçekleştirmiş olmasıdır.

Tam Zirve öncesinde Washington’da, 2016 seçimlerine Rusya’nın müdahale ettiğine dair suçlayıcı bir açıklamada bulunması, bu toplantının iptal edilmesi olasılığını yaratmıştı. Nitekim ABD Kongresi’nden ve kamuoyundan bu yönde bazı sesler yükselmiş; ancak Trump bu baskılara rağmen, Putin ile buluşma programını değiştirmemiştir.

Kuşkusuz asıl önemli olan, bu son suçlamaların gölgesinde gerçekleşen Zirve’de ele alınan ikili ilişkilerin geleceğinin yanı sıra, Ukrayna’dan Suriye’ye, İran’dan silahsızlanmaya kadar birçok dünya meselesinde daha yakın bir anlayış sağlanıp sağlanamayacağıdır.

Bu satırlar yazılırken görüşmeler devam etmekte olduğu için, görüşmelerin -ve yapılan pazarlıkların- ne gibi sonuçlar verdiği belli değil. Ancak bu Zirve’den çok şaşırtıcı, sansasyonel sonuçlar beklememek gerektiği açık. Zaten Trump ve Putin’un sözcüleri de beyanlarında “beklentileri yüksek tutmadıklarını” belirttiler.

Herkese rakip!

Trump’ın Putin ile görüşmesi, Batılı müttefikleriyle arasını açan bir dizi demeç ve davranışını

Yazının Devamı

NATO’nun geleceği

13 Temmuz 2018

ABD Başkanı Trump’ın NATO Zirvesi’ne giderken müttefiklerine karşı yaptığı sert çıkışlar, geçen ay Ottawa’daki G-7 Zirvesi’nde sergilediği ters davranışları anımsattı.

Trump Ottawa’da G-7 ortaklarına ticari konularda fena halde yüklendi, ev sahibi Kanada Başbakanı Trudeau’ya hakaretler yağdırdı. Brüksel’de de benzer bir tavır gösterdi, NATO müttefiklerini savunma harcamalarını yeterince paylaşmamakla suçladı, Alman Şansölyesi Merkel’i hedef alarak Almanya’nın Rusya’nın tutsağı haline geldiğini ileri sürdü...

Trump G-7’ye ne kadar bozuk çaldığını göstermek için, ortak bildiriyi imzalamadan Ottawa’dan ayrılıp Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile buluşmak üzere Singapur’a uçtu.

Alışılmamış üslup ve davranışlarıyla ün salan Trump’ın bu kez Rusya lideri Putin ile Helsinki’de yapacağı görüşme öncesinde, NATO’ya karşı da benzer şekilde meydan okumasından ve NATO Zirvesi’ni bir fiyaskoya sürüklemesinden korkuluyordu.

Neyse ki öyle olmadı, Zirve’de sonunda bir uzlaşma sağlandı...

Dağılır mı?

NATO üyesi 29 ülkenin liderlerinin 69 yaşındaki örgütün Brüksel’deki yeni ihtişamlı binasında gerçekleştirdiği bu Zirve, herhalde kafasını hep paraya takmış olan Trump’ın agresif konuşmalarıyla anımsanacaktır.

Bu

Yazının Devamı

Yeni dönemde dış politika

10 Temmuz 2018

Türkiye dünden itibaren beklenen yeni döneme resmen girdi.

Bundan sonra ülke “Cumhur- başkanlığı Hükümet Sistemi”yle yönetilecek. Sistemdeki bu köklü değişimin dış politikada etkileri ne olacak? Yeni dönemde dış ilişkilerde bazı değişiklikler beklenebilir mi?

Aslında yeni sistem Cumhurbaşkanı’na dış politikada daha geniş karar ve hareket yetkisini veriyor.

Ancak şu da bir gerçek ki Cumhurbaşkanı Erdoğan son dönemde Türk dış politikasını yönlendirmede ve yönetmede başrolü oynamıştır. Kadir Has Üniversitesi’nin son düzenlediği ankete göre, Türkiye’de dış politikayı kimin yürüttüğü sorusuna halkın yüzde 68.8’i Cumhurbaşkanı yanıtını vermiş, Dışişleri Bakanlığı, Meclis, Genelkurmay ve diğer kurumlar onun altında yer almıştır.

Gerçekten Erdoğan son dönemde dış politikaya her vesileyle damgasını vurmuştur. Bunda kendi güçlü kişiliğinin, otoritesini kullanma yeteneğinin ve vizyonunun büyük payı vardır.

Son dönemde Erdoğan Türkiye’yi bölgesel, hatta küresel bir güç haline getirmek amacını güderek, geleneksel dış politika konsepti dışında değişik bir yaklaşım ve üslup benimsemiş, zaman zaman sert çıkışlar yapmaktan çekinmemişti.

Eski dertler

Türkiye yeni döneme, yakın tarihinin en fazla dış mesele

Yazının Devamı

Dış politikada yeni bir boyut

29 Haziran 2018

Medyaya layıkıyla yansımadı ama, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun seçimlerin hemen ardından yaptığı bir konuşmada söyledikleri, Türk dış politikasındaki yeni, güçlü bir eğilime ışık tutuyor.

İstanbul’da düzenlenen ABD’nin Müslüman kanaat önderleri toplantısında yaptığı konuşmada Çavuşoğlu’nun şu ifadesi dikkat çekici: “Bu seçimlerde gördük ki dünyadaki tüm mazlumlar ve ümmet, Recep Tayyip Erdoğan tek başına kazansın, bizler de yalnız kalmayalım, öksüz kalmayalım diye dua ettiler.”

Bu dua edenlere teşekkür eden Bakan, mazlumların ve ümmetin umut ve beklentilerinin boşa çıkmayacağını, onların sesi olmanın “Türk dış politikasının bir parçasını oluşturduğunu” belirtti ve Türkiye’nin en büyük sorumluluğunun bu “kardeşleri kucaklamak” olduğunu ekledi.

Bu açıklama, artık dünyadaki mazlumları ve ümmeti korumak hedefinin Türk dış politikasının önemli bir boyutu sayıldığını ve iktidarın bunu kendi sorumluluğu ve bir nevi misyonu olarak kabul ettiğini gösteriyor.

Ümmetin sesi

Ankara’nın bir süreden beri bu yönde hareket ettiğine dair birtakım örnekler var. Nitekim Çavuşoğlu aynı konuşmasında bunlardan bazılarını hatırlattı: Türkiye, Filistin davasının en aktif savunucusu oldu, Kudüs krizinde

Yazının Devamı