ABD’yi topraklarında vuran 11 Eylül saldırılarının ardında İsrail istihbarat teşkilatı var.
Ebola, SARS, domuz gribi gibi salgınlar, laboratuvarlarda insanlar tarafından üretilen virüslerle yayıldı.
Koronavirüs, AIDS hastalığına yol açan HIV virüsüne proteinler eklenerek ortaya çıkarıldı.
Koronavirüsü ABD’li uzmanlar geliştirdi ama virüs Çin’de Vuhan’daki laboratuvardan sızdı ve yayıldı.
Milyonlarca alıcısı olan bu komplo teorilerinin tamamını savunanlardan birisinin adı Francis Boyle.
Boyle, Illinois Üniversitesi’nde profesör, bir dönem Harvard Üniversitesi’nde eğitim görmüş.
Bir de Kevin Barrett var. O da 11 Eylül saldırılarının ardında ABD ve İsrail’in olduğuna yönelik iddialarının ardından Wisconsin-Madison Üniversitesi’ndeki işinden ayrılan biri.
Ona göre de koronavirüs önce Çin, sonra da İran’ı vurmak için üretilmiş bir biyolojik silah.
“Koca akademisyenler nasıl yanılır?” diyenler olacaktır. Hz. Nuh’un gemiye binmeden önce oğlunu cep telefonuyla aradığını ve geminin nükleer enerji kullandığını söyleyen de Türkiye’de dersler veren bir akademisyendi.
Komplo teorileri ve akademik kariyer üzerine başka bir cümle kurmaya gerek yok sanırım.
***
Komplo teorileri zaman zaman birbiriyle çelişebiliyor.
Koronavirüsün ABD’de üretildiğini savunanlar kadar Kanada’dan çalındığını iddia eden komplo teorisyenleri de var.
Ya da, 11 Eylül saldırılarından İsrail’i sorumlu tutanlar olduğu kadar, küresel elitlerin, sivil hakları ve özgürlükleri kısıtlamak adına bu saldırıları düzenlediğine inananlar da var.
Tüm bu komplo teorileri kaynağını ABD’nin mükemmel çalışan bir sisteme sahip olduğu inancına dayandırıyor.
Oysa 11 Eylül saldırılarına dair Malezya’da yapılan bir toplantının katılımcılarının ABD’ye resmi vizeyle giriş yaptıklarının bilgisinin CIA tarafından FBI’a iletilmediği ortaya çıktı. Dış istihbarat ulaşıp paylaşmadığı bir bilgiden söz ediyoruz.
11 Eylül saldırılarını düzenleyenlerin ABD’de tespit edilmiş en belirgin faaliyeti okula gitmeyen Suudi bir yüksek lisans öğrencisiyle kurdukları ilişki.
Saldırıya katılan 19 teröristten 15’i Suudi Arabistan vatandaşı ama insanlar için büyük olaylar asla tesadüf eseri olamaz inancı daha kuvvetli bir inanç.
Mutlaka duymuşsunuzdur, 11 Eylül’de, çöken Dünya Ticaret Merkezi binalarında çalışan 4 bin Yahudi’ye o gün işe gitmemeleri söylendi, “O gün tek bir Yahudi bile ölmedi” denilir.
Dünya Ticaret Merkezi’nde ölen 2 bin 71 kişinin 119’u Yahudi ve halen kimliği belirlenemeyenlerden 72’sinin daha Yahudi olduğu düşünülüyor.
Sadece koronavirüs değil AIDS hastalığının 1974 yılında Afrika’da CIA ve KGB tarafından yaratıldığına inanan çok insan var. Özellikle siyahi Afrikalılar arasında yaygın olan bu inancın bir diğer versiyonu da aslında AIDS’ın tedavisi var ama siyahi Amerikalılar azalsın diye açıklanmıyor.
Bunun bir benzerini kanser için duydunuz değil mi, hani “Kanserin tedavisi bulundu ama ilaç satmak için açıklamıyorlar” diye başlayan versiyondan söz ediyorum.
Bir de bizim topraklara özel teoriler var.
Mesela, 17 Ağustos depreminin ABD’de HAARP ve diğer askeri tesislerin kumanda merkezinden yürütülen bir operasyonla gerçekleştiği yolundaki komplo teorisi.
Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi’ne neden olan kenelerin İsrail’de üretilip, Karadeniz’e kadın Mossad ajanları tarafından getirildiğini söyleyen de o dönemin Saadet Partisi Bolu İl Başkanı olmuştu.
Komplo teorilerini kuranların en büyük lüksü tarih boyunca ispat zorunluluğu yaşamamaları.
***
“NASA, aslında Ay’a ayak basmadı, bize izlettiren şey bir stüdyo çekimi” teorisi 52 yıldır yaşıyor.
“Paul Mc Cartney, 1966’da öldü, Beatles onun yerine benzerini geçirdi”, “Elvis Presley 1977’de ölmedi, aslında 1990’ların ortasına kadar yaşadı”, “2004 tsunamisi, Müslümanları öldürmek için Hindistan ve ABD tarafından gerçekleştirildi”, “Bob Marley’in ölümünde CIA’nın parmağı var”, “ABD, savaşa girmek için Pearl Harbour baskınına göz yumdu.”
Komplo teorileri asla bitmiyor ve bitmeyecek. Garip olan, Antik Roma ve Yunanistan’da da görülen, sonra bir dönem kaybolan bu teorilerin Avrupa’daki din savaşları sırasında tekrar başlaması ve giderek sayılarının artması.
***
Psikoloji bilimi insanların komplo teorilerine inanma eğilimlerinin nedenlerini araştırıyor on yıllardır.
Olumsuz olayların etkilediği kaygılar, kontrolü kaybetme duygusu, bilgi eksikliği en önemli sebeplerin başında geliyor.
Bir de olağanüstü olayların olağanüstü yorumlarla açıklanması kolaycılığı, gizli özne de olsa bir felaketle karşılaştığımızda bir düşman belirleme güdümüz bizi komplo teorilerine açık hale getiriyor.
ABD’nin mükemmelliğine inanan sinema kuşağı komplo teorilerine daha açık haliyle ama unutmayalım ki bugün Afganistan’da ABD’yi kovalayan Taliban’ın tepe isimlerinin çoğu bir zamanlar ABD’nin elindeydi.
Çoğu Obama’nın takas için serbest bıraktığı isimlerdi. ABD filmlerdeki kusursuz işleyen bir ülke değil, bunu bildiğimiz zaman komplo teorilerinden kurtulmak daha kolay.
An'lar...
Her senenin 12 Eylül günlerinden kareler topladım. 12 Eylül 1980 askeri darbesini bilerek almadım sayfaya. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan Ankara Antlaşması’na dair de iyi bir kare bulamadım.
1999
17 Ağustos depreminin ardından Gölcük’te kurulan konteyner kentte bir anne ve oğulun karesi. Yaşam devam ediyor ve gülebiliyorlar bir kez daha...
2001
Cumhuriyet tüm köylerde okul açma hedefine ulaşmıştı zar zor. Sonra 28 Şubat oldu ve köy okulları kapandı, taşımalı eğitim başladı. Şanlıurfa, Siverek’te böyle gittiler çocuklar okullarına.
2001
Hindistan’ın Ankara Büyükelçiliği öncülüğünde düzenlenen bir dans etkinliği. Renkler ve eller ne kadar çok dikkatini çekiyor insanın...
Haftanın fotoğrafı
“Evladım, koridoru boşaltın” diye bağırırdı eskiden nöbetçi öğretmenler, şimdi “Maskelerinizi çıkarmayın” diye bağırmak zorunda kalıyorlar. Okullar açıldı bu hafta Türkiye’de. Eskiden okulların açıldığı gün çocuklarımızın gördüğü öğretim, aldığı eğitimi değil, İstanbul’un trafik meselesini konuşuyorduk. Bu sene koronavirüs önlemlerini ve trafiği konuşuyoruz. Okullar açıldığı gün sıra eğitime ve öğretime gelmiyor bir türlü. Bu sene okulların açıldığı günün ertesinden beri bir de servis sorununu konuşuyoruz. Balıkların kan dolaşımını öğretip de balık ayıklamayı öğretmediğimiz, okulu bir eğitim yeri değil sınavlar öncesi gidilmesi gereken bir yer olarak gören, kavramak yerine ezberlemeyi alışkanlık haline getirmelerine neden olduğumuz çocuklarımız onlar.