Manisa’daki Romanlar’a yönelik ayaklanmanın kıvılcımını sigara yaktı.Birşeylerin olacağı belliydi.
Paketindeki yazılara inat, tütüne şifalı bitki muamelesi yapılıyor bu ülkede.
Canın mı sıkıldı, yak bir tane sakinleştirici niyetine.
Keyfe mi geldin, hemen tüttür.
Birşey mi yedin ya da içtin, yapıştır dudağına o zehirli çubuğu cila olsun.
Sanki meret kanser yapmıyor da iyi geliyor bünyeye!
Tuhaf ama vaziyet bu.
Bağımlılığın sınırlarını zorlayıp, komşumuz Yunanistan’la rekor yarışı yaptığımız sırada yasak çıkıvermez mi...
Yıllardır dumanı istedikleri gibi püfüren, özgürce zehirlenip zehirleyen tiryakiler çok kızdı.
Birşeylerin olacağı belliydi.
Yasağın 10’uncu gününde ilk cinayet Manisa’da işlendi. Müşterisine, “Burada içemezsin, yasak var” diyen meyhaneci kurban gitti.
Derken geçen hafta ilk sigara ayaklanmasını gördük. Adres yine Manisa’ydı.
“Yasak dinlemem içerim” deyip kavgaya tutuşan, camı-çerçeveyi indiren bir Roman’ın peşinde toplanmıştı ahali.
Gerçi galeyana gelinme nedeninin arkasında başka işler olduğu da anlaşıldı sonradan ama çıkış noktası dumanlıydı.
Toplumsal ayaklanmanın kıvılcımını sigara yakmıştı. “Böyle yasak olmaz, hafifletilmeli, ertelenmeli” diyenlerin sesi şimdi daha gür duyuluyor.
Tiryakiler keyiflenecek diye senelerce dumanaltında kalıp eziyet çekmiş, bu yasağı destekleyenlerden biri olarak önerim var.
Ortalıkta barut fıçısı gibi dolaşıp patlayacak yer arayan toplumun, ruh sağlığı da akciğer sağlığı kadar önemli bence.
Bu yasak kalsın kaldığı yerde amma terapi de gerekli.
Yoksa sigara daha çok bombanın fitilini ateşleyecek gibi!
Ve daha mühimi...
Kural tanımama özgürlüğü yasaklanmalı bu memlekette öncelikle.
Aksi halde...
Tütünü şifalı bitki gibi görürken, hukuk da sakız gibi istendiğinde çiğnenebilir görülür mesela.
Ve...
Dumanaltı olmayalım derken daha çok toz-duman oluruz!
HAYATIN İÇİNDEN
Vücuduna 11 kaza kurşunu isabet eden Mehmet İbrik’ten geriye hayata son kez baktığı bu görüntü ve 8.5 aylık hamile eşi Gönül İbrik’e hatıra bıraktığı mutluluk fotoğrafları kaldı.
Burası Türkiye mi, Türkiye burası mı?Öyle garip şeyler yaşıyoruz ki...
“Böylesi ancak bizde olur” dememiz boşuna değil. Böylesini başka yerde arasan da bulamazsın zaten.
Ödemiş’teki 11 kaza kurşunuyla ölüm de tam bizlikti!
Mehmet İbrik... Daha 29 yaşında, hayatın baharındaydı. İçi kıpır kıpırdı. Çünkü, iki yaşındaki oğluna kardeş gelecekti. Hayat arkadaşı Gönül İbrik, 8.5 aylık hamileydi, sayılı gün kalmıştı.
Doğumu dört gözle bekliyor, yavrusunu kucağına almak için sabırsızlanıyordu.
Bebekleriyle genişleyecek ailesinin masrafları artacaktı. Daha çok çalışmalıydı. O da öyle yapıyor, yağmur-çamur demeden tarlalarda ekmek parası peşinde koşuyordu.
Yorucu bir günü daha geride bırakmıştı. Traktörünü yıkamak için bir akaryakıt istasyonuna gitti.
Ne bilecekti az sonrasında olacakları?.. Memleketi Türkiye’ydi, macera doluydu!
Bir anda silah sesleri patladı, ortalık savaş alanına döndü.
Asıl hedef Mehmet İbrik’in yanında otomobilini yıkayan Ali Köroğlu’ydu. Ancak kurşunlar adres sormamış, İbrik’e yağmur gibi yağmıştı.
Ali Köroğlu kaçarken, genç adam yerde kanlar içinde yatıyordu. Ne olduğunu bile anlamamış, acıyla kıvranıyordu.
Götürüldüğü hastanenin girişinde sedyeden başını kaldırıp çevresine son kez baktı, o gözler bir daha açılmamak üzere kapandı.
İnanılır gibi değil ama tam 11 kaza kurşunuyla hayatını kaybetmişti.
Gencecik yaşta giden bir cana mı yanarsın, biri karnında, diğeri kucağında iki yavrusuyla çaresiz kalan gözüyaşlı eşine mi?..
Ya da...
Ortalığın Teksas’tan beter hale gelmesine, adam öldürmenin bu kadar basit olmasına mı feryat edersin?
Yoksa...
“Burası Türkiye” deyip işin kolayına mı kaçacağız, teslim mi olacağız yine?..
Hatırlatmanın tam da vakti.
Yine Ödemiş’te, bundan iki ay önce bir araç taranmıştı. Serseri mermiler o zaman da kaldırımdaki 75 yaşındaki Emine Şeker’i cansız yere sermişti.
Zavallı kadıncağızın tek suçu, o sırada oradan geçmekti!
Ah Türkiye, vah Türkiye!..