Mark Twain "İnsan Nedir?" adlı kitabında bireylerin özgür iradesi olmadığından bahsediyor. İrade denilen olgunun akılla yönetilmediğinden mizacında olan ne varsa o şekilde davrandığını açıklıyor. Oysa en önemli tartışmalardan biridir insanın özgür iradesinin olup olmadığı. İrade yoksa suç da yoktur bu mantıkla. Ancak Twain 'özgür irade' yerine 'özgür seçim' ifadesini kullanıyor. ‘Seçim’ dış etkiler ve eğitimle şekillenir diye açıklıyor aynı kitapta. Bu çetrefilli ve karmaşık konuyu bir köşe yazısında detaylı incelemek hem mümkün değil hem de yüksek ihtimalle bu denli içerikler günümüzün hızlı akan sanal dünyasında rağbet görmeyebilir.
Günümüz dünyası demişken sizce seçimlerimizde de özgür müyüz? Yoksa bir akış halinde miyiz?
Geçtiğimiz günlerde mesajlaşma uygulamalarında yaşanan son gelişmelerden sonra sanal dünyadaki akışla gündemi takip eden insanlar çeşitli seçimler yapmadı mı? Bir uygulamayı silip diğerine geçti, bir uygulamayı silmedi ama yine de diğer uygulamayı da ekledi. Gruplar oluşturdu, silmek istediği uygulamadan yeni grubunu duyurdu vs. Özgür seçimler miydi yoksa akışla mı sürüklendi insanoğlu?
Birinin diğerinden farklı olduğunu düşündü. İndirdiği her uygulamada, arama
Bambu musun? Meşe misin?
Bir Japon atasözü der ki:
“Esneyen bambu direnen meşeden daha güçlüdür.”
Son yıllarda sıklıkla karşımıza çıkan bir kavram var: “Resilience” (Rezilyans) Duygusal dayanıklılık.
Bizim coğrafyamızda olmazsa olmaz bir beceri bu… Toparlanabilme becerisi.
Kelime anlamı olarak herhangi bir değişiklik sonrası eskiye dönebilme olarak açıklanıyor bazı kaynaklarda.
Eskiye dönebilme… Ancak daha güçlü ve gelişmiş olarak.
Ülke olarak geçtiğimiz şu süreçte herkesin edinmesi gereken bir beceri. Salgın, yangın, doğal afetler… Travmayı yaşamayan bireylerin bile medyadaki görsellerin etkisi ile travma yaşadığı bir süreçten geçiyoruz. Bu beceriye mutlak ihtiyaç var.
Bilindiği üzere Mart ayında pandemi süreci ile birlikte eğitime ara verilmişti. Özel okulların bir kısmı daha hızlı hareket alarak uzaktan eğitime başladılar. Bu tamamen ekonomik sebeplerle başlatılmış olsa da evlere yansıyan şekli değerlendirmeye değer bir konu haline geldi.
Farklı platformlarda eğitime başlayan okullar iletişim gruplarını hızla oluşturdu. Linkler, ıd’ler şifreler birbirine karıştı. Uygulamayı profesyonel alana taşıyan okullar daha düzenli çalışma yaptılarsa da uzaktan eğitime yabancı bir toplumda trajik hadiseler oluştu. Veli çocuğunu uyandırmak istemediği için derse sokmadı. Çocuk ekran karşısında oturmadı. Öğretmen dersi anlatırken veli arka taraftan sorular sordu.
65 yaşında öğretmen online programları kullanmaya uyum sağlarken daha genç yaşta olan öğretmen uyum sağlayamadı. Evde bilişimci edasıyla sorunları çözmeye çalışan anneler varken, bilgisayarı açıp çocuğunun derse katılmasını sağlayamayan anneler oldu.
Uzaktan eğitimi okul ciddiyeti ile takip eden öğrenci varken, ‘Ben kahvaltı edip gelcem’ diyen öğrenci de oldu.
Dolayısıyla&hel
"Meşhur Maslow piramidinde insanın fizyolojik ihtiyaçlarından biridir güvende olma ihtiyacı.
Dünya şimdi bunun sınavını veriyor.
Modern sabahlarda insanoğlu zengin ve çeşitli yiyeceklere, vanilyalı frappé kahvelere uyanırken bir aslanın saldırısına uğramayacağının bilincinde güvende hareket ediyordu. Belki hırslı bir iş arkadaşı ya da kıskanç bir tanıdıktan gelebilirdi düşmanlık. Her zaman güvenle hareket ederken ait olma ve sevgi ihtiyacını karşılıyordu sevdiklerinden. Saygı, itibar da kazanma hevesi ile hedefleri sıralıyordu bir bir. Hayatına anlam katma açlığı içinde savruluyordu piramidin tepesine doğru tırmanan insanoğlu.
İnsan aynı zamanda manipüle edilen bir varlık olduğundan yeni düzenin ihtiyacı olan tüketme çılgınlığında da başrolü oynuyordu. Tükettikçe tükendiğinin farkında olmadan.
Mutluluğu başarıda, ünde, kitaplarda, kahvelerde, alışverişte temizlikte kısacası abartarak tükettiği her şeyde arayan insanoğlu uyku halinde robotlaşmıştı sanki.
Hissetmiyordu...
Nihayetinde şimdi geldiği noktada güvenlik ihtiyacı tam olmadığından panik halinde korku ve
Mart ayının ortalarında ülkemizde virüs görüldüğü ve tedbirlerin kademeli olarak alınarak bireylerin sosyal izolasyonu için çalışmalar yapıldığında pek çok kesim evlerine kapandı. TV kanalları neredeyse virüs dışında haber vermez oldu, internet, sosyal medya corona bilgi çöplüğüne dönüştü. Kitleler korkutuldu. Olayın ciddiyetine hasıl olamayan bazı kesimler, alınan önlemlere itiraz ederken absürt sahneler yaşandı. Alınan kimi önlemler özellikle yaşlılar ile ilgili olanlar, bazı gençlerin etkileşim kazanma hırsına kurban gitti. Mizah aldı başını gitti, evirildi sosyal medya ile. (Aslında bunun adı mizah değil çünkü güldürmüyor, düşündürmüyor da. Toplumun geldiği vahameti gösteriyor.)
Virüs insan davranışlarını ve farklılıklarını da ortaya koydu. Kimi market raflarını boşaltıp, stok yaparken kimi mangal piknik ile ‘bana bir şey olmaz’ havasını yaşadı. Her türden davranışın uç örneklerini gördük, görmeye devam ediyoruz. Sahilde balık tutanla evinde eldiven ile dolaşan aynı toplumun üyeleri. Balkona çıkarak sağlıkçıları alkışlayarak bir nebze olsun şükranlarını ileten de bununla yetinmeyip işi konvoya, silah atmaya kadar getiren de yine aynı toplumun üyeleri.
İnsan sağlığı açısından
Çalışıyor, koşturuyor, kararlar alıp hedefler koyuyor, plan yapıyor, uyguluyor, denetleniyor, değerlendiriliyor, sınıflandırılıyor, kariyer basamaklarını hızla tırmanıyor, tırmanmak istiyor, çabalıyor, yeniliyor ya da zafer nidaları atıyor.
Kim yapıyor?
2020 dünyasındaki insanoğlu.
Neden yapıyor?
Yaşamak için, para kazanmak için, takdir görmek için, onay almak için, başarı için, mutlu olmak için…
Peki!
Anlam?
Anlamlı hayat?
Analitik psikoloji kuramının kurucusu olan Jung, iki farklı kişilik tipolojisinden bahseder.
-İçe dönükler
-Dışa dönükler
İçselleştiriciler zihinsel olarak daha aktif olup öğrenmeyi seven kişilerdir. Hatalardan ders alır ve içten dışa doğru sorunları çözmeye çalışırlar. Bu durum daha hassas olmalarına neden olur. Daha çok çalışırlarsa daha başarılı olacağı inancını taşırlar. Endişe duymalarının sebebi başkalarını kızdırdıklarında kendilerini suçlu hissetmeleri ve sahtekar görülmekten korkmalarıdır. İlişkideki en büyük kayıpları fazla fedakar olmaları ve başkaları için neler yaptıklarını gördüklerinde de gücenmeleridir.
Dışsallaştırıcılar ise endişelerini hemen bastırmak için düşünmeden hareket ederler. Kendilerine dönmekte zorluk çektiklerinden sorumlu olarak başkalarını suçlama eğilimindedirler. Mutlu olmak için dış dünyada bir şeylerin değişmesi gerektiğine inanırlar. Endişe duymalarının asıl nedeni güven duydukları asıl kaynakların değişecek olmasıdır.
İçe dönükler güçlerini içeriden alırlar. Dünyayı kendilerinin gördüğü gibi algıladıklarından değişime daha dirençlidirler. Dışa dönükler ise değişime açıktır bununla birlikte yargılamaları dışarıda gerçekleşen
Çocukken yaşanılan ilk deneyimler ile beyinde yeni bağlantılar oluşmaya başlar. Her birey öğrendiği ilk deneyimle geliştirdiği başa çıkma stratejilerini aynı yolla pekiştirir ve bu bağlantılar zamanla otomatik hale gelir. Ağladığı zaman istediğini elde eden bir okul öncesi çağı çocuğu bu davranışını her engellendiği durumda gösterme eğiliminde bulunabilir. Yalan söylediğinde cezadan kurtulan bir çocuk korktuğu her durumda yalana devam edebilir. Başarılı olduğunda annesinin takdirini ve onayını alan çocuk bu yolla sevildiğini düşünerek başarılı olma gayreti içinde bulunabilir.
Mesele şu ki; çocuklukta ödüllendirilmiş davranışlar gelecekte daha sık kendini gösterme eğilimindedir. Herhangi bir durumda verilen otomatik tepkiler yaşla birlikte şekil değiştirse de –istediğini ağlayarak değil, duygu sömürüsü yaparak almak ya da onay almak için mükemmeliyetçi olmak gibi- yerini korur.
Ve bir yetişkin tüm bunların farkında olmadan otomatik tepkileri ile bir ömrü geçirebilir. Bu otomatik tepkiler ancak yeni yollar yani yeni bağlantılar kurularak değişir.
Gelişim psikolojisinde öğrenmeyi aktarırken “negatif transfer” diye bir kavramdan bahsedilir. Bir örnekle açıklayacak olursak eğer siz uzun