ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye'ye F-16 satışına yeşil ışık yakan mektubuna çok sevindik.
Dereyi görmeden paçayı sıvamamak için bu mektuba dair söylenmesi gerekenler var:
Bu mektup durduk yere yollanmış değil. Siyasi kariyeri boyunca önce Ermenistan, sonra Yunanistan'ın büyük destekçisi, Türkiye ve Azerbaycan'ın büyük düşmanı olan Demokrat Temsilciler Meclisi Üyesi Frank Pallone ve Yunanistan asıllı Cumhuriyetçi Gus Bilirakis'in öncülüğünde 50 civarında Temsilciler Meclisi üyesinin şubatta Dışişleri ve Savunma bakanlıklarına yolladığı "Türkiye'ye F-16 satmayın" mektubuna cevap olarak yazılmış bir mektup. Mektup önemli ama F-16'lar yarın ABD'den kalkıp Türkiye'ye doğru yola çıkacak havası estirilmemeli.
ABD'nin silah ihracatını Dışişleri Bakanlığı'na bağlı Bölgesel Güvenlik ve Silah Transferleri Ofisi ile Savunma Bakanlığı'na bağlı Savunma Güvenlik İşbirliği Dairesi birlikte yürütüyor. Süreç Kongre'ye gayri resmi bildirimle başlıyor. ABD Başkanı Biden ilk samimiyet testi de bu noktada başlıyor. Yasal olarak Kongre'nin süreci uzatması ya da satışı engelleyecek bir yasa çıkarması mümkün. Ancak Biden, böyle bir durumda çıkan yasayı veto edebilir. Biden'ın veto ettiği bir yasa, tekrar görüşüldüğünde 3'te 2'lik çoğunluk sağlamazsa çöpe gider. Örneği var mı derseniz, var; Trump, Suudi Arabistan'a silah satışını yasaklayan tasarıyı veto etmişti.
Aslında ABD yönetiminin Türkiye'ye F-16 satışı için kullanabileceği bir yol daha bulunuyor. ABD Başkanı'nın acil durumlarda satışın gözden geçirilme sürecini işletmeme hakkı var. Ancak bunun için Başkan'ın Kongre'yi aciliyet ve ABD ulusal güvenlik çıkarları konusunda ikna edecek bir süreci de yönetmesi gerekiyor. Yakın savaş tehlikesi haricinde masada olacak bir seçenek değil bu.
Ekim başında G-20 Zirvesi'nde kapalı kapılar ardında "Görev sürem boyunca Türk-ABD ilişkilerinin düzelmesi için çalışacağım" diyen Biden, Yunanistan'ın rüyası EastMed'i rafa kaldırtmak dışında, çok fazla somut adım atmadı. Hatta Beyaz Saray'ın açıklamaları ve Sözcü’sünün Türkiye'ye övgüler düzdükleri görüşmelerle ilgili olarak Biden kişisel sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarda daha sade bir dil kullanmayı tercih etti.
1978'de ABD ambargosunu sona erdiren süreç, o zaman Başbakan olan Bülent Ecevit'in ABD Başkanı Carter'ı, Senato nezdinde Beyaz Saray'ı devreye sokmaya ikna etmesiyle olmuştu. Başkan Biden, Senato çoğunluk liderlerini Türkiye’yi konuşmak için Beyaz Saray'a davet ettiği gün tam olarak devreye girdiğini kabul edebiliriz.
Ankara, şu an sözle yetinmeyen, somut eylemler bekleyen pozisyonunu koruyor. Haksızlık etmemek lazım, ikili ilişkilerde görülen yumuşama, başta ticaret olmak üzere yeni diyalog süreçlerini başlattı ancak daha gidilecek çok yolumuz var.
"Yine yakmış yâr mektubun ucunu" güzel türküdür ama şu an söylemek için çok erken.
‘Selçuk Bayraktar’ın hocası Yunanlıydı’
Yunanistan’ın görece ciddi gazetesi Kathimerini’de “Yunan beyinlerden Türk drone’ları” başlığını görünce şaşırdım.
Yazıyı açınca baktım ki Alexis Papacheals, prestijli bir ABD üniversitesinde Selçuk Bayraktar’ı teknolojiyle tanıştıran kişinin Yunanlı bir profesör olduğunu iddia etmiş. Robert Kolej’den mezun olduktan sonra İTÜ Elektronik ve Haberleşme Bölümü’nde okuyan birini teknolojiyle tanıştırma iddiası ilginç bir iddia. Ama önemli olan bu değil, Yunanistan, “Çok parlak beyinlerimiz olmasına rağmen, Türkler SİHA işinde çok ileri gittiler” diye hayıflanıyor.
Ardından Teselya Üniversitesi’nin başlattığı proje güzel ama vakit alacak diye de ekliyor.
Görünen o ki Bayraktar uçmaya devam ettikçe, komşu bu işten de kendine bir pay çıkarmaya çalışacak.
İstanbul’a ihtiyar heyeti lazım
İstanbul’da binlerce trafik polisi var. Öncelikleri trafiği yönetmek değil, pusu kurup, ceza kesmek.
Trafiği, Boğaz hattında, Nişantaşı’nda valeler, diğer yerlerde gücü, silahı, olanlar yönetiyor. Arabalardan kurtulmak için tüm kaldırımlara sur örüldü ama şimdi de elektrikli scooter işgali var. Görme engelliler sarı alanlara ulaşamıyor; bastonlarla, tekerlekli sandalyeyle geçmenin falan imkânı yok.
Hal böyle olunca, İstanbul’un bir köyden tek eksiği ihtiyar heyetinin olmaması.
Onu da seçelim ki bilelim bir köyde yaşadığımızı, kendimizi şehirli sanmayalım.
Kaskete haksızlık etmeyelim
Futbol dünyasında kasket modasını başlatan adam David Beckham’dı.
Türkiye’de bu sene saha kenarında kasket takma modası başladı.
Sebep sadece kafa üşümesi mi yoksa altında biraz İngilizvâri gözüküp, havalı-karizmatik gözükme ihtiyacı mı, orası bulanık.
Neyse, kasket sekiz köşe diye Elazığ’dan çıkmadır. Selçuklu sanatındaki sekizgenlerin etkisinden söz edilir.