1970’li, yokluk yılları... Kıbrıs çıkarması sırasında ambargoyla karşı karşıya kalan Türkiye’de vaziyet kötü. Yana yana dışa bağımlılıktan kurtulmanın yolları aranıyor. Sorun sadece silah değil, sağlık da büyük mesele. Misal aşı...
1800’lerin sonunda Fransız Pasteur’un hemen ardından kuduz aşısını üreten Türkler’in torunları 100 yıl sonra aşıda da yabancılara muhtaç. Bu gerçekle yüzleşmenin acısıyla kollar sıvanıyor.
1982’de Manisa Tavuk Hastalıkları Araştırma ve Aşı Üretim Enstitüsü büyük ümitlerle kuruluyor. Kümes hayvanlarının seçilmesi tesadüf değil. Bugünkü domuz gribi aşısında olduğu gibi çoğunun esas maddesi yumurta.
Öncelikle, tamamen dışa bağımlı olunan tavukçuluk sektörüne yönelik çalışmalar yapılıyor. Sonuç müthiş. Az zamanda çok şey başarılıp tam 11 aşı üretiliyor.
Sonra sıra insan sağlığına geliyor. 1995’te, o zamanlar kimsenin adını bile bilmediği kuş ve domuz griplerine yönelik aşı hazırlıklarına girişiliyor. Yine kısa sürede önemli yol alınıyor.
1997’de ise hiç beklenmeyen birşey oluyor. Enstitü, görevden almayla sarsılıyor. 11 yıldır kurumun müdürlüğünü yürüten Adnan Serpen ani bir kararla uzaklaştırılıyor.
Gerisi de çorap söküğü gibi geliyor. Ortadoğu’nun ve Balkanlar’ın en büyüğü, dünyada ilk 10 arasında yer alan aşı merkezine kilit vuruluyor.
Ve şimdi domuz gribine yakalanan Türkiye, tekrar aşıda dışa bağımlılığı konuşuyor. Üstelik bu kez, dünya nüfusunun sadece yüzde 15’ine yetecek kadar üretilebildiği için az bulunan ithal aşının ne kadar güvenli olduğu, hastalığın korkusundan daha beter!
Bir yanda ithal aşı, diğer yanda, “Macaristan ve Kazakistan bile üretirken, biz neden yapamıyoruz“ sorusu... YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, içinde olunan çaresizliği, “Domuz gribi aşısı üretecek bir tek üniversitemiz bile yok“ diyerek dile getiriyor.
İşte böyle bir dönemde gel de kapatılan enstitüye yanma! Adnan Serpen, “Çalışmalara devam etseydik şu an yerli malı domuz gribi aşımız vardı. Çok ölümcül olan kuş giribinin hala üretilemeyen aşısını da belki ilk biz insanlığa sunacaktık“ diyor.
Böyle iddialı konuşan Adnan Serpen, kapanış öyküsünü anlatırken söyledikleriyle insanın tüylerini diken diken ediyor:
“Kuş ve domuz gribi aşısı hazırlıklarımız, dünya aşı devlerinin şimşeklerini üzerimize çekmeye yetti. Daha önce yaptığımız aşılar yüzünden Türkiye pazarındaki paylarını önemli ölçüde kaybetmişlerdi. Kendileri için tehlikeyi görüp zaman kaybetmeden düğmeye bastılar. Ne yazık ki bu alanda dışa bağımlılıktan kurtulmak için açılan enstitü, dışarıdan gelen baskılara kurban edildi.”
Serpen’in sözleri tam anlamıyla ibretlik:
“Bu merkez, ülkemizin en büyük projelerinden biriydi, stratejik önemi tartışılmazdı. Başarılı çalışmalarımızı tüm dünya alkışlarken, sadece biz değil tüm ülke cezalandırıldı. Verim alınamadığı, elektrik faturalarının yüklü olduğu gibi gerekçelerle o laboratuvarlara balyoz indirildi. Paha biçilemez değerdeki aşı teknolojimiz yok edildi.”