Nüfusu 82 milyon olan Almanya’da her 100 kişiden 4.95’i aşılanmış durumda.
Bu oran, nüfusu 67 milyon olan Fransa’da 4.42, nüfusu 61 milyon olan İtalya’da 4.94, nüfusu 46 milyon olan İspanya’da 5.18, nüfusu 38 milyon olan Polonya’da 5.57.
125 milyon nüfuslu Japonya, sadece Rus aşısı Sputnik 5 kullanıyor aşılama oranı her 100 kişide 2.67.
260 milyon nüfusu olan Endonezya’da aşılama oranı 0.55.
Kendi aşısını kullanan 150 milyon nüfuslu Rusya’da bu oran 2.67.
Rakamlar, dünyanın en kalabalık ülkelerinden Çin’de 2.82, Hindistan’da 0.6.
ABD, 330 milyonluk nüfusu için iki ayrı aşı kullanıyor, şu anda 15.98’lik bir orana ulaştılar.
Ekonomisi pek de parlak olmayan 7 milyonluk Sırbistan üç ayrı aşı kullanarak 13.97 oranına ulaştı.
10 milyon nüfuslu Yunanistan’ın ulaştığı rakam 5.5, 7 milyonluk Bulgaristan’ınki 1.08.
Yaklaşık eşit 100’er milyonluk nüfusa sahip olan İran ve Mısır’da aşılama oranı 0.1’ler seviyesinde.
Türkiye tek marka aşı kullanıyor, her 100 kişiden 4.54’ünü aşılamış durumda.
Daha önce, 18 yaş altını ve yakın dönem hastalık geçirenleri nüfustan düşüp, ikişer doz üzerinden hesap yaptığımızda, Türkiye’nin yapılan anlaşmalar dışında 68.5 milyon doz daha aşıya ihtiyacı var diye yazmıştım.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 100 milyon doz daha aşı gelecek diyor ama kimden, nasıl, ne zaman gelecek bilmiyoruz.
Hem dünya genelinde hem de Türkiye’de aşılama süreci uzadıkça, virüsün yeni mutasyonlarla, aşılara daha dayanaklı hale gelmesi ihtimali de var, öldürücü olma özelliğini kaybetme ihtimali de...
Rus ruleti oynamak yerine, Rus aşısı Sputnik 5 ya da Oxford aşılarına hızla müşteri olmamız lazım.
Boğaziçi öğrencileri, Uludağ, Kadir Topbaş
1989 Mayıs’ında, Doğu Akdeniz Üniversitesi’ndeki öğrenci hakları için biz açlık grevi yaparken, kimi okul arkadaşlarımız, Gazimağusa’nın ünlü plajlarında denize giriyorlardı.
12 Mart döneminde, İsrail’e karşı savaşmak için El Fetih’e katılan Faik Bulut, Filistin Rüyası kitabında, Gazze’ye ilk gittiğinde gördüğü çanak antenleri ve zannettiği gibi tüm bir halkın savaşta olmadığını anlatmıştı.
Uludağ’da düzenlenen festivale katılan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin durumu da buna benziyor.
Yaklaşık 16 bin öğrencisi olan Boğaziçi Üniversitesi’nde Rektör Melih Bulu’yu protesto eden öğrenciler de var, Uludağ’da kayak keyfi yapanlar da...
Ülke genelinde sokağa çıkma yasağı varken, Bursa Valiliği’nden izinli bir festival düzenlenmesi, festivalin maske-mesafe kuralına uymadan yapılması zaten garipti, üzerine bir de 13 şehit haberi eklenince, görüntü iki kere yanlış geldi bana.
Bu yanlışı dile getirince bir sürü hakaret sayıyor sosyal medyanın azgın azınlığı.
İki hafta önce “Parası olana kısıtlama yok” diyen medya kuruluşları, Boğaziçi öğrencilerine düşmanlık sayıyor eleştirimi.
Özneye bakarak karar verenlerin ülkesi oldu Türkiye, kimsenin yüklemin ne olduğuyla alakası kalmamış.
Özne zenginler olunca Uludağ’da maske-mesafesiz eğlence kötü, özne Boğaziçi öğrencileri olunca, “Sus, konuşma.”
Benzer bir durum cumartesi günü hayatını kaybeden Kadir Topbaş için de geçerli.
Arkasından “İyi insandı” diye yazıyorsun, sadece iktidar partisinde siyaset yapmış olduğu için bir sürü hakaret, küfür...
Kendi bürokratlarından bile daha fazla tevazuya sahip biriydi Kadir Topbaş. Tanıyıp da “Kötü insandı” diyen çıkmadı.
Ataşehir’de sel sularına kapılıp kaybolan işçi için, “Emekliymiş, taşeron bir firmada çalışıyormuş; kızıyla oğlu büyüdüğü için artık ayrı odada yatsınlar, aileye çocukların ayrı odada yatacakları bir ev bağışlanmalı” diye başının etini yediğimde ne talimat verdiğine ben şahidim.
Türkiye’de kendisi gibi düşünmeyen herkesi düşman gören, nefret eden bir anlayış var.
İnsan sadece üzülebiliyor bu düşünce yapısı için...
Üniversiteler beklesin, öncelik esnafın
Okullar açılıyor ya, şimdi restoran ve kafelerden üniversitelere kadar herkes “Biz de açılalım” havasında.
Belli ki hepsi aynı anda olamayacak, Bilim Kurulu üyeleri 3. dalga riskini anlatıyorlar günlerdir.
Eğer bir tercih yapılacaksa öncelik restoran ve kafeler olmalı.
Niye diyeceksiniz, sebebi basit:
Vakıf adı altında faaliyet gösteren özel üniversiteler ticari olarak işlerine devam ediyor, kafe ve restoranlar ise son bir yılın sekiz ayını kapalı geçirdiler.
Üniversite, eğitim verilen değil, meslek öğretilen bir yer, koronavirüs öncesinde de uzaktan öğretim yapanlar vardı.
Kaldı ki çoğu memleketlerinde olan öğrencileri tekrar büyük şehirlere toplamak büyük bir hareketlilik yaratacaktır.
Acil servislerde öncelik yaşam tehlikesi olan hastanındır ya, kısıtlamaların hafifletilmesinde de aynı yöntemi izlemek gerek.