Özgür Kaynar

Özgür Kaynar

ozgur.kaynar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Bir canın bedeli bu mu..?” Sadece beş kelimelik bir feryat...
Gözlerden yaşlar sicim gibi süzülüp sözcükler boğaza düğümlenirken, ancak bu kadarı söylenebiliyor. Adliye koridorlarında bazen bir anne, bazen bir baba böyle haykırıyor. Giden evladın ardından çıkan kararın şoku daha taptazeyken...
Trafik kazalarından sonra verilen mahkeme kararları, acıları küllendirmiyor, daha derinleştiriyor. Hakimler, kanunların dediğini yerine getiriyor, onlara söyleyecek ne olabilir ki? Ama böyle mi olmalı..?
Daha önce yazmıştım, şimdi yine tam sırası.
İzmirli Ayşenur Yanık... 19 yaşındaydı... İzmir’in ilk bayan futbol takımı Elit Spor’un kalecisiydi. Takım arkadaşlarının “Ayşe kuşu”, annesi Hülya Yanık’ın “meleği”ydi. Yüzü hep gülüyordu, arkadaşları ona

Bir canın bedeli bu mu
boşuna melek demiyordu.
Geçen yıl Kuşadası’na hem çalışmaya hem tatile gitti. Keyif dolu günler geçirdi. Dönüş yolunda ise o neşeli günler bıçak gibi kesildi. Ayşenur’un olduğu otomobil, Aydın Otoyolu Buca Kavşağı’nda süratle savruldu. Ağır yaralandı, tedaviye alındı, ancak çabalar hayatta tutmaya yetmedi.
İddiaya göre onu ölüme taşıyan sürücü hem alkollüydü hem de aşırı hız yapmıştı. 15 yıla kadar hapsi isteniyordu. 45 gün tutuklu kaldıktan sonra ilk duruşmada serbest kaldı. Anne Hülya Yanık isyan etti: “Böyle mi olacaktı..! Meleğim öldüğüyle mi kaldı?”
Ayşenur’dan sonra şimdi de Hülya Biltekin... O da 18 yaşındaydı, evlilik hazırlığı yapıyordu. Bornova’da bir konfeksiyon atölyesinde çalışıyordu. Atölyenin güzeliydi, herkes ona öyle diyordu.
11 Kasım 2008 sabahı canı çikolata istedi. Nereden bilecekti az sonrasında olacakları. Hemen markete gitti, elinde çikolatayla işyerine dönerken aniden geri manevra yapan çöp kamyonunun altında buldu kendini.
Güzel düşlerle süslü hayatı oracıkta sona erdi.
Hülya’nın Azraili olan kamyonun direksiyonunda temizlik görevlisi vardı. Şoför, saniyeler önce Hülya’nın gittiği marketten alışveriş yapmak için araçtan inmişti. Arkadaşı da bunu fırsat bilip koltuğa oturmuş, gaza basmıştı.
Ağır vasıta ehliyeti bile yoktu. Tutuklandı, özgürlüğüne kavuşması üç ay sürdü. Ve mahkeme onun için de son sözü söyledi: 20 ay hapsine, cezanın bir yıl sekiz aya indirilip ertelenmesine..!
Hülya’nın babası Musa Biltekin bunu duyunca bir kez daha yıkıldı. Kızının kalbinde bıraktığı sızıya şimdi de bu eklenmişti. “Evladım toprakta çürüyüp gitti. Bir canın bedeli bu kadar mı” diye sordu.
Hülya Yanık da, Musa Biltekin de yanıt bekliyor, belki gelir diye... Ben de soruyorum: Giden canların bedeli bu kadar mı? Bu işte bir yanlışlık yok mu?


Domuzlusunu alan yok, diğerini de bulabilen...
Haftalardır domuz gribini yazıyorum...
İzmir’deki ilk ölümün perde arkasından, 1995’te daha kimse bu hastalığı bilmiyorken Manisa’da aşısının dünyada ilk kez hazırlandığı enstitünün kapatılmasına kadar pek çok konuyu ele aldım.
Bu haftayı da hepimizin konuştuğu ve korktuğu gripsiz geçmek olmazdı...
Bu kez domuzlusundan çok domuzsuzu gündemimde. H1N1 virüsü kabus gibi üzerimize çökerken, mevsimsel olan o bildiğimiz grip sinsice ilerliyor.
Vatandaş domuz gribi aşısı olsun diye yapılmadık şeyin bırakılmadığı bugünlerde, normal grip aşısı olması gerekenler ise yana yana arıyor. Kime sorarsan, nereye gidersen cevap aynı: Yok, yok, yok... Ölüm riskinin H1N1’den 10 kat daha fazla olduğu bu hastalıktan korunmak için her yıl aşı yaptırması gereken risk grubundakiler kara kara düşünüyor.
En azından bunu yaptıralım deyip stokları tüketenler yüzünden onlar bu sene aşısız kaldı.
Doktorlar, yaşlıları ve kronik hastalığı bulunanlara, “Ne yapıp edip olun” diyor da, bul bulabilirsen...
İzmir Eczacı Odası Başkanı Tuncay Sayılkan, Türkiye’ye her yıl ortalama iki milyon 400 bin doz mevsimsel grip aşısı geldiğini söylüyor.
Sayılkan, “Bir önceki senenin tüketimine göre bu sayı belirleniyor. 2009’da da bu kadar alındı. Domuz gribi korkusuyla bu aşıya hücum edilince kısa sürede tükendi. Oysa hep elimizde kalırdı” diyor.
Aynı durum zatürre ve menenjit aşıları için de geçerli. Bunlar da domuz gribi ülkemizde çıkar çıkmaz bitti. 2010’un ikinci yarısından önce yurtdışından getirilmelerinin imkansız olduğu söyleniyor.
Domuz gribinden de, aşısından da korkanlar sağolsun...