Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un en sevmediği kelime “Boyundan büyük işlere kalkışmak.” Normalde hiç önemli değil ama Macron’un boy kompleksi var ve özellikle first lady’lerin olduğu fotoğraflarda bu kompleks daha da dikkat çekici hale geliyor.
Macron’un kompleksleri ilgi alanımda değil ama bölgemizde boyunu aşan işlere kalkışma çabasını görmezden gelmek mümkün olmuyor.
Fransa Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin Irak ve Suriye’nin kuzeyine düzenlediği operasyonlara karşı Ürdün’de bir bölgesel konferans düzenleme kararı aldı.
Bu ay Amman’da düzenlenecek zirveye Irak Başbakanı katılacak, başka kimlerin davetli olduğu belli değil.
Suriye ve Irak ile Fransa’nın bir metrelik bile sınırı yok, Türkiye’nin iki bin kilometreye yakın sınırı var.
Fransa, toplam üç kere kendi ülkesi içinden yetişen DAEŞ saldırılarına maruz kaldı, Türkiye hem DAEŞ hem de PKK-YPG terörü ile her gün mücadele ediyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Ege ve Doğu Akdeniz’de Yunan ve Rum Kesimi’yle iş tutmanın sonuçlarını görmüştü.
Macron, Doğu Akdeniz’de, Türkiye’nin Navtex ilan ettiği sularda dolaşan Fransız fırkateyninin tüm radar ve silah sistemlerinin nasıl kör olduğunu tekrar hatırlamalı.
Türkiye’de iş yapan Fransız firmaları da Elize Sarayı’na, Macron’un boyundan büyük işler yapmaya kalkışmasının kendi varlıkları açısından da sorun olacağı mesajını vermeli. Bu ülke, özgürlüğü ve varlığı için her türlü yokluğa dayanmayı Mustafa Kemal Atatürk’ten öğrenmiş bir ülke.
Fransa Cumhurbaşkanı, bu öğreti değişti mi diye test etmek istiyorsa, buyursun gelsin.
Ürdün de Türkiye karşıtı bu zirveye hangi gerekçelerle ev sahibi olmayı kabul ettiğini Ankara’ya nasıl izah edecek acaba?
Batı orduları çökerken…
NATO üyesi ülkelerin 30 günlük mühimmat stoku bulundurma gerekliliği vardır.
Almanya’nın böyle bir stoku yok.
Daha da komiği, soğuk savaş döneminden kalma sığınak ve depolar satıldığı için Almanya’nın 30 günlük mühimmat stoklayacak fiziki şartları da yok.
Almanya Başbakanı, orduyu güçlendireceğini söyledi ama bugünlerde Sosyal Demokrat Parti yöneticileriyle Alman Güvenlik ve Savunma Sanayii Birliği İcra Kurulu Başkanı medyada ağız dalaşı yaşıyorlar.
Alman Hava Kuvvetleri için sipariş edilen F-35’ler en erken 2026’da teslim edilecek ama uçakların konuşlandırılacağı Büchel hava üssünün modernizasyonu 2026 yılına yetişmeyebilir ve bütçe tahminlerin çok üzerinde çıkabilir.
Kanada, asker eksiğini tamamlamak için vatandaş olmayan daimi ikamet sahiplerini orduya almaya karar verdi.
İspanya, Cezayir’in denizaltı gücünün kendi gücünden fazla olmasından şikâyet ediyor. Kimi İspanyol partiler, ABD Kongre üyelerine mektup yazarak Fas’a Harpoon saldırı füzelerinin satışının durdurulmasını istediler.
ABD Ukrayna’ya 8 bin 500 adet Javelin tanksavar füzesi yolladı, aynı sayıda füze 3-4 yılda üretilecek.
Stinger uçaksavarları ve HIMARS sistemleri tekrar üretim bandına giriyor ama bir yılda sadece 96 HIMARS üretilebiliyor. Avenger hava savunma sistemleri de Stinger füzesi kullandığı için orada da sorun var.
155 milimetre Howitzer mermilerde de ciddi stok sorunu var.
ABD’deki tartışma şu: Çin bugün Tayvan’ı işgal etse, ABD’nin büyük bir çatışmaya yeterli cephanesi yok.
Rusya-Ukrayna savaşı gösterdi ki nükleer bir güç olmanın fazla önemi kalmadı zira nükleer silahı kullanmak kolay değil ve bu çerçevede Batı orduları giderek kâğıttan kaplana dönüyor. Buna karşın Türk Silahlı Kuvvetleri üç kıtada görev yapmaya devam ediyor. Aradaki fark da Türkiye lehine açılıyor.
Ecevit ne yapmıştı, Kılıçdaroğlu ne yapıyor?
CHP, çok partili siyasi hayata geçtiğimizden beri sandıktan üç kere birinci çıkabildi. Biri 1946 seçimleri; yolsuzlukların olduğu ama Demokrat Parti’nin toplam milletvekili aday sayısı, oyların ancak yüzde 100’ünü alması durumunda iktidar olabilecek sayıdaydı. İktidarı çalmadığını kamuoyuna anlatamadı CHP.
Diğer iki seçim, Ecevit’in genel başkan olduğu 1973 ve 1977 seçimleri oldu.
Ecevit sorun çözebileceğini söyleyen seçkinlerle değil, “Hakça paylaşım”, “Toprak üretenin, su kullananın” sloganlarıyla ve halka güven vererek, lider olduğunu göstererek iktidar oldu.
Aynı Ecevit, CHP’ye Genel Sekreter seçildiğinde “Smokonli Cumhuriyet Bayramı” kutlamalarını yasaklamış, çay saatleriyle gecekondu halkının ilk kez CHP Genel Merkezi’ne gelmesini sağlamıştır. Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin tarihini ne kadar öğrendi bilmiyorum, mesela 1946 seçimlerinden sonra değişen başbakanlar ve muhafazakâr seçmeni tavlamak için üst üste yapılan açılımların bir işe yaramadığı 1950’de yaşanmış bir tecrübe ama Kemal Bey pek ders almış gözükmüyor.
Ecevit tecrübelerine ne kadar baktı derseniz, şu ana kadar çizdiği portre hiç bakmadığını gösteriyor.