Yaşamınız boyunca pek çok insanla karşılaştınız, pek çok insanla iletişim kurarak bir araya geldiniz. İnsan denen varlık, karmaşık bir yapıda olduğundan kişilerin olaylara verdiği tepkileri anlamlandırmanız da giderek zorlaştı. İş arkadaşınız fazla titiz ya da alıngan, patronunuz fazla eleştirici veya burnu havada, eşiniz sürekli meşgul ya da aşırı erteleyen biri, anneniz fazla endişeli, babanız fazla otoriter, arkadaşınız çok müdahaleci gibi örnekler çoğaltılabilinir. Çevremizde pek çok kişi farklı özellikler ile bir arada bulunuyor ve aynı zamanda bu insanlar geçmiş yaşam deneyimleri ile karmaşık bir yapı sergiliyorlar. Obsesif olan biri geçmişte travmatik bir deneyim yaşamış olabilir. Temizlik takıntısı olan biri aşırı baskıcı bir aile ortamında büyümüş olabilir. Aynı aile ortamında büyüyen başka birinde hiçbir takıntılı davranış olmayabilir.
Yüzeysel baktığınızda tüm bunlar insanın farklı, karmaşık ve çözülemez olduğunu düşündürüyor. Ancak işin özüne indiğinizde en önemli şeyin, çocukluğumuzda bize kazınan ‘Ben okey değilim’ duygusu olduğunu görüyoruz.
Büyüdüğümüz ortamda anne ve babamızın tutumları çok önemlidir. Yetişkinlikte kullandığımız iletişim modelleri hep
Başlığa bakıp ‘Bu ne biçim bir soru, elbette kendimi tanıyorum.’ diyebilirsiniz. Öyleyse, aşağıdaki sorular üzerine en son ne zaman düşündüğünüzü hatırlamaya çalışın. Muhtemelen çoğu soru üzerinde daha önce değerlendirme yapmadınız. Çünkü teknoloji ve hızlı yaşam öylesine kopardı ki kendimizden bizi, bunları düşünüp irdelemeye fırsat kalmadı. Şimdi kâğıt-kalem alın ve aşağıdaki sorulara samimiyetle cevap vermeye başlayın.
1.Kişiliğinizde en çok hoşunuza giden yanlar neler? İnsanlara kendinizdeki en olumlu beş özelliği say dediğinizde; ilk üç özelliği kolay saydığı dört ve beşte biraz düşündüğü gözlenmiştir. Bunun nedeni, beş kelime ile özetlenemeyecek kadar karmaşık varlıklar olmamızdır. Şimdi siz de kendinizde hoşunuza giden tüm yanları düşünerek yazmaya başlayın.
2.Bugüne kadar başardığınız en zor iş neydi? İnsanlar genel olarak başarısız oldukları deneyimleri hatırlamaya daha çok eğilimlidirler. Bugüne kadar başarı gösterdiğiniz alanları tek tek sıralayın. Başarısızlıkları unutun.
3.Yaşamınızda en çok gurur duyduğunuz şeyler neler? Burada cevabınız, başarı saydığınız deneyimlerde olabilir birine yaptığınız karşılıksız bir yardım da. Yorumu size
Yıllar önce 23 Nisan etkinliklerinde, pastel tonlarıyla karışık renkli bir etek giymiştim. Üzerinde beyaz gömlek, altında beyaz çorap ve ayakkabılar ile -80’li yılların başlarında yokluğun çevremde çok olduğu günlerde- kendimi harika hissetmiştim. Aklımda, caddedeki uzun yürüyüşümüz ya da sıcaktan bunaldığımız anlar değil de sadece o elbise içinde kendini mutlu hisseden bir kız çocuğu kalmış. Şimdi okulların etkinliklerine bakıyorum da; elbiseler çok daha renkli, kabarık ve şık, güzel müzikler ve danslarla çeşitli hediyelerle kutlamalar düzenleniyor. Yine beklemek ve sıcaktan bunalma var ancak büyük olasılıkla çocukların akıllarında bunlar kalmayacak. Yaptıkları danslar, mutluluktan coştukları anlar kalacak. Bu bir çocuk için geçmişindeki izleri açısından eşsiz bir an bana göre.
Sonra şunu düşündüm. O gün çocuklar için güzel geçecek, eğlenecekler ya sonra? O gün tüm ebeveynler çocuklarını mutlu etmek için uğraşacaklardır ama kimi çocuklar var ki sonrasında nasıl muamelelere maruz kalacaklar.
Bugün odamda çalışırken, pencerenin önünde bir baba ve oğlunun (3-4 yaş) konuşmasına şahit oldum. Çocuk, babasının arabasını temizlemesine yardımcı olmak istiyordu. Babası da üstünü
TEOG maratonunda bir evreye daha yaklaştık, bu bağlamda -sınav, başarı, kaygı- gibi kavramlarla iç içe olduğumuz bir dönemdeyiz. Bu sürecin hem öğrenci hem de aileleri için sağlıklı geçmesi açısından -yıllardır eğitimin içinde biri olarak- bazı öneriler sunmak istiyorum. Sınavlarda başarılı olmayı her öğrenci ister. Anne babalarında çocuklarının başarılı olmasını istemesinden daha doğal bir şey yoktur. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta; başarı ile çocuğun yetenekleri arasında gerçekçi bir beklenti oluşturmak aileler için çok daha yararlı olacaktır.
Bu son dönemeçte çocuğun ders çalışması konusunda sürekli uyarılarda bulunmak ya da yeterince çalışmadığını yüzüne vurmak hiçbir işe yaramayacaktır. Çocuk süreç içerisinde yapabileceğini yaptı. Gerçekten çalışmamış olduğunu düşünseniz bile bunun tartışılması şu anda kimsenin işine yarayamayacaktır. Bu sebeple “Zaten yeterince çalışmadın, kazanamayacaksın.”, “Bu gidişle zor kazanırsın.” gibi çözüme katkı sağlamayacak söylemlerden uzak durulması gerekmektedir. Öneri; neleri yapmadığını söylemek yerine yapabildiklerine odaklanmanız iletişimi sürdürme açısından da işinize yarayacaktır.
TEOG sınavına girecek çocuklar yaş
Geçen akşam haberlerde bir ailenin bonzaiden zehirlendiğini ve aile bireylerinden birinin vefat ettiğini izledim. Yemeği yapan kişi bonzaiyi kekik sanarak tavuklara sürüyor ve mangal yakıyorlar, yedikten kısa bir süre sonra da tek tek zehirleniyorlar. Biri hariç diğerleri tedaviden sonra iyileşiyor.
Bu haberden sonra şunları düşündüm:
1. Bu aile bir torba bonzaiyi nasıl elde etti?
2. Yemeği hazırlayan kişi bunun kekik olmadığını nasıl anlayamadı?
3. Bu bonzai denen illet nasıl bu kadar çoğaldı ve etrafta bol bulunur hale gelebildi? Çünkü bununla ilgili benzer birkaç vaka daha olduğunu söylüyordu haber.
4. En önemlisi bununla mücadelede çeşitli çalışmalar olmasına rağmen nasıl önleyemediğimiz?
Bu konu ile ilgili kamusal alanda ve sivil toplum örgütlerinde pek çok proje ve çalışma olduğunu biliyorum hatta bu önleyici, bilgilendirme ve koruma amacıyla yapılan projelerin bizzat içerisinde görev alıp çalışmış biri olarak pek çok faaliyet olduğunu da söyleyebilirim.
Toplumumuzda her yaramaz çocuğa ‘hiperaktif’ etiketi yapıştırıldığı gibi canı sıkkın her kişi de depresyonda olduğunu iddia ediyor. Aslına bakarsanız, pek çok şey gibi psikolojide de kavramları karıştırmak, hemen yaftalamak kültürü oluşmuş ülkemizde. Yaramaz, dikkat çekmek isteyen her çocuk nasıl ‘hiperaktif’ değilse kendini mutsuz hisseden herkes de depresyonda değildir. Bunu nasıl belirleyeceğiz diye düşünüyorsanız aşağıdaki bilgileri dikkatle okuyun.
Depresyonda olan çoğu kişiye ‘Sahip olduğun pek çok şey var neden mutluluğu tercih etmiyorsun” şeklinde yaklaşılır, aslında bu yanlıştır. Çünkü depresyon biyolojik bir rahatsızlıktır. Beynin ön bölgesinde (alın ve şakak) seratonin hormonundan kaynaklı bir rahatsızlıktır. Kişiyi fiziksel olarak etkilediği gibi düşüncelerini ve duygu durumunu da etkileyen bir hastalıktır. İsteksizlik hali, hayattan zevk alamama, özgüvenin yavaş yavaş azalması, mutsuzluk gibi negatif hisleri kapsayan duygular söz konusu olabilir. Günlük olayların getirdiği üzüntü ve hüzün duygusundan ayıran özelliği ise daha yoğun yaşanması ve uzun sürmesidir.
Bazı kaynaklar öz saygı ve depresyon arasında ilgileşim (korelasyon) olduğunu belirtseler de her öz
Günlük hayatın sorunları nedeni ile pek çok kişi stresle başa çıkma yollarını arar. Aslında en kolayı baş etme stratejisi geliştirmektir. Nasıl mı? Aşağıda bazı yöntemler ile ilgili yapacağım açıklamalardan kendiniz için en uygun olanlarını kullanabilirsiniz. Özellikle stres yaratan durumlarda seçtiğiniz yöntemi alışkanlık haline getirmeyi başardığınızda zihninizde ve bedeninizde pek çok faydasını göreceksiniz.
Stres kaçınılmaz olarak hayatımızın gerçeğidir ancak kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Birinin stres seviyesini artırabilecek durum bir başkası için çok da önemli olmayabilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta stres yaratan durumları kendiniz için tanımlamış olmanızdır.
Stres kaynağını bulmak için kendinize şu soruları sorun.
· Ailenizle ya da ilişki kurduğunuz biriyle sorun mu yaşıyorsunuz?
· Yaşlı, kronik hastalığı olan ya da engelli bireye bakmakla yükümlü müsünüz?
· Stres altındaki bir aile üyesiyle mi uğraşıyorsunuz? (Sınavı çok olan bir eğitim sisteminde -YGS/TEOG/KPSS- sınava girecek çocuğunuz, işinden ayrılan bir aile bireyi vs)
· Hayatınızda köklü değişiklik yaratacak bir durumu kısa süre önce yaşadınız mı? Değişim de stres
2013 yılında Kross, Verduyn ve arkadaşlarının yaptıkları bir araştırma, sosyal ağlarda başkalarını izledikçe yalnızlık hissinin arttığını söylüyor. Araştırmada özellikle facebook vurgusu yapılsa da diğer ağlar içinde benzerlik söz konusu. Bu durumu şu şekilde açıklıyorlar; İnsanlar genellikle mutlu oldukları, sıkıntısız anlarını en mükemmel resim deneyimleri ile paylaşma eğilimindeler. Bunun nedeni, büyük olasılıkla günlük hayatın stresinden uzaklaşmak için kullanılan sosyal medyada mutlu olduğu anları biriktirmek olabilir. Ancak bu masal gibi paylaşımları takip eden ‘tüketici’ üzerinde farklı algılar oluşturma sonucunu da beraberinde getirmektedir.
Bunlardan bazıları benlik saygısı, depresyon, takip edilen paylaşımlarla birlikte oluşan eksiklik duyguları ya da paylaşana karşı saldırganca yorumlar olarak sayılabilir. Araştırma sonunda sosyal ağlarda aktif olmak daha az mutlu olma ve hayattan daha az memnuniyet duyma sonucunu çıkarmış. (Buna katılır mısınız bilmiyorum. Kullanım amacına ve şekline göre değişir diye düşünüyorum)
Sosyal medya kullanım şeklinizin, iyi ya da kötü ne derece etkisi olduğunu aşağıdaki sorulara cevap vererek bulabilirsiniz.
Size, anlamlı