İzmir yatırıma hasret bir kent. Bırakın yeni yatırımı, var olanlar da eriyip gidiyor. Bakın Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ne...
Kentin sanayi lokomotifi olarak görülürken, geçmişteki başarı öyküsü yerini drama bıraktı. Çalışan sayısı 2009’da yarı yarıya azalmış. Evine buradan ekmek götüren iki kişiden biri işsiz kalmış. Eskiden gülen yüzler asık, umut zaten çoktan yabancı olup uzaklaşmış, nerede olduğunu bilen yok. Ortalık yangın yeri, cayır cayır yanıyor.
İşsizlik oranının ülke genelinin üstünde olduğu bu kentte bir olumsuzluktur gidiyor. İş için kapımı çalıp yardım isteyen gençlere ne diyeceğimi artık bilemiyorum. Söyleyecek söz kalmadı.
Kor gibi yanan yüreklere su serperecek, hasret kaldığımız umudu yeşertecek yeni yatırımlar gerekiyor. Ama nerede..? Sanayici küsmüş kabuğuna çekilmiş, daha da küçülmenin yollarını arıyor.
“Yatırıma küsülmez, üretmeden ve çalışmadan olmaz” deyip taşın altına elini koyan ise bin pişman. Bir örneği de Hüseyin Aslan...
Modern şehircilikte İzmir’in çeyrek asırlık gururu Ege-Koop’un genel başkanı Aslan, öyle sitem dolu ki, anlattıkları bu köşelere sığacak gibi değil.
Ege-Koop, yılın son günlerinde 110 milyon liralık iki projeye başladı. Güzelbahçe Dört Mevsim Konakları’nda 136 villa inşa ediliyor. Yatırım büyüklüğü 50 milyon lira.
Bayraklı’da Ege Üniversitesi işbirliğiyle gecekonduların arasına nazar boncuğu olacak 50. Yıl Konutları dikiliyor. Buradaki 395 daireyle yapılacak yatırımın tutarı 60 milyon lira.
Bu iki dev projeyle kimileri ev sahibi olmanın mutluluğunu yaşayacak, inşaat sektörü canlanacak, işsizlere iş imkanı doğacak.
Ama bir de Hüseyin Aslan’a sorun... Aslan, yatırım yapmak isteyenin bırakın alkışlanmayı daha cezalandırıldığını, yatırımcıya ‘hoşgeldin’ yerine ‘güle güle’ denildiğini söylüyor.
Bu anlayışın hala sürdüğünü duymak çok üzücü, ancak Aslan’a göre gerçek bu. Ege-Koop Genel Başkanı yaşadıklarını çarpıcı örneklerle şöyle anlatıyor:
“Kooperatifler kar amacı olmayan, sosyal sorumluluk üstlenmiş kuruluşlar. Devlet vergi almıyor, ama İzmir’deki belediyeler bizi yolunacak kaz gibi görüyor. Her projenin ortalama yüzde 5’ini daha temel atılmadan harç adı altında ‘haraç’ olarak ödüyoruz. Güzelbahçe’deki projemizde konut başına 10 bin 260 lira verdik. Bu rakam Bayraklı’da daire başına 773 TL. Bunlarla bitmiyor. Belediyeler, ‘Altyapı sana ait’ diyor. Ancak yapacağımız yolun bedelinin yüzde 25’ini avans olarak alıyor, iş bittiğinde de iade etmiyor. ‘Sorma ver’ denilerek, üstelik de peşin alınan bu paraların hesabını ortaklarımıza vermekte artık zorlanıyorum. Ayrıca bürokratların kucağına itiliyoruz, onların keyfi tutumları yüzünden zaman kaybediyoruz. Belediyelerin sorumlu inşaat mühendisleri, betonarme statik hesabında sorumlulukları olmamasına rağmen imza için bizi bir hafta oyalıyor. Oysa aynı işlem, İnşaat Mühendisleri Odası’nda sadece bir gün sürüyor. Yasal olarak asıl sorumlu olan bağımsız yapı denetim şirketi de projeyi bir günde onaylıyor. İnşaat Mühendisleri Odası ve yapı denetim şirketinin onayladığı projede, belediyenin (betonarme statik hesap yanlışlığında mesuliyet kabul edilmez) yazılı ‘güya’ onayının ne anlama geldiğini anlamakta güçlük çekiyorum.”
Yepyeni bir yıl, taptaze umutlar...
İnsan hep yeniyi ister, yenilenmeye ihtiyaç duyar...
Gözümüzde çok şey eskir de ondan.
Direksiyonuna geçtiğinde içini kıpır kıpır yapan, ilk günlerde bakışlarını alamadığın otomobil, bir süre sonra gözünden düşüverir.
“Sanki saray” dediğin ev, gün gelir sıradanlaşır. Ne de güzel göründüğünü düşündüğün mobilyalar zamanla sıkıcı oluverir. Tüketim düşkünü olduğum zannedilmesin ama eskiler bir yana yenilik güzeldir, değişim iyidir.
Sene sonları da yeniliğin, tazelenen umutların, filizlenen sevinçlerin habercisidir.
İşte o günlerdeyiz. Yarın yılbaşı. Bir yıl geride kalırken, koskoca bir sene bizleri bekliyor.
Dilerim 2010 güzelliklerle, iyiliklerle gelir. Ne kadar ihtiyacımız olduğunu söylemeye gerek yok. Manzara malum...
İyi yıllar...