Silopi’de belediyenin iş makinesinin zırhlı araca saldırıp devirdiğini,
Devrilen araca şehir kadrosu elemanlarının 15 civarında molotof atıp, aracı kalaşnikoflarla taradığını kaçımız biliyoruz?
Başka bir soru, 13 ay sonra yine Silopi’de, molotofla yakılan bir emniyet aracına belediye itfaiyesinin müdahale etmediğini kaçımız duyduk?
Urfa’da, Suruç Belediyesi açtığı bir parka Arin Mirkan adını vermişti.
Arin Mirkan kim mi? Terör örgütünün Suriye kolu adına intihar saldırısı düzenlemiş bir militan.
Batman’da belediyeye farklı zamanlarda alınan 400 taşeron işçiden 328’inin kendisi ya da birinci dereceden akrabasının terör örgütüyle ilişkisinin tespit edilmesi, aynı belediye ve yöneticilerinin Yamaçlı’da sıkışan teröristlere canlı kalkan olması size garip gelmiyor mu?
Sur Belediyesi’nin verdiği inşaat ruhsatlarından PKK için fon alması ya da bölgede çeşitli yerlerde kurulan gençlik ve kadın merkezlerinin terör örgütüne eleman sağlamada kullanılması gibi dava dosyalarından daha onlarca örnek yazabilirim.
Bombalı saldırılarda kullanılan resmi plakalı araçlar, hendek kalkışmasında kullanılan belediyelerin iş makineleri, rögar kapaklarının altından çıkan cephanelikleri daha önce yazmıştım, tekrar edip zamanınızı çalmayayım.
İlke olarak demokrasilerde kayyum uygulaması olmamalı doğru ama demokrasilerin kendini savunma hakkını ne yapacağız?
Ankara’nın atadığı kayyumlara karşı olanların, Kandil’in atadığı belediye başkan adaylarına, milletvekillerine, belediye meclis üyelerine neden karşı çıkamadıklarını açıklamak gibi ahlaki bir sorumlulukları yok mu?
Kimse bilmeden AB standartları demesin. Avrupa Birliği 2005 yılında, Önleme, Koruma, İzleme, Karşılık Verme adı altında bir terörle mücadelesi stratejisi oluşturmuş, 2014 yılında da bu stratejiyi revize etmiştir.
Bugün kayyum-demokrasi tartışmasını açanların, belediye-terör ilişkisine dair de cümleler kurabilmesi gerekir.
Özdağ’ın ‘İçişleri Bakanı olarak’ mesajı
*Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, acemi bir siyasetçi değil, çarşamba sabahı paylaştığı “İçişleri Bakanı olarak” mesajı bir keşke mesajı değil masada aldığını Türkiye’ye duyurma mesajıdır.
*Özdağ’ın geri adım attığı söylenen açıklamasındaki “Teknik detayları daha sonra, önce 28’ini bitirelim şeklinde karara vardık” sözleri de aslında paylaştığı ilk mesajın devamıdır. Konu konuşulmuş ve “teknik detaylar” demek prensipte anlaşılmış bir konunun yol ve uygulama haritasına işaret eden bir tanımlama.
*Ümit Özdağ, “Ben sadece Kemal Bey ile konuşurum, Kemal Bey masadaki diğer ortaklarıyla konuşacak” sözünü de durduk yerde söylemiyor. Bu cümlenin açılımı, masanın bileşenlerinin olası itirazlarını gidermek Kılıçdaroğlu’nun görevi” demek. Bu noktada Sözcü’den Saygı Öztürk’ün verdiği İçişleri ve Kültür Bakanlığı verilecek bilgisi de aslında Özdağ’ın sosyal medya mesajını doğrulayan unsurlardan.
*İYİ Parti “Ben alacağım bakanlık sayısına bakarım, Kemal Bey, CHP kontenjanından bakanlıkları istediği kadar verebilir” havasında. Kabinede masadaki diğer 4 partiye bakanlık verilmesi ihtimali her geçen gün azalıyor. Bu arada Kemal Bey’in de CHP’de beklentisi olanları tatmin etmek adına bakan sayısını artırmaktan başka çaresi kalmıyor.
HDP’de kazan kaynıyor
Terör örgütünün propaganda sitesi Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ arasında yapılan protokol ve ardından Yeşil-Sol Parti’nin “Kayyum” rahatsızlığına dair tek satır haber yapmadı.
Ne zaman parti Kılıçdaroğlu’na desteği sürdürme kararı aldı, o zaman konuyu hemen manşetlerine taşıdılar.
Irak’ın kuzeyinde kaybolan terör helikopterlerine dair önce Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait helikopter düştü diye haber yapmış, ardından biri düşen, diğeri kayıp iki helikopterin Suriye kollarına ait olduğu ortaya çıkınca konuyu görmezden gelmişlerdi.
Bu helikopter hatırlatmasını özellikle yaptım ki terör örgütünün karartma alışkanlığı iyice anlaşılsın. Her neyse, mutabakat imzalandığı gün toplanıp karar alamayan parti, dün beklenen kararını açıkladı.
Arada geçen sürede kimlerle ne diplomasisi yürütüldü bilmiyoruz ama ipin ucunun Kandil’e ve ABD’ye kadar uzandığını tahmin etmek zor değil. Asıl önemli olana geleyim; parti tabanı “Kayyum uygulaması devam edecek” protokolüne rağmen Kılıçdaroğlu’na destek verilmesine tepkili. En çok da “Eğer biz aday çıkarsaydık, seçimlerde kilit milliyetçiler değil biz olurduk” eleştirisi yapılıyor.
Bir süredir, HDP’nin Türk solu ile iş birliğine son vermesi, HDP eş genel başkanlarının etnik kökenleri üzerine başlatılan bir tartışma var ve Barzani ailesine yakın duran istihbarat kökenli siteleri de HDP’ye Türkiye partisi olmaya çalışmayın diye saldırıyorlar.
Bu baskının HDP’de yaratacağı etki Türkiye’deki siyasi hayatı daha da zehirleyebilir.
Sadece Kürt kökenli olanlar değil herkesin gelişmeleri yakından takip etmesinde fayda var.