Bir önceki yazımda yeni yılda değişimi nasıl yakalayacağınızı açıklamıştım. Şimdi bu tekniği kullanarak gerçekleştirme zamanı geldi.
Eğer bir şeyi gerçekten istiyorsanız eyleme geçmelisiniz. Bu yazı özellikle eyleme geçemeyenler kişiler için oldukça yararlı bir yazı olacak.
Bir halter rekor kırmak için nasıl çalışıyor düşünelim. En yüksek ağırlığı birden kaldırmıyor önce daha düşük ağırlıklarla sürekli çalışıyor, hedeflediği ağırlığı kaldırmak için zihinsel, bedensel olarak hazır oluyor. Birden kaldırdığını düşünebilir miyiz? Mümkün değil.
Bu teknikle hedefinize ulaşacaksınız!
6 adım tekniği ile hedefe nasıl ulaşılır?
Bu çalışmayı rahatsız edilmeyeceğiniz bir zamanda uygulamanızı öneririm.
Belirlediğiniz hedefi net şekilde tanımlayın. Sonunda ulaşmak istediğiniz durumu görsel olarak kaydetmiş olursunuz.
6 adım tekniğinde, altı öncelik ve altı hafta belirleyeceksiniz. Halter örneğinde olduğu gibi hedefi küçük adımlara ayırmalısınız. Planlama, değerlendirme, sizden kaynaklanan ya da çevreden kaynaklanabilecek olası engelleriniz de her aşamada aklınızda olsun.
Şu aralar popüler konu olan; 2019'da bizi neler bekliyor, yeni yılda hedeflerinizi nasıl gerçeğe dönüştürürsünüz, yeni yıl dileklerine nasıl kavuşuruz minvalinde yazılar, videolar, içeriklerle beraberiz.
Aslında aynı kavramı içeren yazılar, bildiğin üzere, her yeni yıla girerken yapılıyor. Hedef belirleniyor, planlamalar yapılıyor, hedefe ulaşmanı engelleyen tuzaklar üzerine psikolojik bilgiler veriliyor, veriyoruz.
2018 yılında hedeflerinden kaçına ulaştın? Değişebildin mi?
Şimdi filmi geri saralım ve 2018 yılına ait hedefleri hatırlayalım. Neler düşlemiştin, neler hedeflemiştin?
Hangileri düşte kaldı, hangilerinde hedefine ulaştın? Geçtiğimiz yıl; eğer bir şeyin hayal mi hedef mi olduğunu anlamak istiyorsan, eyleme geçip geçmediğine bak diye yazmıştım. Eyleme geçiyorsan o hedeftir, geçmiyorsan hayal olarak kalır.
2018 yılına başlarken kaç hedefini gerçekçi şekilde oluşturdun, kaç hedefini küçük adımlara böldün, üzerinde düşün. Hedefe ulaştıysan hangi aşamaları tamamlamıştın, şimdi bir irdele. Ulaşamadığın hedeflerin olmuş, hayal olarak kalmışsa onlar için yeterince çaba göstermemişsindir.
2018 yılını değerlendirdikten, başardıkların ya da başaramadıklarının listesini çıkardıktan
Her gün yeni kararlar alıyoruz. Her gün hayatımızda değişmesini istediğimiz konular ile ilgili bir karar veriyoruz. Her pazartesi diyete başlıyoruz. Sabah erken kalkmak, spor yapmak, bir hobi edinmek, kendine vakit ayırmak, insanlara gerektiğinden fazla değer vermemek ya da hayatımızda aynı giden şeylerin değişmesi için yapılması gerekenler ile ilgili kararlar alıyoruz. Ama sonra...
An içinde oluşan bir durumun bizde oluşturduğu duygu ile verdiğimiz kararları, o duygu durumu değişince uygulamıyoruz.
‘Bıçak kemiğe dayandı’ diye bir deyim vardır. Değişim, ancak o durumlarda kesinlik kazanıyor. ‘Bıçağın kemiğe dayanma’ eşiği de kişiden kişiye farklılık gösteriyor tabi.
Aldığımız daha doğrusu aldığımızı sandığımız kararlar ancak süreklilik kazandığında bizdeki değişimi gözle görülür hale getiriyor.
Süreklilik için de eski davranış kalıplarından uzaklaşıp yenisini oluşturmak gerekiyor. Bunu çok kullanılan bir örnekle açıklamak gerekirse; beynimiz, -en basit tanım ile- daha az enerji kullanarak nasıl güvenli alan sağlarım programı ile çalışıyor. Çocukluğumuzdan bu yana yaşam deneyimlerimizle oluşturduğumuz belli davranış kalıpları var. Bilinçli ya da bilinç dışında oluşturduğumuz kalıplar
Hayatta ne kadar çok şeyi erteliyoruz ya da ne kadar çok şey için geç kaldığımızı düşünüyoruz fark ettiniz mi?
Gün içinde pek çok durumu sonraya bırakıyoruz ve pek çok konu için de ‘Bizden geçti artık’ diyoruz. Keşkelerimiz, pişmanlıklarımız ya da umutsuzluklarımızla boğuşup duruyoruz kimi zaman, üstelik bunlarla bilinçli seviyede de mücadele etmiyoruz. Otomatik düşüncelerimiz bizim yerimize cevap veriyor. ‘Yapamam, çok geç! Bu yaştan sonra! Bizden geçti! Bu sözleri bazen 20 yaşlarındaki gençlerden de duyuyorum.
Bir hedef, bir istek, hayatınızda bir değişim başlatmak istiyor ama bunun için geç olduğunu düşünüyorsanız, aşağıdaki hikâyeyi okumanızı tavsiye ederim. Ertelediğimiz şeyleri hayata geçirmek için geç olmayabilir.
“Yaşadığı şehirden, bulunduğu ortamdan kısacası yaşantısından sıkılan bir adam, cebindeki az miktar para ile yanına hiçbir şey almadan bulunduğu kenti terk edip daha önce hiç bilmediği bir ülkeye gitmiş. Oraya henüz alışmaya çalışırken birden bir ses duymuş. Bir çığırtkan, avazı çıktığı kadar meydanda bağırıyormuş:
- Tiyatro! Gelin! Kaçırmayın! Bu akşam Tiyatro!
Adam hayatında hiç tiyatroya gitmemiş ve inanılmaz derecede merak etmiş. Biletin nereden alındığını
Yeni yer, yeni kişiler, yeni olaylar… Neden yenilik ararız, hiç düşündünüz mü?
Freud’un bilinçdışı kavramı ya da gelişen nörobilim sayesinde ortaya çıkan yeni bilgiler ışığında artık herkes kabul ediyor ki insan beyninin bir parçası otomatik şekilde çalışıyor. Yani karar alma mekanizmalarımızın bazılarında bilinçli yanımızın kontrolü devre dışı kalıyor.
Anne karnından itibaren çeşitli uyaranlara maruz kalan beyin, bütün bu uyaranların tamamını işlemden geçirmesi mümkün değildir. Bu uyaranların bir kısmını bilinçli dikkatimizi vererek işliyor, diğerlerini işlemden geçirmeden bilinçdışına itiyoruz.
Alışkanlıklar nasıl oluşuyor?
Bireyler alışkanlıklara her zaman ihtiyaç duyarlar. İnsanlar yeni bir kişi ya da durumla karşılaştıklarında dikkatlerini yeni olana verirler. İlk önce onun güvenli olup olmadığına ya da tehdit unsuru barındırdığına bakarlar. Beyinin güvenli algıladığını alışkanlık haline getirmesi bu nedenledir. Alışkanlıklar kişiyi güvende tutarlar.
Ancak alışkanlıkların bir özelliği de bir süre sonra kişide daha önce dikkat kesildiği durumlara kör ve sağır kalmasına neden olmasıdır. Yeni olduğunda heyecan veren her şey alışkanlığa döndüğünde cazibesini de yitirir.
Neden
Bugün farklı bir konuya değinip, Milliyet PembeNar çatısı altında yazmamın 1. yılını kutlayacağım bir yazı kaleme alacaktım. Bir yılın, insanın ömründeki yaşanmışlıklarla değerlendirildiğinde, uzun ya da kısa gibi tanımlamaların göreceli olduğuna vurgu yapacaktım. Bir yıl içinde insanın deneyimledikleriyle; durumlara bakış açısı, plan ve beklentilerle imtihanı, duygulara sıkıca tutunmak ile duyguların geçip gittiğini izlemeye odaklanmanın gücünü, değişim ile dönüşümün farklı anlamlar içerdiğini, değişimin direnci getirdiğini, dönüşümün ise kişiye hissettirmeden olduğunu, fark etmenin zaman aldığı gibi konulardan bahsedecektim. Evet, bir yıldır burada aralıklarla yazılar paylaşıyorum ve yazıyor olmak her geçen gün beni daha da dinlendiren uğraşlardan biri haline geldi. Bu keyifli uğraşımı başkalarına da ulaştırmama vesile olan Milliyet editörlerimize de teşekkürlerimi sunuyorum.
Ancak son yıllarda sosyal medyanın bizi sürüklediği noktayı; oluşan rüzgâr da olsa kasırga da olsa bir süre sonra dindiğini ve bu sürece giderek –alışmak istemesek de- alıştığımızı hatta sistemli olarak duyarsızlaştırıldığımızı düşünmeden edemiyorum. Bu sebeple içsel paylaşımlarından ziyade toplumsal
Haydi, gelin bu yazımda size bir oyun anlatayım. Okuyunca mutlaka tanıdık gelecek bu oyunumuzun adı: ‘Evet, ama!’ oyunu
Oyun nasıl oynanıyor?
Oyun çoğunlukla iki kişiyle oynanıyor. İkiden fazla kişi ile oynandığı da olur ancak daha kısa sürer. Oyunu başlatan da genellikle tek kişi ile oynamak ister.
Taraflardan biri arkadaşına, yaşamındaki bir sorunu getirir ve çözüm için o arkadaşından öneriler bekler.
Sorun alanı çeşitli olabilir. İkili ilişkiler, iş ilişkileri, çocukla ilgili sorunlar, kendi ile ilgili ya da eşi ile ilgili geniş yelpazeden bir sorunla gelebilir.
Bu anlamda, oyunu hayatımızdaki tek bir alana indirme gibi sınırlılığımız yoktur. Örneğin kayınvalide ile ilgili sorunlar, eşi ile yaşadığı sıkıntılar olabileceği gibi, çocuğu ile yaşadığı problemler de olabilir. Bazen de oyunu başlatan kişi, kendi hayatı ile ilgili alacağı karar için öneriler bekleyebilir.
Sorununu dile getiren birinci oyuncu, geniş yelpazesinden seçtiği problemi detaylı olarak anlatır ve sonunda ‘Ne yapacağımı bilmiyorum’ diyerek arkadaşından tavsiye beklemeye başlar.
Örnek oyun:
İnternet engin dünya… Çeşitli bilgilere ulaşabildiğiniz gibi, aynı bilgiyi farklı biçimlerde kullanarak, yeni yollar denemenize de ışık tutuyor. Bu açıdan bakıldığında yararlı, çünkü izlediğim bir video bana ‘kanban tekniği’ ile ilgili bilgi verirken, bu yazıya da ilham oldu.
Üniversite sınavına hazırlanırken çalışacağım konuların listesi önümde hep hazır dururdu. Her konu bitiminde renkli kalemle ‘tik atmak’ kendini ‘iyi hissetmekle’ eş değerdi. Tabi o dönem ne psikolojik danışmanlık rehberlik hizmetleri bu kadar ön plandaydı, ne bilgiye bu kadar kolay ulaşılıyordu, ne de ‘youtube kütüphanesi’ vardı.
O zamanlar ben de, o tik atma eyleminin, beyinde haz bölgesini tetiklediğini seratonin salgıladığını vs. bilumum nörobilimsel açıklamaların olduğunu bilmiyordum. Hatırladığım tek şey, bitirmenin verdiği iyi hissetme hali idi. Amaca giden yolda bir adım daha ilerlemenin verdiği haz duygusu. O duygu, bir sonraki adım içinde cesaretlendiriyordu insanı. Yeni konuya daha büyük istekle başlıyordum. Elbette bunun da yine nörokimyasal, bilimsel, edimsel vs bir sürü açıklaması var. Bendeki karşılığı ise ‘yaptıysam, yine yaparım cesareti.’
Şimdilerde çalışılacak konu listelerim, yapılacaklar