'Hızlı olan kazanır.' Bu cümleyi bilmeyeniniz ya da kullanmamış olanınız çok nadirdir diye düşünüyorum. Nereden geldi şimdi bu konu diye sorarsanız, çocuklara ne kadar çok 'hadi hadi' dediğimi fark ettiğimde geldi aklıma ve nereye koşturduğumuzu düşündüm.
Durursak ne olur?Nereye koşturuyoruz?
Büyük kentlerde yaşayan, işe, okula, toplantıya, bir yerlere yetişmeye çalışan insanların genel problemi hızlı olmak zorunda kalmak. İş yetiştirmek, işi bitirmek, teslim etmek, çocuğunun ihtiyaçlarını en iyi ve çabuk şekilde karşılamak; yaşamın içinde, bizden beklenen bu!
Dikkat ettiniz mi bilmem, hızlı olmak için bir sebep yokken de hızlıyız artık. Hafta sonu keyifle geçireceğimiz vakti bile, hızlı şekilde yemek yenen yerlerde geçiriyoruz. Sürekli yetişmeye çalışıyoruz; sinemaya, tiyatroya, konsere, tatile... Fotoğraflayalım, paylaşalım, izleyelim bitsin, yemek yiyelim, alışveriş yapalım ve gün bitsin.
Yeni yıl başlangıç demektir ya, her yeni yıl da planlar, hedefler, yapılacak işler belirlenir. Öyle bir istek, plan listesi hazırlanır ki, 365 günde dünyayı kurtaracaksın ya da bambaşka biri olacaksın gibi. Şimdi pek çok yerde bununla ilgili yazılar, çiziler, videolar hazırlanıyor. Hatta Barış Özcan’da ‘zinciri kırma’ adında bir video paylaşmıştı geçen gün. Uygulamaya değer bu çalışmayı deneyip kendiniz de gözlem yapabilirsiniz. Ancak, ben size bugün tüm bu planların, sonuçlanamayan hedeflerin ardındaki duygudan bahsetmek istiyorum biraz. Hem kendime hem size faydası olur umuduyla…
Doğan Cüceloğlu seminerlerinde çok tatlı bir sohbetle anlatır; küçük bir çocuğun koltuğa tırmanma ve o ‘başardım’ edası ile dönüp babasına bakma hikâyesini. Şimdi sizden öyle bir çocuk hayal etmenizi istiyorum, bir birkaç deneme yapmış ve sonunda koltuğa tek başına çıkmış ‘başardım’ bakışı ile size gülümsesin. Ne tatlı bir an değil mi?
Peki, aileler; çocuğun yaşından fazla bir beceriyi tek başına yapması için zorlar ya da başarabileceği bir beceri için, çocuğun isteği dışında ona destek olursa ne olur? Ben tek başıma yetersizim, destek olmadan bir işi başaramam inancı oluşur. Sonuçta ya
Toplumda yaygın olarak görülen sorunlardan biri kaygı bozukluğudur. Kaygı bozukluğunun ne olduğuna geçmeden önce başlıktaki sorumuza cevap arayalım.
Kaygı mı, korku mu yaşıyorsun?
Yolda karşıdan karşıya geçerken, aniden önüne çıkan bir araç nedeni ile kaza tehlikesi atlattığını hayal edelim. Burada yaşadığın ani duygu yükü, korkudur. Bir köpek sana saldırmak için üzerine doğru hızla gelirken yaşadığın ani duygu yükü de korkudur. Buradan hareketle, korku için, ani ve gerçek yaşantı deneyimi ile oluşan duygu olduğunu ifade edebiliriz.
Bir iş için sokağa çıkman gerekiyor ancak yola çıktığında bir köpeğin saldıracağını düşünerek, henüz bu olayı yaşamadan gerçekleşmiş gibi aynı duygu yükünü yaşıyorsan, bu kaygıdır. Sınava girmeden önce sınavla ilgili kurguladığın ‘ya sınıfta kalırsam’ olumsuz düşünceleri ile yaşadığın duygu yükü de kaygıdır. Buradan hareketle, kaygı için, ani olmayan ve henüz gerçeklememiş durumlar için oluşan duygu durumu diyebilriz.
Kaygı bozukluğu nasıl anlaşılır?
Henüz gerçekleşmeyen köpek saldırısı nedeni ile dışarı çıkmaktan vazgeçiyorsan, sınavdan geçemeyeceğin kaygısı nedeni ile hastalanıp sınava girmemek için bir engel çıkartıyorsan, bu, ileri
Bir çoğumuz arada şu sorunu yaşıyoruz. Yapılacak çok fazla iş vardır ve hiç birine yetişemediğimiz için kendimizi kötü hissederiz. İşte bu, çağımızın önemli sorunlarından birisidir. Adı, odaklanamamak! Şimdi sıkı durun, odaklanmak için gerekli malzemeleri açıklıyorum.
Öncelikleri belirlemek
Sabır
Zaman
Azim
Dilerseniz sıra ile bu malzemeleri inceleyelim.
Öncelikleri belirlemek:
Özellikle büyük şehirlerde hayat öyle hızlı akıyor ki sabah kalk, okula ya da işe git, trafik derdini ekle, akşam yorgun argın eve gel, trafik çilesini eklemeyi unutma.
Hafta sonu bir otobüs firması ile Bursa’ya yolculuk yapıyordum. Otobüsün ön koltuğunda oturduğumdan şoför ve muavinin konuşmasına tanıklık etme fırsatım da oldu. Şoför, son anda Gebze’ye uğrayacağını öğrendiği için biraz gergindi. (Osmangazi Köprüsü ile İstanbul-Bursa arası Anadolu Yakası’ndan yaklaşık 1.5 saat sürüyor. Eğer otobüs Gebze Terminali’ne uğrarsa hem güzergâh değiştiğinden hem de trafiğin olduğu yollara girildiğinden süre biraz uzayabiliyor.) Bu bilgi sonrası gerilen sürücü, muavinle konuşurken şu cümleyi kurdu. ‘Zaten hep bizi bulur!’
Evet, burada duralım ve benzer cümleler kuralım:
“Zaten hep beni bulur.
Ne zaman bir şeye başlasam hep bir aksilik çıkar!
Zaten bende şans yoktur.
Tüm dünya bana karşı!
Hayır, bu benim hatam değil, o kişi öyle yaptığı için benim de sonucum bu oldu.
Son yılların popüler konusu kendine şefkat. Peki, nedir bu kendine şefkat?
Öncelikle, şefkat duygusunu tanımlayarak başlayalım. Türk Dil Kurumu, şefkati; sevecenlik olarak tanımlıyor. Bazı kaynaklara göre de acıyarak, koruyarak sevme; sevecenlik gibi tanımları var. Ancak burada nüansı göz ardı etmeyelim; acıma duygusu ile şefkati karıştırmayalım. Acımak, merhamet duygusu ile birlikte başa gelen ya da gelecek bir duruma üzüntü duygusunu da kapsar. Şefkati ise sevgi, sevecenlik, yumuşak davranış, incelikli, sıcak ve içten bir ilgi gibi yorumlamak gerekiyor. En anlaşılır bir örnek verecek olursak, bir bebeğe ya da bir çocuğa baktığınızda hissettiğiniz o duygu.
Başka bir canlıya duyduğunuz o duyguları, kendi içinizde kendinize karşı da duyumsamanız. Size bir derdini anlatan ya da çıkmazda olduğunu düşündüğü bir konuyu sizinle paylaşan arkadaşınıza hangi sözcüklerle, nasıl destek olursunuz? O sözcük ve tavrı kendi yaşantı deneyimlerinizde, kendinize karşı da kullanmanız bir nevi kendinize aynı anlayışla şefkat göstermek aslında.
Kendine şefkat kavramının neyi kapsadığını ve hissettirdiği duyguyu kavrayabilmek bir tek yazı ile mümkün görünmüyor. Derin bir içe bakış yetisi
Pasif saldırganlık ne demektir?
Saldırganlık, birine zarar verme güdüsü ile hareket etmek ya da bir hedefin gerçekleşmesi için araç olarak kullanmak olarak iki çeşittir. Örneğin; sözle ifade ettiğinizde yerine getirilmeyen isteklerinize karşı bağırmak ya da çekiştirmek gibi davranışlar gösterdiğinizde bu, saldırganlığın araç olarak kullanıldığını gösterir. Sebepsizce zulüm etmek ise saldırganlığın ileri boyutudur. Pasif saldırganlıkta ise bunların hiçbiri olmaz. Aksine kişi sakindir ve saldırgan tanımına asla uymaz.
Bireyin kendi kişiliği ile ilgili algıları, örtük güdülerini ifade etmek için kullandığı kanalları belirler. Kişinin kendine yüklediği benlik sistemi, bunları dışavurumunu yani hangi yola kanalize edeceğini belirler. Algılanan kişilik değiştikçe bu güdünün ifadesi de davranışsal olarak değişir.* Bu ne demektir birazdan açıklayacağım.
Pasif Saldırganlığı nasıl anlarız?
Çocukların yüzde doksanı pasif saldırgan tutum sergilerler. Genellikle uyumludurlar. Bazı çocuklar -yüzde olarak az bir kısma denk gelen grup- isyankârdır. Aslına bakarsanız, uyumlu çocuğu da isyankâr çocuğu da eleştiren anne baba ortaya çıkarır. Doç.Dr. Azmi Varan bir seminerinde şöyle
Sağlıklı yaşam için pek çok öneri konuşuluyor. Beslenme, hareketli yaşam, pozitif inanç ve düşüncelere kadar sosyal medya ve televizyonlar bu tarz içeriklerle dolu. Daha az değinilen konu ise uyku.
Uykunun sağlıklı yaşamdaki yerini hepimiz biliyoruz. Motivasyon, odaklanma, duygularımız ve karar verme sürecimizi etkiliyor. Peki ya öğrenme düzeyindeki etkisini ne kadar biliyoruz?
Hazır birinci sınıflar uyum programı için okula başlamışken ve önümüzdeki hafta tüm yurtta öğrenciler eğitim öğretime başlayacakken uykunun, beynin öğrenme ve hafıza düzeyine etkisini anlatalım.
Uyku ile öğrenme arasındaki ilişki:
Boston’da yapılan bir araştırmaya göre; yeni bilgi öğrenmeden önce yeterince uyumayanların, yeterli uyuyanlara göre hatırlama oranları azalıyor. McNill Üniversitesi nörobiyologları ise yeni konu öğrenildikten sonra hemen uyuyan grubun öğrendiklerini daha iyi hatırladığını söylüyor.
Bu demek oluyor ki; sabah uykusunu almadan okula gelen öğrencilerin derslerden verim alması düşük oluyor. Yatmadan önce o günün tekrarını yapan öğrenci ise daha verimli olabilmekte.
Uyku esnasında beyinde neler oluyor?
Uyku sırasında beynin hipokampus bölgesi, yeni bilgiyi kalıcı hafızay