"Yani öyle ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela zeytin dikeceksin..."
12 Eylül döneminde yetişen çocuklar ne Nâzım Hikmet'i ne de bu mısrayı zamanında tanıyabildi.
Zeytin, Serdar Ortaç'ın Karabiberim şarkısının klibindeki mankenin göbeğinden yediği meyveydi bizim için.
Bir de Selahattin İçli'nin bestelediği "Zeytin gözlüm sana meylim nedendir" adlı eserimiz var değil mi?
Çoğu kişi bir aşk üzerine yazıldığını zanneder ama Hüceste Hanımefendi o mısraları İsviçre'de yaşayıp, kendisini arayıp sormayan oğlu için yazmıştır. İnci Çayırlı'nın bu eseri ilk kez Hüceste Hanımefendi’nin mezarı başında seslendirdiği söylenir.
Zeytinin dünya üzerindeki yolculuğu bizimle yaşıttır aslında, Hz. Âdem dönemine kadar uzanır yaşamı.
Antik Yunan, Antik Roma, Antik Mısır, tüm efsanelerde vardır zeytin. Tüm semavi dinlerin kitaplarında adı geçen beş meyveden biridir zeytin aynı zamanda.
Bir de güvercinin ağzındaki zeytin dalı barışı sembolize eder değil mi?
Çoğumuz unuttuk, Hz. Nuh'un tufanın bitip bitmediğini anlamak için yolladığı güvercindir o, gemiyle ağzında zeytin dalıyla döndüğü andan itibaren umudun, bolluğun, barışın sembolü olur.
***
Dünyanın en yaşlı zeytin ağacı tam 1660 yaşında. Manisa Kırkağaç’ta halen meyve veriyor.
Gariptir, tarihte zeytine dair yazılıp çizilen ne varsa hep Ege'nin öte yakasını diye anlaşılır.
Homeros, İlyada Destanı'nda bir zeytin ağacının altında oturur, zeytin ağacı ona şöyle der: "Ben herkese aitim, kimseye ait değilim. Sen gelmeden önce buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım."
Homeros'un kullandığı antik Yunan dili zeytine dair hikâyelerde Ege'nin öte yakasına çevirir dikkati.
Oysa Homeros İzmirlidir. Urla, Milet, Efes, Foça, Assos, Ege'nin bizim yakasıdır. Homeros'u Homeros yapan Ege'nin bize ait kıyıları, o dönem İzmir'de kurulu bulunan şiir okullarıdır.
Homeros'un eserlerinde kullandığı Antik Yunanca, 2 bin yıldır konuşulmayan bir dil.
Cambridge Üniversitesi, 10 yıl kadar önce, Homeros'un kullandığı dilin bugün Karadeniz'in dağlık kesimlerinde küçük bir grup tarafından kullanılan Rumey lehçesine benzediğini, aynı kökten gelmiş olabileceğini açıklamıştı.
İşte böyledir zeytin, hikâyesine bir yerden başlar bambaşka bir yerden çıkmak zorunda kalırsınız.
***
İlk zeytin hasadını kimin yaptığı bilinmiyor ama zeytine dair bilinen ilkler var.
Girit'te zeytinyağı üretimi MÖ 4500'lere kadar uzanıyor. En eski tarih bu deniliyordu ama bugün Urla sınırlarında bulunan Klazomenai antik kentinde MÖ 6 bin yılına uzanan zeytinyağı fabrikası bulundu.
Yani tarihteki ilk zeytinyağı fabrikası Urla'da kurulmuş.
Ege'nin öte yakasından bilinen bir başka ilki de yazmak lazım, Antik Yunan'ın yedi bilgesinden biri olan Solon, koyduğu kanunlarla zeytin ağacı kesenlere ağır cezalar uygulamış.
Efsaneler de ilkler gibi birbiriyle yarışır zeytin söz konusu olduğunda.
En bildik efsane Atina'nın adına dairdir, rivayet o ki "Tanrıların Babası Zeus", yeni kurulacak kente, ona en kıymetli armağanı sunacak olan tanrının adının verileceğini ilan eder. Deniz Tanrısı Poseidon, denizden, savaşlarda çok işe yarayacak bir at yaratır; buna karşılık Akıl, Bilim ve Sanat Tanrıçası Athena bir zeytin dalı sunar tanrılar konseyine. İnsanları besleyecek, yağı geceleri aydınlatacak, odunu insanları ısıtacak, şifa kaynağı olacak zeytin dalı kazanır yarışmayı ve Atina adını Athena'dan alır.
Akropolis'teki Bakireler Tapınağı'nı duymuşsunuzdur mutlaka, Antik Yunan'da zeytin toplamak ancak bakirelerin yapabildiği bir iştir rivayete göre ama gerçekte zeytin üretimi ancak güvenilir insanlara emanet edilmiştir.
Bir başka efsaneye göre, Pers işgali sırasında son zeytin ağacı Akropolis ile birlikte yakılır ama o küllerinden doğar ve yeniden yayılır.
Antik Roma'da zeytinin Tanrıça Minevra'nın Romalılara hediyesi olduğuna inanılır, Antik Mısır'da Güneş Tanrısı Ra'ya aydınlanmanın simgesi olarak zeytin dalları sunar 3. Ramses.
Milattan önceyi bırakıp, 1900'lere dönelim, başka coğrafyalardan Alaçatı'ya gelelim bir anda.
Mübadelenin ardından Alaçatı'ya yerleştirilen Boşnak ve Karadağ kökenliler zeytinyağını bilmedikleri için yağmurlu havalarda evlerin içindeki küplerde buldukları zeytinyağını sokaklara dökerlermiş.
Hayat ne garip, bugün tüm Çeşme Yarımadası'nda bir zeytin ağacına zarar vermeye kalkan ciddi sorun yaşar yerel halkla.
***
Zeytin bir dönem Akdeniz'de hüküm süren Venediklilere ders veren meyvedir.
Venedikliler, Kıbrıs'ı işgal ettiğinde konulan yüksek vergilere kızan halk zeytin ağaçlarını aşılamayı bırakır, geliri düşen Venedikliler tarifeyi değiştirmek zorunda kalırlar.
Gelelim Osmanlı İmparatorluğu dönemine, doğrudur, zeytinyağı Osmanlı mutfağı içerisinde çok geniş yer tutmaz ama bu yaşamsal olmadığı anlamına da gelmez. Tüm ibadethanelerin aydınlatılmasından sabun yapımına, hayvanların koşumlarının ya da donanma kızaklarının yağlanmasına kadar çok sayıda alanda kullanılmıştır zeytinyağı.
Dünyadaki zeytin üretiminin yüzde 95'i Akdeniz havzasında olduğu için aksi mümkün değildir zaten.
Kırkpınar efsanesinin, Balkanlar'a giden 40 akıncıdan yenişemeyen Ali ve Selim kardeşlerin saatlerce güreşip can vermesinden doğduğunu biliyoruz da zeytinyağı bu güreşlere nasıl eklenmiş bilen var mı?
Kimi güreş tarihçilerine göre Kırkpınar Meydanı'nda çok sinek olması ve zeytinyağı süren sporcuların sineklerden kurtulmasıyla başlamış bu gelenek.
Dedim ya, zeytin ve zeytinin efsanesi bitmez asla.
***
Patates Peru'da doğmuştur, şeftali Roma'ya İran'dan gelmiştir, Araplar kayısı ağacıyla 8. yüzyılda bugünkü Ermenistan topraklarında tanışmıştır. Kiraz Avrupa, vişne Anadolu kökenlidir. Hemen her meyve ve sebze için bir tarihçe yazılıp bir kimlik yaratılabilir ama zeytin dünyalıdır, hepsinden eskidir.
Yaşama dair, insana en fazla şey sunan ağaçtır zeytin ağaçları. Sadece insanı değil sanatı da besler.
Zeytin bilmez Hollanda'dan çıkma Van Gogh, farklı mevsimlerdeki görünümüyle 15 zeytin ağacı tablosu yapmış.
Monet'nin nilüferlerden sonra en bilinen eseri "Morena Bahçesi'ndeki Zeytin Ağacı" tablosudur.
Manisa Kırkağaç'ta dünyanın en yaşlı zeytin ağacı yaşıyor ve dünyanın en eski zeytinyağı fabrikası Urla'da.
Dünyanın en yaşlı elmas parçası hangisi kimse bilmez, en yaş kömürü kimse merak dahi etmez.
Zeytin bizimdir, kültürümüzdür, bizden sonrasını düşünerek diktiğimiz mirasımızdır aynı zamanda.
Bir çocuğun yüzünde hiç kaybolmaması gereken gülümseyiştir zeytin, o yüzden mutlaka korunmalıdır da.
An’lar...
1860, Cibali Karakolu: İstanbul’un çoğu karakolunun ahşap olduğu bir dönemde taş bir binada görev yapan Cibali Karakolu önündeki polisler.
1942, Beşiktaş: Solda gördüğümüz odun deposu bugün İstanbul’un göbeği Beşiktaş algımızla çok uyuşmasa da aslında son 80 yılda en az değişen alanlardan biri baktığımız yer.
1956, Karaköy: Liman inşaatından bir an. Türkiye’nin taze NATO üyesi olduğu ve Batı’yla ilişkilerini güçlendirmeye çalıştığı yıllar. O zaman daha fazla turist daha fazla döviz için sevinçle karşılanmıştır mutlaka. Bugün yıkılan binalar kaç yıllıktı acaba diye düşünüyoruz.
Haftanın fotoğrafı
Mariupol’de 2 Mart günü çekildi bu fotoğraf. Oğlunun cesedi başında ağlayan bir baba, bir babanın en çaresiz anı. Savaş ortamındaki Ukrayna’dan memleketine kayıyor insanın aklı ister istemez. Türkiye terörle mücadelesinde binlerce şehit vermiş bir ülke ama tek bir şehit ailesinin böyle bir karesini görmedik biz. Türk Silahlı Kuvvetleri şehit naaşları kefenlenmeden önce ailenin “Son bir kez göreyim” ricasına hazırlık yapar her zaman. Şehidin cenazesine birliğinden mutlaka bir subay katılır, kahramanlıklarını anlatır şehidin. Hakan Evrensel Güneydoğu’dan Öyküler kitabında yazmıştı, şehit cenazesinde ailenin acısına tanık olmamak için çatışma hattında kalmayı tercih eden askerlerin yaşadığı ülke burası aynı zamanda. Evlat acısının zamanı, mekânı yok, o acının tarifi de yok sonuçta.