Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hafta başında, “ABD yüzyılı, Trump’ın ifadesiyle sona eriyor; Amerika artık dünyaya nizam veren jandarmalık görevini terk ediyor” demiş, ama Amerika’nın, 1991’den beri inşa edip savunduğu “kural temelli küresel sistemin” kilit taşı olan Avrupa ile arasını açabileceğine ilişkin bir kuşku ifade etmiştim. O Avrupa ki, bir “ağabey” başlarında olmayınca birbiriyle kavga eden haşarı çocuklar gibidir… O Avrupa ki, Sovyetler Birliği’nin kendisini feshettiği 1991’den beri, savunma işlerine tamamen sırtını dönmüştür… Ve o küresel sistem ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hafta başındaki dış politika ağırlıklı konuşmasında tespit ve ilan ettiği üzere, bizzat kurucuların balyoz darbesine maruz kalmıştır. 

Haberin Devamı

Sistemin çökeceğini, birçok jeostratejist yıllar önce görmüştü. Benim, ABD’nin dünya jandarmalığından vazgeçmesi olarak ifade ettiğim ve sebebi olarak saydığım ABD’nin yeni enerji kaynaklarına sahip olmasının yanında; jeostratejistler, Çin’e odaklanma ihtiyacı, Amerikan ekonomisinin Avrupa’yı, Güney Amerika’yı ve Japonya’yı ticari ve askeri olarak taşıyamaması, Amerikan halkının küreselci düzeninin götürüsünün getirisinden çok olmasından duyduğu hoşnutsuzluğu da ekliyorlardı. (Tabii Küreselciler de artık Amerikan siyasetine eskisi gibi jandarmalık yapamıyorlar.) 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hafta başındaki analizi şu ifadeyle özetledi: “Filistin, Lübnan ve Ukrayna başta olmak üzere birçok bölgede sarsıntının seslerini duymaktayız. Herkes geri dönüşü olmayan bir yola girildiğini kabul ediyor.” 

Erdoğan da bu gelişmelerin getireceği en büyük zararın (hadi, “zarar” demeyelim de “yük” diyelim) Avrupa’ya düşeceğini değerlendiriyor olmalı ki, konuşmasının bir bölümünü Avrupa’ya ayırdı; “Avrupa’yı ekonomiden savunmaya, siyasetten uluslararası itibarına, içine düştüğü çıkmazdan sadece Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği kurtarabilir” dedi. 

Erdoğan, bu yeni döneme hazırlanır ve yeni stratejilerini şekillendirirken, Türkiye’nin her şeyden önce “sırtındaki yükten kurtulmuş, ayağındaki prangaları parçalamış olması” gerektiğini söyledi. Bu, “Terörsüz Türkiye” hedefinin gerçekleştirilmesidir. Türkiye’nin sırtına terör yükünü yükleyenler ise ABD ve birkaç Avrupa ülkesidir. Çöken Küreselci sistemin altında kalmak ve ABD tarafından terkedilmenin ağır sonuçlarından kurtulmak istiyorsa, Avrupa’nın PKK belasından elini çekmesi gerekir. Kaçan teröristleri barındırmaktan tutun, KCK ve benzeri örgütlere ev sahipliği yapmaya, doğrudan Kandil’e ve PKK/KCK’nın Suriye uzantısı PYD/YPG’ye, onların sözde siyasal örgütü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) denen, ama gerçekte Irak ve Suriye’yi bölmek üzere Amerikalı Küreselcilerin Suriye’de kurduğu vekalet örgütüne destek vermeye kadar, her türlü tertibin içinde Avrupa da vardır. 

Haberin Devamı

Amerikasız Avrupa’nın liderliğine oynamak isteyen birkaç ülke, eğer gerçekten başarılı olmak istiyorlarsa, Türkiye’ye yardımcı olmalıdır. 

ABD ise, Avrupa’dan, arkasında yine birbirinin yakasına sarılan bir takım haşarı çocuklar bırakmadan elini yıkayıp çekilebileceğini sanmamalıdır. Trump “NATO’nun yeri müzedir!” diyor ama gerçek öyle değil. NATO olmasa da Avrupa’nın kendi savunmasını sağlayacak bir ittifak örgütüne ihtiyacı daima vardır. Bu ihtiyacın ancak ve sadece, ayağındaki terör prangasından kurtulmuş bir Türkiye ile karşılanacağı açıktır. 

Haberin Devamı

Bu, Amerika’nın SDG’den gerçekten, hiç şüpheye, komploya, tuzağa yer bırakmadan elini çekmesi ile mümkündür. SDG’yi kuran da ilk fırsatta devlet kurmaları için “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi” (Rojava) adı altında örgütleyen de Amerika’dır. Bu sözde özerk yönetimin başkanı (PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın manevi evladı, Mazlum Abdi, Ferhat Abdi Şahin veya Şahin Cilo adlarıyla da bilinen) Mazlum Kobani’yi, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet el Şara ile anlaşma imzalamak için helikopteriyle götüren de ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) komutanıdır. Dolayısıyla, bu anlaşmada yer alan maddelerin gerçekten uygulanacağına inanmak zordur. 

Bekleyip göreceğiz.