İşçilerin çalışmadığı gün, fırsatçılar işbaşındaydı. Eylemi kara çevirmek için kıyasıya yarıştılar. Belediye otobüslerinin çalışmadığı için duraklarda çaresizce bekleyenleri fahiş fiyatlarla taşıdılar.Güzel ülkemin kadirşinas insanları arasında keşke sayıları az olsa.
Gel gör ki ne zaman bir felaket başa gelse...
Ya da işler ters gitse...
İnanılmaz bir hızla mantar gibi türüyorlar.
Tarih: 5 Kasım 1995
İzmir’de gök delinmişti. Birkaç saat içinde kentin sokakları suyla dolmuştu.
Selin boğduğu İzmir’de 63 kişi son nefesini verirken, birileri işbaşındaydı.
Yağmurun denizle birleştirdiği Kordon’daki mağazaları talan ediyorlardı.
Sanki hep o anı beklemişlerdi. ‘Tam zamanı’ deyip gözü dönmüşçesine saldırmışlardı.
Buldukları her şeyi çuvallara dolduruyorlardı arsızca...
Aslında yardım için oradaydılar, ilk bakışta onlar kara gün dostuydu.
Su basan işyerlerinin daha da zarar görmemesi için birşeyler yapıyor gibiydiler... Yardım eder gibi görünürken, bir fiske daha vuruyordu.
Gazeteci olarak görev yaptığım o gece yarısı, bu çirkin yüzler karşısında dehşete düşmüştüm.
Tarihte kara leke gibi kalan o utanç ve acı gecesinde, İzmir’le birlikte insanlık da suya batmıştı!..
Tarih: 17 Ağustos 1999
Marmara sallanırken, Türkiye yıkılmıştı.
Hayatını kaybedenler arasında bir yakınımın eşi de vardı.
Ziyarete gittiği ailesinin evi talihsiz kadına mezar olmuştu.
Enkazın arasında cansız bulunan bedeni İzmit’te belediyenin paten pistine konulmuştu.
Ama üzerinde ne alyansı vardı ne de yanından hiç ayırmadığı takıları.
İnsanlık için ona uzanan el kirli çıkmış, ne varsa almıştı.
Hayat arkadaşına hatıraları bile çok görülmüştü, çok acıydı.
Ve geçen hafta...
Tekel işçileri için İzmir’de de iş bırakılırken birileri yine işbaşındaydı. Belediye otobüsleri çalışmıyor, İzmirliler durakta çaresiz bekliyordu.
Fırsatçılar ise kazanacakları paranın iştahıyla ağızlarını sulandırıyor, avuçlarını kaşıyordu.
Durak önlerinden biri gitmeden diğeri geliyordu.
Fiyatlar da havada uçuşuyordu.
“Boşuna beklemeyin, bugün otobüs gelmez”le başlayan cümleler...
“Üç liraya götürüm, beş liraya taşırım, o mesafe 10 liraya olur”la devam ediyordu.
Grevden kendilerince böyle bir vazife çıkarmışlardı.
Görünürde amaçları kimsenin yolda kalmamasıydı!
Maksat vatandaşa yardımdı!
Ama vurgunun da, soygunun da tam vaktiydi.
Fırsat bu fırsattı.
“Eksik olmasınlar” diyemeyeceğim.
Hiç eksik olmuyorlar zaten!..
Dilinizi ısırın! Yasağın daha tuzlusu da varKarşıyaka Belediyesi öyle bir karar aldı...
Yağmurun İzmir’i sırılsıklam ettiği bu kış günlerinde ortalık toz-duman oldu.
Restoranların kapanış saatlerinin geriye çekilmesi şimşekleri de çekti.
Başkan Cevat Durak, Kent A.Ş. işçilerinden sonra bu kez esnafın hedefinde.
Durak’la işyeri sahipleri arasında yaşananları görünce uzaklara gidiverdim.
New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg de bugünlerde restoranlarla ilgili. Ama onun gündeminde kapanış saati değil, yemeklerin tuzu var.
Daha önce de yemeklerde trans yağı yasaklamış, mönülerde kalori oranlarının yazılmasını zorunlu tutmuştu.
Şimdi de “Her şey az tuzlu olacak. Benim gözümde tuz bir numaralı halk sağlığı düşmanı” deyip duruyor.
Getirmeye çalıştığı yasak için nabız yoklarken, itiraz edenlere de yanıtı yapıştırıyor:
“Fena mı, sağlığınızı düşünüyorum...”
Üst üste üç kez seçim kazanan bu sıradışı başkandan sonra, bence Cevat Durak’a haksızlık ediliyor.
Karşıyaka’da restoranlar erken kapanıyor ama...
Yemeklerin hala tadı-tuzu var...