ESMER tenli şarkıcı Esmeray’ın “Unutma, unutama” dediği, unutamadığımız o günlerde...
Evlerin salonlarını birbirlerine bakan Arap kızının asık suratlı heykelcikleri süslerdi. Nedeni bilinmez ama herkes asardı.
Murat 124, yokluktan Mercedes muamelesi görürdü. Mutfaklar tel dolapsız olmazdı.
Esnaf esnafa işyerini teslim eder, kapılar kilitlenmeden gidilebilirdi. ‘İtimat’ henüz sizlere ömür değildi!
Sokak sokak gezdirilip zorla oynatılan zavallı ayılara yapılan mezalim hariç duyarlılık dimdik hayattaydı. Birinin başına bir iş geldi mi, görmemezlikten gelinmezdi. Komşu komşuyu iyi tanırdı, çünkü komşu komşunun külüne bile muhtaç olduğunu bilirdi.
Selamsız Bandosu filminin daha çekilmediği o yıllarda selamsız geçilmezdi. Herkes birbirine selam verir, hal-hatır sorardı. Samimiyet vardı. İlişkiler, insanın eline yapışıp kalan vıcık vıcık kıvamda değildi.
Gerçek yüzler maskelerin ardına gizlenmezdi. Saman altından su yürütme ve sağ gösterip sol vurma sanatları yaygınlaşmamıştı.
Sağ gösterip sol vurmayı bilmediğimizden; Avrupalı futbolcuların çaktırmadan yaptığı fauller karşısında cansiperane karşılık veren bizimkiler, kırmızı kartla soyunma odasının yolunu tutardı. Ama olsun; oyundan da atılsak, fark da yesek şanımızdandı...
Sıcak yaz akşamlarının açık hava sinemasında geçirildiği o günlerde, gazoz içilip çekirdek çıtlatılırken, filmlerin kadrolu kötü kahramanı Erol Taş’ın mutlaka kulakları çınlatılırdı. Filmlerdekilerle gerçek hayatın farklı olduğunun pek farkına varılamadığı o vakitlerde ne çekmişti rahmetli.
Hınçla kendisine bakanlara, yolunu kesip hesap sormaya kalkanlara, “Yok aslında öyle değil, film icabıydı” dese de nafileydi. Soyadındaki Taş’ın kalbini taşlaştırmadığı, gerçekte iyi kalpli olduğu, ancak Hakkın rahmetine kavuştuktan sonra anlaşılmıştı.
O dönemlerin tek kötü karakteri Erol Taş değildi. Asıl Ceyar (JR) vardı. İkisi de kötüydü kötü olmalarına ama Erol Taş’ın gizli yüzü yoktu. O kötüydü, niyeti de ortadaydı, kısacası içi dışı birdi.
Ya Ceyar... O tam bir profesyoneldi. İyilik yapar gibi görünürken bile işini bitirirdi. Gayet planlı programlıydı. Dedim ya bu işin ustasıydı. Şaşırmamak lazım, kendisi Amerikalıydı, şeytana pabucunu ters giydirirdi. Sağolsun bize çok şey öğretti.
Dallas’ın diğer karakterlerini de unutmamak lazım. Onlar da az değildi.
Su gibi viski içilir, ne dolaplar çevrilirdi. Hırsla zehirlenmiş beyinlerin sonu gelmek bilmeyen o kumpaslarını izlerken, insan küçük dilini yutardı.
Dedim ya o pespembe diziye çok şey borçluyuz.
Siyah-beyaz TV döneminde ilk göz ağrımız Dallas’tan mıdır ne? O gün bugündür bu ne entrika, bu ne dedikodu!