Ta Nea gazetesi son iki gündür inanılmaz yayınlar yapıyor. Yunanistan Savunma Bakanlığı’ndan sızdırılan haberlere göre, “15 Ağustos’ta Türkiye’nin Abdülhamid Han gemisinin çalışma bölgesini değiştirebilir ve ardından sıcak bir çatışma yaşanabilir” diye alarm durumuna geçmişler.
Okurları “E, 15 Ağustos geçti, bir şey olmadı” deme ihtimaline karşı yine Yunanistan Savunma Bakanlığı kaynaklarından sızdırılan bilgilerle “Önümüzdeki 72 saat çok kritik” falan diye yazmaya devam ediyorlar. Kendi senaryolarına o kadar çok inanıyorlar ki Başbakan Miçotakis’in krizi yönetmek için Atina’da kalacağını, Tinos Adası’ndaki törenlere Savunma Bakanı’nın gideceğini de yazdılar.
Bu söyledikleri de olmadı, Yunanistan Başbakanı pazartesi günü Tinos Adası’na gitti işte.
Fıstık ezmesi yerken fıstık ezmesinin damağına yapışmasından korkanlar için Arakibutirofobi, kurbağadan korkanlar için Ranidafobi, ördek tarafından izlendiği düşünenler içinde de Anatidaefobi gibi adlar bulmuş tıp bilimi.
Yunanistan’daki Türkiye fobisi de artık bir tanımlamayı hak ediyor fazlasıyla...
‘Kemal Bey cumhurbaşkanı, Karamollaoğlu yardımcısı’ olunca...
Saadet Partisi, toplu etkinliklerde, kadın ve erkeğin karışık değil, harem-selamlık diye ayrılarak oturduğu etkinlikler düzenleyen bir parti. Kendi internet, sitesinde zorunlu eğitimin kaldırılmasını vaat ediyor.
Aile yapısını bozduğu gerekçesiyle Avrupa Birliği normlarından hızla uzaklaşmak,
Aile içi sorunlar için de aile büyüklerinin ya da sözü dinlenen akil insanların devreye sokulabileceği “Hakemlik Müessesesi” sistemi kurmak vaatleri arasında.
Bu işleyiş ve programı beğenenler, eleştirenler çıkacaktır, herkes kendi yaşam anlayışına göre yorum yapar ama bu vaatlerin CHP’nin savunduklarıyla taban tabana zıt olduğu kesin.
Ortak payda iktidarı indirmek olduğunda işler kolay ama ülkeyi yönetmek söz konusu olduğunda hangi ortak payda da buluşulacak?
Dün Fatih Altaylı’nın yazdığı kulis bilgileri doğru çıkarsa, Kemal Bey’in ülkeyi kimin çizgisi ve siyasi görüşüne göre yöneteceklerini de açıklaması gerekir.
Naci Hoca ve kendimizi sevme halimiz
17 Ağustos depreminin ardından İzmit ve körfez hattında depremzedelerin kaldığı çok sayıda kampa girdim, yağmurda çadırın içerisinde ıslanan bebekler dâhil can acıtan görüntüler çektim.
Tüm o haberler, o tarihte dibine dair hiçbir fikrimizin olmadığı Marmara Denizi’nde beklenen depreme dair tahminlerin konuşulduğu tek bir program kadar reyting almadı. Başkalarının yaşadıklarından çok kendi geleceğimizi merak eden halimizin özetiydi bu sonuç.
Şimdi Marmara’nın dibini biliyoruz, o zamanın İTÜ Maden Fakültesi Dekanı Naci Görür Hoca da tehlikeyi anlatıp duruyor ama iki noktayı mutlaka açması gerekir.
Birincisi, Naci Hoca, üç parça olduğunu bildiğimiz fayın tek bir kerede mi kırılacağını yoksa önce birinin kırılıp, ardından başka iki büyük deprem daha olup olmayacağına dair tahminini söylemiyor.
Eğer fay tek bir kerede kırılırsa sarsıntının süresinin 45 ile 60 saniye arasında olabileceği söyleniyor ki bu tüm yıkım ve can kaybı hesaplarını etkileyecek bir bilgi.
İkincisi, Naci Hoca, son derece akademik olarak, İstanbul’un bazı kesimlerinde depremin şiddetinin 8-9’a varacağını söylüyor. Depremin büyüklüğü ile şiddeti arasındaki farkı bilmeyenler adına açılması gerek.
Depremin insanların yaptıkları alt ve üstyapılara verdiği zarar şiddet olarak ifade edilir. Depremin büyüklüğünden bağımsız bir bilgi bu. İnsan yaşamayan Kamçatka’da meydana gelen 8 büyüklüğündeki depremin şiddeti 0 olabilir; büyüklük ve şiddet, ikisi çok farklı şeyler.
Biz, en çok kendini seven insanoğluna biraz daha açarak gidin lütfen Hocam.
Saygısızlığın milliyeti yok
“Biz ırkçı değiliz ama Suriyeli göçmenler de herkese karşı çok saygısız davranıyor” diyen çok arkadaşım var.
Haksız değiller, dağdan gelip bağdakini kovan kim olsa insan rahatsız olur.
Ancak bu milliyet değil eğitimle alakalı bir konu.
Ilıca’da 5053 Sokak’ta, airbnb’den kiralanmış bir evin kapısına çekilen son model BMW ve Mercedes kullanan gençlerin, park yeri bulamadıkları için yolun ortasına park ettiklerini ve koca bir sokağı trafiğe kapattıklarını gözlerimle gördüm.
Yani saygısızlığın bir milliyeti yok ama parayla beraber saygısızlık derecesinin arttığına dair veri de çok.