Uzun zamandır Ankara’ya gitmiyordum. Oldum olası Ankara’yı pek sevmem. Bana hep soğuk ve yapay bir şehir olarak gelmiştir. Ülkemizin başkenti olmasına rağmen trafik sorununun yok denecek kadar az olması en sevdiğim özelliklerinden. Bir günde birden fazla programa katılma imkânı veriyor bu rahatlık. Ben de İskender Pala’nın senaryosundan hayata geçen “Derviş” isimli oyunun prömiyerine katılmak için Ankara’ya gittim. Gitmişken sadece bu oyunu görmeyeyim diye düşünürek uzun zamandır aklımda olan bazı mekânlara uğrama imkânı buldum.
İlk durağım yenilenen Ankara Resim ve Heykel Müzesi oldu. 1. Ulusal Mimarlık Dönemi’nin en nadide örneklerinden biri olan bina Türk Ocakları Genel Merkezi olarak 1927-30 yıllarında inşa ediliyor.
Çağdaş müzecilik
Bugün Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren müze 2019 yılının aralık ayında kapsamlı bir restorasyon sürecine giriyor ve bugünkü halini alıyor. Bugünkü hali diyorum ama binada restorasyon sürecinde son derece titiz davranıldığı için insanı yadırgatan bir yenilikle karşı karşıya değiliz. Son derece değerli bir koleksiyona sahip olan müze kurumsal kimliği de yenilerek yeni haline büründü. Sergileme yöntemleri ve ışıklandırmalarıyla da çağdaş müzecilik kriterlerine yakışır bir eser ortaya çıkmış.
Aynı mekânda bulunan Etnografya Müzesi bir sonraki durağım oldu. Resim Heykel Müzesi gibi bu müzenin de mimarı Arif Hikmet Koyunoğlu. Müzenin girişinde sizi 1927 yılında İtalyan sanatçı Pietro Canonica tarafından yapılan at üzerinde Atatürk heykeli karşılıyor. Anadolu’nun Türk-İslam dönemine ait eserlerin sergilendiği müzede Atatürk’ün naaşının Anıtkabır yapılana kadar 15 yıl bu binada muhafaza edilmesinden dolayı özel bir Atatürk bölümü de var. Müzede sergilenen eserlerin bir kısımı sonraki durağım olan Türkiye Dokuma Atlası sergisinde bana yol gösterdi.
“Derviş” oyunu
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yer alan bu sergide ise Türkiye her bölgesinden dokuma kumaş örnekleri yer alıyor. Serginin benim için en dikkate değer kısmı bu dokumalardaki desenlerden hareketle günümüz modasına hitap eden tasarımlar oldu.
Buradan çıkıp Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’ndeki Müteferrika sergisini gezdim. İlk Müslüman matbaa sahibinin bastığı eserleri hem yakında görme hem de hakkında detaylı bilgi alma fırsatım oldu.
Son olarak da çok disiplinli bir uygulamayla Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ile Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü sanatçıları, Mehteran Takımı ve Zikir Grubu’nun yer aldığı “Derviş” isimli oyunu izledim.
Yukarıda da bahsettiğimi gibi senaryosunu İskender Pala’nın yazdığı oyunun genel sanat yönetmeni Güzel Sanatlar Genel Müdürü Ömer Faruk Belviranlı.
Yunus Emre’nin vefatının 700. yılı vesilesiyle ortaya konulan bu oyun gerçekten büyüleyiciydi. Sanatçıların ortaya koyduğu performans takdire şayandı. Umarım bu oyunu yakın zaman içerisinde İstanbul’da mesela sanatın yeni merkezi olan AKM’de tekrar izleme fırsatı bulabilirim.
Vaktimin dar olmasından dolayı açıldığı tarihten itibaren merak ettiğim yeni CSO (Cumhurbaşkanlığ Senfoni Orkestrası) binasını ziyaret edemedim. Öte yandan sadece binayı görmek değil de orada bir konser dinlemenin daha önemli olduğunu düşünüyorum.