Efsanelerin ancak aşk ile açıklanabildiği çağlardan geliyoruz biz.
Ferhat’ın Şirin için dağları delmesi, Çekerek Çayı’ndan Amasya’ya uzanan su kanallarının efsaneleşmiş halidir aslında.
Roma İmparatoru Hadrianus döneminde inşa edildiğini bilsek de, bu kadar zorlu bir işin ancak sevdiğine kavuşamamış bir aşık tarafından yapılabileceğine inanırız.
Zaten aşk başlı başına bir meydan okuma değil mi aslında?
İlk tek taş yüzük, 1477’de Avusturya Arşidük’ü tarafından, Burgundy’li Mary’ye evlenme teklif ederken kullanıldı.
Aşkın meydan okuyan hali, bugün, pırlanta etiketi okuyan hale böyle geldi işte...
Pırlanta deyip geçmeyin onun da özellikleri var.
Mesela, eskiden aşk gözlerdeki parlamayla anlaşılırdı, bugün aşk, aldığımız taşın parlaklığıyla ölçülüyor.
Bilime göre, aşk, insan beyninin 12 alanını etkiliyor, pırlanta en değerlisi D’den başlayan 23 ayrı harf ile sınıflandırılıyor. Üstelik pırlantada bakılan 4C’den sadece birinin alt versiyonları bunlar...
Aşk dünya üzerinde sadece iki kişi yaşıyormuş gibi davranmaktı bir zamanlar, şimdi alınan tek taşı, pahalı hediyeyi gösterecek 3. bir kişiye ya da takipçili bir sosyal medya hesabına da ihtiyaç duyuyor...
Uzatmanın manası yok, dün 14 Şubat’tı ve yaklaşık 20 yıldır pırlantasız aşk, aşktan sayılmaz tadında mesaj bombardımanına tutuluyoruz.
Bu hem aşka hem de daha tek taşın olmadığı zamanlardan gelen Ferhat ile Şirin’e, Kerem ile Aslı’ya haksızlık...
İçime sinmedi…
Son dönemde Antalya’dan yaşanan iki ayrı olayı konuşuyoruz.
Birinde, evladını arayan anneye, “Şu an kızına tecavüz ediyorum” diyen bir sanık var.
O sanığın tutuksuz yargılanmasına karar verildiğinde, tecavüze uğrayan genç kadın intihar girişiminde bulunmuştu.
Bugün yüzde 99.9 engelli bir şekilde yaşamını sürdürüyor.
Sanık, Jandarma’nın olayın tecavüz olduğunu güçlendiren güvenlik kamerası raporuna rağmen halen serbest.
Bir de Melek İpek davası var Antalya’da.
Kendisine ve çocuklarına işkence yapan, öldürmekle tehdit eden kocasını öldürmüştü Melek İpek.
Olaydan sonra kendisini ihbar eden, eve gelen 112 ekipleri tarafından çıplak ve elleri kelepçeli bulunan Melek İpek.
Savcılık, hazırladığı iddianamede “Bu meşru müdafaa değil” demiş, diyebilir.
Savcılık, sanık lehine de delil toplamış, Ramazan İpek’ten şiddet gören bir diğer kadının ifadesini de dosyaya eklemiş.
Buralar iyi ama bir anneye “Şu an kızına tecavüz ediyorum” diyen sanık serbest, kendisinin ve çocuklarının hayatını kurtarmaya çalışan Melek İpek tutuklu yargılanıyor.
Serbest olan sanık, delil karartmaya çalışmış, kamera kayıtlarını silmiş, Melek İpek, kendisini ihbar etmiş.
Dosyalara biri tecavüz diğeri cinayet diye bakmak yasalara uygun olabilir ama bu bakış vicdanıma hiç uygun gelmedi.
Kentsel dönüşümde rant ne olacak?
Depreme karşı tek çaremiz kentsel dönüşüm sürecini hızlandırmak.
Ankara sürecin hızlanması için avantajlar sağlıyor ama ortaya bir başka tablo daha çıkıyor.
Yol, su, kanalizasyon, elektrik şebekesi belirli bir kapasiteye sahip yerlere devasa binalar dikiliyor, belediyeler yine kamu kaynaklarıyla üst ve alt yapı yatırımları yapmak zorunda kalıyor.
Bursa Büyükşehir Belediyesi, bu konuda daha farklı bir yol izliyor.
Evi yenilenen ve bir anda yüzde 100’e yakın değer kazanacak vatandaşın da elini taşın altına sokmasını sağlıyor.
Bina yenilendiği zaman ortaya çıkacak rantın bir bölümünü vatandaş uzun vadeyle ödüyor.
Bu sayede de çok yüksek katlı binaların yapılmasının önüne geçiyor.
Bu modelin üzerinde düşünmek ve örnekleri çoğaltmak lazım...
Gençlerin pazarlama gücü…
Genç işsizliğini fazlasıyla konuştuğumuz bir dönemde, gençlere sosyal medya ve arkadaş çevresi sayesinde para kazanma fırsatı doğru.
Acadebi’de kendi adlarına mağaza açıp, KOBİ’lerin ürettikleri ürünlerin pazarlamasını yapıyor gençler.
Zengin olacak kadar değilse de yaşamlarını sürdürecek kadar para kazanma fırsatı buluyorlar.
Diğer yandan da büyük reklam bütçeleri olmayan KOBİ’ler gençler sayesinde geniş bir müşteri potansiyeline kavuşuyorlar.
Zekâ ve günümüzün imkanları birleşince, herkesin kazandığı ortamlar yaratmak mümkün oluyor işte...