Futbol, futbol gibi oynanmaya başlandığında kale direklerinin yüksekliği 5 metreydi.
Sonra yükseklik 1 metre 80 santime indirildi.
Peki kaleciler ne yapıyordu derseniz, o zaman kaleci de yoktu ki...
Bir takımın her oyuncusu kalesine giden topa elle müdahale etme hakkına sahipti.
Daha da komiği top ayağında gole giden bir futbolcuya tıpkı rugby oyunundaki gibi fiziki müdahale serbestti.
Sadece fiziki müdahalenin ya el ya da ayakla yapılması gerekiyordu, aynı anda ikisini de kullanmak yasaktı.
Penaltının ya da sarı veya kırmızı kart cezasının olmadığı bir oyun için normal haliyle.
En önemlisini en sona sakladım, o zaman takımlar kaç futbolcuları varsa o kadar futbolcuyla mücadele ediyorlardı, İngiltere’de 20’şerlikten oynanan süresi 2 saati aşan karşılaşmalar olduğu da kayıtlarda var.
Bugünün futboluyla alakasız görünen bu kurallar 1848’de Cambridge Üniversitesi’nde yazıldı.
Futbolu futbola benzeten yine bir İngiliz takımı olan Sheffield FC oldu, 1858’de kaleme alınan kitapçık takımın oynayacağı futbolu ve uyacağı kuralları içeriyordu.
Futbol denilen kaos 5 yıl daha devam etti ve sonra 1863’te Londra’da kurulu 11 takımın temsilcisi buluşup, 13 madde üzerinde anlaştı. Sahaların ebatları ve başlama vuruşunu bile kural haline getirdiler ama maçların süresi ve kaç kişiyle oynanacağı belirsiz kaldı.
Sheffield FC, 1866’da İngiltere Futbol Federasyonu’na tüm kuralların oynandığı bir maç yapma teklifi götürdü, Sheffield tüm maçlarını 11 kişiyle oynadığı için de Federasyon Karması sahaya 11 kişi çıktı.
Hala kimin teklifi olduğu bilinmiyor ama maçın 90 dakikada bitmesi de ilk kez o maçta uygulandı.
***
1800’lerin sonundan 2022’ye gelelim hemen.
Yakın bir gelecekte maçlar 45’er dakikalık değil 30’ar dakikalık iki devre halinde oynanacak.
Takımların sınırsız oyuncu değiştirme hakkı olacak.
Taç atışları elle değil ayakla yapılacak.
Sarı kart gören oyuncu, 5 dakika kenarda bekleyip sonra oyuna dönecek.
Dünya Kupası 4 değil iki yılda bir düzenlenecek...
Ne var, futbol değişip duruyor işte bir kere daha değişebilir diye düşünebilirsiniz ama durum öyle değil.
Eskiden bir futbol takımı, sahasında oynanan maçlardan elde ettiği gişe geliriyle yaşardı.
Bugün hisse senetleri borsada işlem gören, dijital para piyasası için token üreten kulüpler var.
Avrupa futbolunun parasal büyüklüğü 28,4 milyar Euro. Üstelik bu paranın yüzde 55’i beş büyük lig içerisinde dönüyor, bizim de içerisinde olduğumuz çevre liglerin elde ettiği gelir sadece 12,8 milyar Euro.
Bu müthiş eşitsizlik neye yol açıyor derseniz, futbolda en çok sevdiğimiz şeyi, güçsüz bir takımın çok güçlü bir takımı yenmesi-elemesi ihtimalini yani futbol mucizelerini ortadan kaldırıyor.
Bir adım daha ileriye gidelim, Karl Marx’ın “Din toplumların afyonudur” sözünü “Futbol toplumun afyonudur” haline getiren inanış da bugün geçerli değil.
Bırakın stadyuma gitmeyi, televizyonda şifreli maç yayını seyretmek bile dar gelirli sınıf için giderek zorlaşıyor.
***
Futboldaki değişikliklerin 1980’li yıllarda başlaması şaşırtıcı değil.
İngiltere’de Thatcher’in, ABD’de Reagan’ın iktidara gelmesiyle başlayan neo liberal yükseliş futbolu da etkiledi. Para, iyi oyunun, kazanmak, ilkelerin önüne geçti.
16 takımla oynanan dünya kupası finalleri, 1982’de 24’e, 1998’de 32 takıma çıkarıldı.
Eskiden olan Şampiyon Kulüpler Kupası’nda finale yükselen takımlar toplam 9 maç oynuyordu.
Sonra Şampiyonlar Ligi geldi. Ön elemeler, gruplar, finaller derken maç sayısı katlandı.
Ülke sıralamasıyla seyircisi ve maddi gücü fazla olan takımların turnuvada olması da sağlandı.
Amaç daha fazla futbol değil daha fazla naklen yayın daha fazla sponsor geliri elde etmekti, başardılar.
Globalleşme dediğimiz nesnenin saha yansımasını da yazayım, 1980’lerin başında Avrupa’daki takımlar en fazla iki yabancıyla oynayabiliyorlardı, şimdi ki düzenden ne kadar farklı değil mi?
Messi ve Ronaldo hep birbirine rakip olan isimlerdir ama ikisi de İspanya’da vergi kaçakçılığından yargılandı. Global yıldızların kazandığı büyük paralar ve elde ettikleri gücün sonucu bu ahlak özrü.
İngiliz Premier Ligi’nde Körfez-Çin-ABD ve Rus sermayesi, İngiliz sermayesinden bu yüzden daha fazla oldu.
Çok ve kolay para, futbolu kriminal dünya için de cazip hale getirdi.
***
Stadyumlardaki değişiminden de bahsetmek lazım.
Locaları ve restoranları yüzbinlerce dolara kiralanan stadyumlarda rakibi boğan değil sinema gibi maç izleyen taraftalar zamanına geldik. Dünya Kupası’nda tribünlerde taraftarlar yok, sponsor şirketlerin misafirleri var. Kollar, konçlar, formanın önü, arkası, şortlar reklam panosu.
Sadece futbolcular değil hakemler de etkilendi bu süreçten.
Artık jölesiz, saçlara şekil vermeden maça çıkan hakem kalmadı.
Süper Lig başladı, garip bir sezon olacak zira arada 1,5 ay tatil ve Katar’da oynanacak dünya kupası var.
Paranız varsa dünya kupasının tarihini de değiştirir, İspanya Süper Kupa Final maçını Suudi Arabistan’da oynatabilirsiniz. Sonuçta futbol artık bir spor değil bir pazarlama ürünü.
Parayı veren düdüğü çalar sözünün sahaya yansımış hali..
AN’LAR...
ARNAVUTKÖY 1924: Eski yol yayalarının önünde köpeğini dolaştırmaya hazırlanan bir hanımefendi. Çok değil sadece 2 yıl önce İstanbul işgal altındaydı...
1954 TAKSİM: Aslında çok da değişen bir şey olmamış, kar 1954’te de 2022’de de ve tüm ara zamanlarda ne zaman yağsa İstanbul’a esir almayı başarmış...
1930’LAR BOSTANCI: Deniz kıyısında bir bardak demli çay içebilmek... Eskiden çok daha kolaymış artık çok daha zor zira çay bahçelerinin yerinde ya restoran ya da nargile kafeler var…
HAFTANIN FOTOĞRAFI...
30 metre yüksekliğindeki köprüden suya atlayan insanlar karesinden daha fazlası aslında bu fotoğraf çünkü köprü Mostar Köprüsü, nehir Nevetra nehri. Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayreddin tarafından 1566 yılında inşa edilen köprüyü Hırvatlar Kasım 93’te havaya uçurdular. İngilizler yerine geçici bir demir köprü yaptılar. Sonra Türkiye’nin de öncülüğünde köprünün yeniden inşasına karar verildi. Dalgıçlar suyun altından eski taşları çıkardılar, kullanılamayacak halde olanların yerine konacak taşlar için eski bir taş ocağı tekrar kullanıma alındı. Mostar Köprüsü küllerinden böyle doğdu işte ve unutmayın ki suları zümrüt yeşil akan Nevetra nehri seyrine doyum olmayan bir güzellik olarak halen akmaya devam ediyor…