Ameliyathane masasında kanlar içerisinde yatan bir PKK militanı…
Başındaki doktor ve hemşireler büyük bir dikkatle vücudu üzerinde çalışıyorlar.
Çatışma sırasında yanındaki arkadaşının göğsündeki el bombasına kurşun isabet ettiği için vücuduna yüzlerce kemik parçası saplanmış.
Aynı anda ameliyathanenin kapısında gaziler “Bir teröristi neden kurtarıyorsunuz?” diye cama vuruyorlar.
Masada çok şehidin gözünü kapatmış, çok gazinin bacağını ampüte etmiş, sağlık ekibi bu sözleri duymamaya çalışıyor.
Devlet, “Yaralı ele geçirdiğin teröristi tedavi et, ifadesini al, yer göstermesini sağla, yargılayacağım” demiş.
Kim olursa olsun, insanı yaşatmaya yemin etmiş olan sağlık çalışanları da duygularını bir kenara bırakarak işlerini yapıyorlar.
1990’larda Türkiye’de yaşanmış bir gerçek yukarıda okuduklarınız, Hakan Evrensel’in Güneydoğu’dan Öyküler kitabında çok hikâye var böyle.
İçimi en acıtan hikâye, oğlunun doğduğu gece şehit olarak hastane morguna getirilen uzman çavuşun hikâyesidir ama konu bu değil.
Pazartesi sabahı yayınına katılacağım kanalın ulaştırmasında görevli arkadaş, “Günaydın” dedikten hemen sonra ekledi:
“Ben Malatyalım, depremden hemen sonra bölgeye gitmiştim, bir daha deprem olursa kılımı kıpırdatmam onlar için.”
“Enkazın altındaki ya bir akraban ya da arkadaşın olur ve sen gitmediğin için hayatını kaybederse…” diye sordum “Ama…” dedi.
“Aması yok, beklenen İstanbul depreminde enkaz altındasın, orada olduğunu tespit ettiler ama seni kurtarmadan önce kime oy verdiğini sordular, cevabını beğenmeyip, bizden birini kurtaralım dediler, bu hoşuna gider mi?” dedim, “Elbette hayır“ dedi.
Sonra girişte yazdığım hikâyeyi anlattım ona.
Depremzedelere kızan, ettiği yardımları haram eden, “Bir daha asla yardım etmem” diyen mesajları gördükçe çok üzüldüm.
Kapının zilini çalmak, elektriği açmak, duş almak, bizim için en sıradan şeyler, oradaki insanlar için sadece bir hayal şu anda.
Ve biz şimdi gözyaşlarımıza bedel mi biçiyoruz o insanlar için? Ne demek “Sizin için ağlamış, üzülmüştüm” demek?
İnsan, felaket yaşayan insanlara, acılarını paylaşmak, inanan sevap kazanmak, inanmayan insanlığa inancından dolayı yardım eder diye biliyorduk.
Gözyaşına fatura çıkarma kararı verenler, şu soruya da cevap vermeliler:
Fatura çıkarılması gereken depremzedeler mi yoksa onlara umut olmayı beceremeyenler mi?
Türk milliyetçiliği neden yükseldi?..
“Müttefik” ABD’nin Genelkurmay Başkanı PKK’nın Suriye kolunun kamplarında dolaştığı, PKK, Suriye kolunun başındaki ismin konvoyu ABD askerlerince korunduğu için,
Başta Almanya olmak üzere, “Müttefikler”in uyguladığı örtülü ambargo vatandaş tarafından gayet net görüldüğü için,
Başta “Müttefik” Fransa olmak üzere, Ege’ye, Doğu Akdeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin yaşanan her sorundan Türkiye’yi sorumlu tutan açıklamaları ve silah satışında dengeyi Atina lehine açık ara bozdukları için,
Dedeağaç’a yapılan ABD askeri yığınağın, Girit’teki Souda üssüne yapılan ek yatırımların ne kadarının Türkiye’ye karşı olduğu konularda kafalardaki soru işaretleri büyük olduğu için,
Kürt milliyetçiliği yükselen değer haline getirilirken, Türk’üm demek kafatasçılık sayıldığı için,
Kandil’in siyasete müdahalesini saklama gereği bile duymayan umursamazlıktan ve Yeşil-Sol sözcülerinin konuşmalarında savaş esiri anlamına gelecek “tutsak” kelimesini çok rahat kullandıklarından dolayı Türk halkı kendini tehlikede hissetti ve milliyetçi oylar yükseldi.
Bu yükselişi dünyadaki eğilimlerle açıklamaya çalışmadan önce Türkiye’deki sosyolojiye bakmak lazım.
Seçimin en büyük kazananı
Milliyetçiler, Sinan Oğan seçimin en büyük kazananı diye ilan ediyor üç gündür.
Oysa seçimin en büyük kazananı DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan.
Anketlerde diğer kısmında çıkmasına, görünen bir kamuoyu desteği olmamasına rağmen CHP’den en fazla kontenjanı alan isim oldu ve tam 14 milletvekilliği kazandı.
Eğer 2. turda sandıktan Kemal Kılıçdaroğlu çıkarsa üzerine bir de Cumhurbaşkanı Yardımcılığı ve en az bir bakanlık kazanacak. Halil İbrahim sofrasında en büyük porsiyonu Babacan aldı ama hesabı Kemal Bey ödeyecek...