Ahlaksızlığın partisi olmaz, bir milletvekilinin bir kadına cinsel saldırıda bulunduğu iddiası HDP’yi direkt bağlamaz.
Ancak sonrasında yaşananlar HDP’yi fena halde bağlıyor.
Cinsel saldırıyla suçlanan milletvekili, HDP’nin olay hakkında kendisiyle ve kadınla defalarca görüştüğünü anlatıyor mesela.
Parti disiplini değil, insanlık onuruyla alakalı bir suçlama tecavüz suçlaması.
HDP’nin olaya dair ifade alma, soruşturma yapma ve hatta hüküm verme hakkı yok.
Tecavüz sonrasını HDP’nin sorunu haline getiren başka sebepler de var.
Mağdure tehdit edildiği için aylarca şikâyetçi olamadığını anlatıyor.
Suçlanan bu milletvekili hangi silahlı güç adına tehdit etti mağdureyi, yoksa PKK’nın arkasında duracağını mı düşündü?
Mağdurenin iddia ettiği gibi, HDP’li vekiller bu olayın üzerine gidilmemesi için telkinde bulundu mu?
“Kadınların haklarını en çok savunan parti biziz” iddiasını ortaya atıp, içeriden gelen cinsel saldırı şikâyetinin üzerini örtmeye çalışmak izah edilebilir mi?
Tecavüz değil ama aradan geçen aylarda yaşananlar tamamen HDP’nin sorunudur, HDP konuyu kendi sorunu haline getirmiştir.
“TC Medyası” ağzıyla bu işin üzerini örtmeye çalışmak yerine, kadından, vicdandan yana durmak gerekir.
Önce insandı, sonra gazeteci
Yıllar önce NTV’de Sedat Ergin, Emin Çölaşan, Yavuz Donat birlikte programlar yapıyorlardı.
Çölaşan “Meclis’teki kelleler” diye bir ifade kullanmış, Sedat Ergin de oldukça sert müdahale etmişti bu tanımlamaya.
Pazar günü Huysuz Virjin’in arkasından yazdıklarını okurken geldi bu sahne aklıma.
Huysuz Virjin’i kendince övdüğü yazısında Erol Simavi’nin ağzından yıllar önce çıkmış “Söyleyin o ib..ye” cümlesini köşesine aldı Çölaşan.
Bir ölümün ardından neden o tanımlamayı kullanır ki insan? Üstelik o tanımlama olmadan da, o anıyı rahatlıkla anlatma imkânı olduğu halde neden yapılır o “ib..” vurgusu?
Kötülüğün ideolojisi, kötülüğün partisi olmaz zira kötülük beyinle değil, vicdanla ilgili bir sorundur.
“Önce İnsanım, Sonra Gazeteci” diye kitap yazmış birinden daha vicdanlı ve ölüye daha saygılı olmasını bekliyor insan ister istemez.
O olmayınca kitabın adı da haliyle geçmiş zaman eki alıyor.
Bedene tecavüz, yaşama tecavüz
IDx diye bir kanal vardı Türkiye’de, suç belgeselleri yayınlıyordu.
Cinsel saldırı mağduru kadınlar orada başından geçenleri anlatır, onların üzüntülerine de eşleri ortak olur, saldırıya uğrayan kadınlara eşleri destek verirdi.
Türkiye’de tecavüze uğrayan kadınların çoğu eşlerinden boşanmak zorunda kalıyor.
Son örnek HDP’li vekilin tecavüzüne uğradığını söyleyen kadının anlattıkları:
“27 yıllık eşimle toplumdaki mecburiyetten dolayı ağlaya ağlaya boşandık.”
Cinsel saldırıya uğradığı yetmezmiş gibi, bir de toplum baskısıyla cezalandırıyoruz bu kadınları.
Oysa ne bedenleri ne de yürekleri üzerinde söz hakkımız yok, olamaz, olmamalı.
Tecavüze uğrayan kadının eşi tarafından boşanması gerektiğine inananların bir farkı yok aslında tecavüzcülerden.
Biri kadının bedenine saldırıyor, diğeri yaşamına.
Ahmet Bey, düşman mıyız biz?
“... 83 milyonu kuşatan bir partiyiz biz.”
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun Konya konuşmasında rastladım bu cümleye.
Düşman kuşatılır, vatandaş kucaklanır, dil sürçmesi olsa gerek diye düşündüm ilk başta.
Sonra ajans metnine baktım, birden fazla kere geçiyor “kuşatma” sözü.
Aman Ahmet Bey, biz düşmanınız değiliz, bizi kuşatmayın; yapabiliyorsanız, kucaklayın.
Geciken adalet meselemiz
13 yaşında, akrabası olan bir kıza cinsel saldırıda bulunan adamla ilgili yüksek yargıdan gelen kararı konuştuk dün.
Karar kadar konuşmamız gereken bir mesele daha var.
Suçun işlendiği tarih 2014, aradan altı sene geçmiş halen son karar verilememiş.
13 yaşında saldırıya uğrayan küçük kız şimdi genç kız oldu ve bu dava sürdükçe o saldırının etkisini ruhunda taşımaya devam edecek. Geciken adalet, adalet değildir lafı sadece beylik bir cümle olarak kalmamalı sözlüklerde.