Dışişleri Bakanı Fidan, ‘Yeni dönemde ABD ile stratejik diyaloğumuz doğal olarak devam edecek. Gündemimizdeki konuların, iş birliğine açık, yapıcı bir anlayışla ve bütüncül şekilde ele alınması gerekiyor. Biz buna hazırız. Yeni yönetimin de buna hazır olduğunu düşünüyorum’ dedi.
MİÇOTAKİS OCAK’TA TÜRKİYE’DE
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Atina temaslarının hemen ardından görüştüm. Haliyle ilk sorum da bu görüşmelere dair oldu:
“Atina’daki temaslarımız gayet iyi geçti. Değerli dostum Yorgo ile ikili ilişkilerimizi kapsamlı şekilde değerlendirme imkanı bulduk. Türkiye ve Yunanistan ilişkilerini pozitif gündemle ilerletme kararlılığımızı bir kez daha teyit ettik. Biz hem komşu hem müttefikiz. Ülkelerimiz arasında belirli meselelerde elbette görüş ayrılıkları var. Ancak bu, bizim buluşmamıza ve meselelerimizi serinkanlı bir şekilde konuşmamıza engel değil. Hedefimiz, ilişkilerimizi geliştirerek, kazan-kazan yaklaşımıyla halklarımızın refahına katkı sağlamak. İyi komşuluk ilkeleri çerçevesinde ve güven artırıcı önlemlerle ikili ilişkilerimizi ilerletme konusunda kararlıyız. Atina ziyaretimde, liderlerimizin katılımıyla Ankara’da yapılacak olan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi toplantısının hazırlıklarını da ele aldık. 2023’ün aralık ayında Cumhurbaşkanımız Atina’yı ziyaret etmişti. Ocak ayında Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in yapacağı ziyaretin de ilişkilerimize ivme kazandıracağına inanıyorum.”
AŞIRI SAĞIN AVRUPA’YA ETKİSİ
Aşırı sağ Yunanistan’da da oylarını yükseltiyor ve bu kesim Türkiye ile diyalog sürecine karşı çıkıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Avrupa’da yükselen aşırı sağ tehlikesini ve dünyanın yeni bir çatışma dönemine girip girmediğini sordum:
“Çatışmaların varlığı bizi karamsarlığa sürüklememeli. Tam tersine, gerilimleri yatıştırma ve çatışmaların önüne geçme kararlılığımızı güçlendirmeli. Avrupa’da aşırı sağ akımların yükselişinde, kimlik temelli yaklaşımlarla içe kapanmanın da etkisi olduğunu düşünüyorum. AB, kendi iç politikasının da etkisiyle, Sarkozy döneminden itibaren kimlik temelli bir tercihe yöneldi. Neticede AB medeniyetler üstü bir yapıya dönüşmeyi başaramadı. Biz, kadim geleneğimizden gelen bir anlayışla, farklılıkları hep bir zenginlik olarak görüyoruz. Farklı medeniyetler arasında uyumun, hatta ittifakın pekâlâ mümkün olabileceğini savunuyoruz. Çatışmayı mukadder gören anlayış ise çeşitliliği sorun olarak telakki ediyor. Bu yaklaşım, ırkçılığı, nefret söylemini ve göçmen karşıtlığını da tetikliyor.”
Bu noktada Sayın Bakan’a AB’nin aşırı sağa yaklaşarak aşırı sağ ile mücadele etme çabası için ne düşündüğünü sordum:
“Aşırı sağ Avrupa’da ve Avrupa Birliği’nde giderek güçleniyor. Ama asıl sorun genel gidişatla alakalı. Avrupa’nın kimlik temelli siyaseti tercih etmesi hükümetlerin genel tercihiyle oldu. Aşırı sağ partilerin görüşleri, iç politikanın yanı sıra ülkelerin ve AB’nin dış politikasını da dönüştürdü. Hükümetlerin politikalarına etki etme güçleri de giderek artıyor. Genişleme ya da göçmenler ile alakalı konularda hükümetler oy kaygısıyla uzun süredir zaten aşırı sağ gibi davranıyor. Sürekli kimlik temelli siyasete vurgu yapılması toplumsal huzura katkı sağlamadı. Zira Avrupa’da farklı kültürlere mensup insanlar da var. Aşırı sağ söylemler, toplumda huzursuzluklara da neden oldu. Göçmen karşıtlığı, çoğu kez Müslüman karşıtlığına dönüştü.Avrupa’da Müslümanlara yönelik saldırı ve ayrımcı muamelelerdeki artış, bunun göstergesidir. Gelişmeleri yakından takip ediyoruz. İslam karşıtlığı ile mücadele de devletimizin öncelikli konuları arasında yer alıyor.”
AB İLE GÜMRÜK BİRLİĞİ’NİN GÜNCELLENMESİ
Türkiye’nin Brüksel’den beklentileri var. Bakan Fidan’a böyle bir Avrupa Birliği manzarası varken ilişkilerimizin canlanması ya da Gümrük Birliği güncellenmesini beklemeli miyiz diye sordum:
“Türkiye olarak, Avrupa Birliği’ne tam üyelik perspektifimizi kararlılıkla sürdürüyoruz. AB tarafında Türkiye’nin tam üyeliği konusunda şu an bir isteksizlik gözlense de bu, ilişkileri canlandırmanın önünde bir engel değil. Sayın Cumhurbaşkanımızın çizdiği vizyon doğrultusunda AB’ye katılım sürecimizi yeniden canlandırma yönünde temaslarımızı yoğunlaştırdık. AB tarafında da benzer bir olumlu havanın oluştuğunu görüyoruz. Geldiğimiz noktada AB’nin Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, ticaret, vize serbestliği, bölgesel konuları ele alma gibi başlıklarda ilerleme yanlısı bir yaklaşımda. Nitekim, 2014 yılında Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konusunda bir mutabakat sağlanmış ve 2016’da Avrupa Komisyonu, müzakereler için yetki talebinde bulunmuştu. Ancak bazı üye ülkelerin siyasi engellemeleri nedeniyle süreç ilerleyemedi. Son dönemde ise ticari sorunların çözümü konusunda Avrupa Komisyonu ile temaslarımız sürüyor ve bu alanda mesafe kat ettiğimizi söyleyebilirim. Üye ülkelerin çoğu güncelleme müzakerelerini destekliyor; AB’nin artık somut adımlar atmasını bekliyoruz. İlişkileri canlandırmak herkesin menfaatine. Brüksel’de AB Dışişleri Bakanları Gayriresmi Toplantısı’nda üye ülkelerin çoğunun bu kanaatte olduğunu gördüm. Dış politika, güvenlik ve savunma politikaları dahil, Türkiye ile her alanda yapısal ve düzenli diyalog ile istişareleri sürdürmenin gerekliliğine inanıyorlar. Gümrük Birliği gibi konuların neticelenmesi, ilişkilere ivme kazandıracaktır.”
BATININ TERÖR ÖRGÜTÜNE VERDİĞİ DESTEK
Bu noktada Türkiye’nin çok çaba gösterdiği, Bakan Hakan Fidan’ın hemen her görüşmesinde muhataplarına anlattığı, başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin YPG’ye verdikleri destek konusunu açtım. 2025’te bu konuda mesafe alınabilir mi diye sordum:
“Bizim terörle mücadele kararlığımızı herkes gayet iyi biliyor. Biz, her türlü terör tehdidine karşı uluslararası toplumun farkındalığını artırma çabalarında hep ön planda olduk. Terörle mücadele konusunda tüm ülkelere destek vermeye hazır olduğumuzu belirttik ve verdik. Gerek ikili planda gerek uluslararası platformlarda, terörle mücadele için daha etkin mekanizmalar oluşturma girişimlerimiz sürüyor. PKK ve uzantılarıyla mücadelemizi kesintisiz şekilde sürdürüyoruz. Tüm müttefiklerimize de bu terör örgütüne destek verilmesinin doğru olmadığını her fırsatta vurguluyoruz. Bu, müttefiklik ruhuyla da bağdaşmıyor. ABD’nin DEAŞ ile mücadele bahanesiyle PKK’nın uzantısı PYD/YPG’ye verdiği desteğin, sağladığı eğitim, teknolojik kapasitenin ülkemize doğrudan tehdit oluşturduğunu her platformda kanıtlarıyla anlattık. PKK ve uzantılarıyla mücadelemizin sonuna kadar devam edeceğini açıkça söylüyoruz. Amerikalı muhataplarımıza, Suriye’de terör örgütüyle yaptıkları iş birliğini bitirmeleri gerektiğini sürekli hatırlatıyoruz. Bu konudaki temaslarımız arttı. ABD tarafının da daha fazla görüşme ve istişare yanlısı olduğunu görüyoruz.”
TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ
Ve hepimizin aklındaki soruyu sordum: Trump döneminde Türkiye-ABD ilişkilerinde değişiklik olur mu?
“Türk-Amerikan ilişkileri köklü bir geçmişe sahiptir. İki ülke arasında, kimin iktidarda olduğundan bağımsız olarak, zaten müttefiklik ilişkilerine dayalı üst düzeyli bir diyalog var. Türkiye-ABD arasındaki konuları ele almak üzere ihdas edilen stratejik mekanizma, yeni dönemde de çalışmalarını elbette sürdürecek. Sayın Cumhurbaşkanımız ile ABD Başkanı Trump zaten birbirlerini tanıyorlar. Samimiyet, seçimin hemen akabinde iki liderin yaptıkları telefon görüşmesine de açıkça yansıdı. Yeni dönemde ABD ile stratejik diyaloğumuz doğal olarak devam edecek. Gündemimizdeki konuların, iş birliğine açık, yapıcı bir anlayışla ve bütüncül şekilde ele alınması gerekiyor. Biz buna hazırız. Yeni yönetimin de buna hazır olduğunu düşünüyorum.”
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI
Yeni dönem Rusya-Ukrayna savaşının bitmesi için bir umut yaratır mı? Her iki liderle de konuşabilen tek ülke olan Türkiye, Putin ve Zelensky bir araya getirebilir mi?
“ABD seçimlerini Trump’ın kazanmasının ardından Rusya-Ukrayna savaşının son bulmasına ilişkin umutlar da arttı. Biz Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü de destekliyoruz. Kırım’ın ilhakında da bu tutumuzu açıkça ortaya koyduk. Ancak savaşın da her iki tarafa bir kazanç getirmediğini görüyoruz, daha fazla insan kaybı, yıkım ve yıpranma... Bu gerçeği ABD ve Batılı muhataplarımıza da anlatıyor, artık taraflar arasında müzakerelerin, görüşmelerin gerekliliğine dikkat çekiyoruz. Aslında biz, bu konuda ilk günden bu yana diplomasiye öncelik verilmesi gerektiğini savunduk. Bu anlayışla, tarafları müzakere masasında bir araya getirmek için diplomasinin tüm imkanlarını kullandık. Nitekim, savaşın ilk günlerinde tarafları önce Antalya, bilahare İstanbul’da bir araya getirmiştik. İstanbul’daki teknik müzakereler neticesinde barışa epeyce yaklaşmıştık. Türkiye, tarafların müştereken mutabık kalacakları format ve parametreler çerçevesinde, adil ve kalıcı barışa yönelik çabalarda kolaylaştırıcı rol oynamaya hazırdır. Barış için elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyiz.
SURİYE’DEN BEKLENTİLER
Suriye’nin toprak bütünlüğünü şu an Türkiye koruyor ama Suriye Devlet Başkanı Esad henüz bizimle masaya oturmadı. Bu en üst düzey diyalog sorunu nasıl çözülecek?
“Son dönemde yaşanan gelişmeler, barış ve istikrarın tesisini hem bölgemizde hem Suriye özelinde gerekli ve acil kılıyor. Türkiye, Suriye meselesinde ilkesel bir yaklaşım benimsemiştir. Cumhurbaşkanımızın bu kritik dönemde yaptığı çağrı tarihi bir öneme sahiptir. Bu hususta mesafe almak için yapılması gerekenler bellidir. Terör unsurlarının Suriye’den temizlenmesi, bu ülkenin toprak bütünlüğü ve birliğinin muhafaza edilmesi, siyasi süreçte ilerleme sağlanması, dışarıdaki Suriyelilerin güvenli ve gönüllü bir şekilde ülkelerine dönebilecekleri bir iklim yaratılması gerekiyor. Biz, bu parametreler temelinde Suriye’de gerçek bir ulusal uzlaşıya, adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüme ulaşılmasına katkı sağlayacak her türlü adımı destekliyoruz. Bu kapsamdaki çabalarımız, yapıcı katkı sunma iradesi sergileyen paydaşları da sürece dahil eden titiz bir diplomasi eşliğinde devam ediyor.
HAKAN FİDAN NOTLARI...
- “Bilgi güçtür” sözü modern bilimin gelişmesinde büyük etkisi olan İngiliz Francis Bacon’a atfedilir ya, dünya üzerinde bu fikre en fazla inanan isimlerden birisi de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan olmalı. Uçağı Atina’dan havalandıktan hemen sonra ABD’nin müstakbel Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray Özel Kalem Müdürlüğü’ne getireceği Susan Summerall Wiles ile ilgili olarak ekibinden bilgi almaya başladı. İddialı bir cümleyi tek bir gözleme dayandırmadım elbette. Atina’da Büyükelçi personeliyle tanışırken, askeri ateşemizin daha önce görev yaptığı yerleri soran da o, ziyaretinden önce Ta Nea gazetesine verdiği röportajın diğer medya organlarındaki yansımasını takip eden de.
- Ziyaretine katılan Dışişleri Bakanlığı heyetinin tamamı kariyerlerinin büyük bölümünü iki ülke arasındaki ilişkilere ve çetrefilli konulara ayırmış isimlerdi. Yani yolculuğa “en iyi bilen” isimlerle çıkmıştı. Bilkent Üniversitesi’nde yüksek lisan bitirme tezi “Dış Politikada İstihbaratın Yeri”, doktora bitirme tezi de “Bilgi Çağında Diplomasi: Enformasyon Teknolojilerinin Uluslararası Antlaşmaların Doğrulanmasında Rolü” olan birisi için bilginin değerli olması elbette anlaşılır bir durum ama ortada bir terslik var. Arkadaşlarının okul yıllığına “Konuşmaları ve fikirleri ile kendisini dinletmesini bilmiştir” diye yazdıkları birisi Dışişleri Bakanı Fidan. Görev ve sorumlulukları kamusal alanda dinleyen ancak gerektiği yerlerde konuşan bir isme dönüşmüş.
- Fidan’ın sadece gereken kişilerle gerektiği yerlerde konuşma tercihi biraz da sonuç odaklı iş yapma biçiminden kaynaklanıyor. Fidan, bir işi yaparken sadece sonuca bakıyor, yaptığı işten kişisel bir popülarite çıkarmak gibi bir çaba içerisine girmiyor. MİT’in başındaydı, o yüzden böyle davranıyor diye düşünenler çıkabilir ama durum öyle değil. Hakan Fidan’ın TİKA’nın başında olduğu dönem aynı zamanda Türkiye’nin Afrika açılımının başladığı dönemdir. 2006 yılında iç savaşın büyük insanlık dramına yol açtığı Darfur’da TİKA’nın kurduğu kamp ile Afrika Barış Gücü’nün kaldığı kampları yerinde görmüş, insanlarla konuştuğumda aradaki farkın Türkiye’ye sağladığı yumuşak güce tanıklık etmiştim. Bakan Fidan, MİT kariyerine başlamadan önceki dönemde TİKA’nın Orta Asya ve Afrika çalışmalarına dair hiç konuşmadı. Konuşmadığı bir diğer konu da Almanya’daki NATO Karargâhı’nda, Süratli Reaksiyon Kolordusu’nda görev yaptığı 3 yıl oldu. Bosna ve Kosova operasyonlarına rastlayan bu döneme dair de hiç cümle kurmadı. Konuşsa Türkiye’nin en popüler akademisyenlerinden birisi olurdu ama dedim ya, sonuç almayı, popüler olmaya tercih eden birisi o.
- Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın uzun yıllar önce yüksek lisans tezinde işlediği “Türkiye’nin daha güçlü bir dış politika için istihbaratını güçlendirmesi gerektiğini, özellikle ABD ve diğer NATO ülkelerinin istihbaratına bağımlı kalınmasının sorun yarattığı” fikrinin haklılığını terörle mücadele yaşayarak öğrenmiştik. İsrail’in PKK’yı izlemek için kiraladığımız İHA’ların aldığı görüntüleri önce Tel Aviv’e aktarıp sonra Türkiye’ye montajlı halini ilettiğini çoğumuz hatırlamıyoruz. Hatırlamadığımız bir diğer gerçek, İsrail’in Hakan Fidan’ın tarihe geçmesini sağlamış olduğu. İsrail Başbakanı Ehud Barak, kamuoyuna Fidan’ın MİT’in başına gelmesinden rahatsız olduklarını açıklamıştı. Dünya tarihinde ilk kez bir devlet, bir başka devletin istihbarat kurumunun başıyla ilgili böyle bir açıklama yapmıştı. Bugün, bu hatırlatmayı yapmamın sebebi Fidan’ın çalışma biçiminin rastlantısal değil teoriden pratiğe bir çizgide ilerlediği. Bugün Irak’ın kuzeyi ve Suriye’de sağlanan istihbarat etkisinin başlangıç noktası aslında bir tezin satırlarında gizli...
- Merak edenler için yazayım, Hakan Fidan gerektiğinde gülümseyen birisi. Sadece devletten devlete değil kişiden kişiye diplomasiyi de biliyor. Atina’da kendisiyle beraber fotoğraf çektirmek isteyen Yunanistan medyasını mensuplarını da kırmadı, vatandaşları da. Arkadaşları divan edebiyatı şiirini sevdiğini yazmışlar, bu merakı halen sürüyor mu bilmiyorum. Neden sormadın diyenler çıkacaktır, sormadım zira Hakan Fidan için görev ve söylenmesi gerekenler var. Kişisel zevkleri ya da ailesine dair konuları konuşmuyor, işine dair konularda da sadece dezenformasyona izin vermemek amacıyla cümleler kuruyor. Güven üzerine kurulu, test edilmiş bir ilişki biçimi geliştirmeyi seviyor.