Türkiye’de İstanbul Fethi’nin muhafazakâr camiada, İstanbul’un Kurtuluşu’nun, laik kesimlerde önemsendiğine dair genel bir kabul vardır.
Bilginini olmadığı yerde, peşin kabuller de olur, tarihin sadece bir kısmını benimseme çabası da.
Oysa İstanbul’un Fethi ve sonraki asılarda yaşananlar bambaşka bir hikâye anlatır bize.
Mesela Padişah Abdülhamit’in İstanbul’un Fethi kutlamasına izin vermediğini söylemek sadece slogan üretmeye yarar, gerçekte ne olduğunu bakınca biraz hüzün biraz başka türlü düşünme ihtiyacı duyar insan.
“Biz, İstanbul’u Rumlardan zapt ettik. Fetih günü onlar matem tutmak isterler. Biz tezahürde bulunursak onların hissiyatını rencide ederiz. Benim zamanımda bir kere İstanbul’un fethi günü merasim yapmak istediler. Ben bu hissiyat noktasını nazara alarak müsaade etmedim. Bunlar hikmet-i hükûmettir, çünki her hükûmet teb’asının hepsinin hissiyatını da rencide etmemeğe çalışmalıdır.
Özellikle “Teb’anın hepsinin hissiyatını rencide etmemeğe çalışmak” sözüne dikkat etmek lazım.
Birileri beğenmedi diye Melek Mosso konserini iptal eden Isparta Belediyesi ders alır mı acaba bu sözden?
Dağılmakta olan bir imparatorluğu bir arada tutmaya çalışan Padişah’ın, Patrikhane’nin sorun çıkarmasına engel olmaya çalışan bir siyaset izlemesi belki acı ama o günün şartlarında doğru bir karar sonuçta.
Çok kullandığımız “Salı sallanır” sözünün İstanbul’un fetih gününe atıfta bulunan bir Rum sözü olduğunu çoğumuz bilmeyiz ama dil, tarihin önüne geçer her zaman.
***
İstanbul’un Fethi’ne dair bize öğretilenleri hiç düşündünüz mü?
Askeri başarı ve Ayasofya’da kılınan namaz dışında başka ne öğrendik?
Mesela Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u baştan yaratma, Osmanlı’ya layık bir başkent yapmak için yıllar boyu verdiği çaba fetih kadar çetin olmuş. 29 Mayıs’taki fethin ardından 21 Haziran 1453’e kadar İstanbul’da kalır Fatih Sultan Mehmet. Ardından Edirne’deki sarayına gider. Fatih, o süre zarfında şehirden kaçanlara evlerine dönmeleri için süre verir, zarar gören evlerin tamir edilmesine karar verir, şehrin yeniden imarı için Anadolu ve Rumeli’den 4’er bin ailenin İstanbul’a getirilmesini emreder. Fethin ardından esir alınan Rumların, sahiplerine fidye ödemeleri şartıyla serbest bırakılmalarına karar verir, Rumlar fidye paralarını kazanabilsinler diye de onlara şehirdeki imar faaliyetlerinde iş verilmesini sağlar.
İstanbul’a sonbaharda dönen Fatih Sultan Mehmet, 1454 ve 1455 yılları boyunca, Bursa’dan tutun da seferleri boyunca fethettiği şehirlerin zengin, sanatçı ve tüccarlarından önemli bir kısmını İstanbul’a sürer. Kapalıçarşı’nın yapılmasını emreder. Savaş esirleri arasında yer alan çiftçileri de has-kul olarak İstanbul’un etrafındaki kasaba ve köylere yerleştirir, şehrin gıda teminine olanak sağlar. Fatih Vakfiyesi’nde yer alan «Bir şehir kurmak, ulvî bir harekettir; insanların kalbinin kazanılmasını ve yüzünün güldürülmesini mucip olurğ. Daha birçok çaba var ama farkına varmamız gereken nokta, İstanbul’un fethinin bir son değil aslında başlangıç olduğu.
***
Bir imparatorluk başkenti yaratma mücadelesi zor ve sabır isteyen bir mücadele, efsaneler yaratmak ise her zaman kolay olanı. İstanbul’un fethi sırasında olan bitene dair en iyi kaynaklardan biri, Bizanslı tarihçi Francis’in yazdıklarıdır. Osmanlıların eline geçinceye kadar şehirde kalan Francis, 1477’de bir kitap kaleme aldı. 1401 ile 1477 yılları arasında yaşanan olayların anlatıldığı kitapta, İstanbul’un fethinden iki sayfa bahsedilir. Fakat Yunanistan ana karasının Türkiye’ye en uzak noktalarından biri olan Monemvasia Metropoliti Melissinos 1573’te bu kitaba ilaveler yapar. İlave demek yanlış aslında, İstanbul’un fethi kısmını iki sayfadan 80 sayfaya çıkarır Melissinos. Surlara ilk bayrak diken kabul ettiğimiz Ulubatlı Hasan’dan “Lupadionlu Hasan”’dan diye ilk söz eden o olur. Fatih dönemi Osmanlı kaynaklarında surlara ilk çıkan kişilerden biri olarak Arnavut devşirme Balaban Bey’den söz edilir. Bir de tam tarihi bilinmemekle beraber doğumu İstanbul’un fethinden sonra olan Bihişti Ahmed Sinan Çelebi’nin yazdıkları vardır. O da babası Karışdıran Süleyman Bey’in İstanbul’a ilk girenlerden biri olduğunu yazar ama rivayet muhtelif.
Tanin gazetesi, 1914’te yapılan büyük fetih kutlamalarında İstanbul surlarına bayrağı ilk diken kişi olarak Balaban Çavuş’un kabul edildiğini yazmış.
İttihat ve Terakki’nin düzenlediği bu kutlama İstanbul sevdasından ziyade, çöken imparatorluğu birlikte tutma çabası olarak kabul edilir.
***
İstanbul’un Fethi’nin 500. yılı 1953’te kutlandı. Demokrat Parti iktidarının en parlak olduğu yıllarda yani.
O dönem için gerçekten büyük kutlamalar yapıldı ama Başbakan Adnan Menderes kutlamalara katılmadı.
Sadece Başbakan Menderes değil bakanlar da kutlamalarda yoktu. Menderes, Yunanistan ile yumuşayan ilişkilerin tekrar gerilmemesi için böyle bir yöntemi tercih etmişti.
Aslında Adnan Menderes’in siyasi hayatında bu yumuşama sürecine verdiği öneme dair başka bilgiler de var.
Mesela Menderes döneminin ilk Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü “ Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur” derken, 1954 seçimlerinin ardından Kıbrıs meselesiyle ilgilenmesi istenen Fatin Rüştü Zorlu, bu uğurda büyük mücadeleler verdi. Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki hakkını belgelerle anlatan Beyaz Kitap’ın bastırılmasını sağladı. Kıbrıs’ta EOKA’ya karşı mücadele veren Türk Mukavemet Teşkilatı üyelerinin Ankara Zir Vadisi’nde aldığı silahlı eğitimin gerçekleşmesi sürecinde zaman zaman Başbakan Menderes ile ilişkileri gerilse de Zorlu geri adım atmadı. Tarihin bir cilvesini bu noktada yazmam gerek. Kıbrıs’ta 15 Temmuz 1974’te darbe yapan Nikos Sampson, o darbe girişiminin ardından tek bir röportaj verdi. O röportajda da 1952 yılında Atina’ya ziyareti sırasında Başbakan Menderes’e suikast düzenlemek için plan yaptıklarını ama Yunan Gizli Servisi tarafından engellendiklerini anlattı. Yunan Gizli Servisi, o kullanışlı faşistleri tutuklamak yerine Atina dışına çıkmalarını emretmekle yetinmiş.
***
İstanbul’un Fethi kutlamaları aslında şehrin alındığı günü değil Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya’da ilk cuma namazını kıldığı gün olarak kutlanıyor Osmanlı’dan beri.
1914’teki kutlamalarından bahsetmiştim ya, Osmanlı döneminde kutlamalar, Rumi takvim çevirmesiyle 11 Haziran’dan sonra gelen ilk cuma günü yapılırdı. 12 Haziran 1914’te İstanbul’da büyük bir kutlama yapılırken Adalar Belediye Reisi Yanko Efendi, matem için bayrağı yarıya indirmişti.
Fatih Sultan Mehmet’e dair kısıtlı öğretilenlerin arasında yaptığı toprak reformunun ardından neredeyse isyan bayrağı açan ve oğlunu Fatih’e karşı sözcü yapmaya çalışan tarikatlar da yok maalesef.
An’lar...
1940, Eminönü: İstanbul’da ekmek mücadelesinin sembolü olmuş bir semt. Fotoğraf hangi yıla ait olursa olsun hep aynı hikâye çıkıyor karşımıza.
1945, Heybeliada: Sahilde 2-3 sıra uzanan sandallara bakınca, o dönem denizle daha barışık olan adalılardan söz etmek daha kolay geliyor insana.
1970’ler Bebek: Bebek koyunda pahalı tekneler görmek o zaman da şaşırtıcı değil elbette ama dikkatinizi çekti mi, teknelerin neredeyse tamamı yelkenli. Daha fazla deniz daha fazla rüzgâr bilgisi isteyen, deniz sevdasının emek de gerektirdiği dönemler yani.
Haftanın fotoğrafı
Çocukken sirklerde ip cambazlarını izlemek yerine gözlerini kapatmayı tercih eden biri için zor bir fotoğraf karesi bu aslında. Fransız ip cambazı Nathan Paulin’in 24 Mayıs 2022’de dünya rekoru denemesi sırasında çekilen bu kare haftanın fotoğrafı oldu çünkü artık herkes daha çılgın, daha zor şeyler yapmak ama kısa sürede şöhrete ve paraya kavuşmak istiyor.