Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu gazetecilere bir gelecek röportajı verdi. Söyledikleri ana hatlarıyla şöyle:
*Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı açıklanır açıklanmaz, masadaki genel başkanlardan oluşacak “eşgüdüm kurulu” gibi bir kurulla çalışacağını kamuoyuna ilan edecek.
*Cumhurbaşkanı, eğer seçilirse atanacak bakanları, diğer genel başkanlarla birlikte belirleyecek.
* ...İttifak anayasa değişikliği için gereken en az 360 milletvekili sayısını yakalayamazsa belli bir süre, belki beş sene böyle idare edeceğiz.
*Karamollaoğlu, genel başkanların “Cumhurbaşkanı Yardımcısı” olmasına da karşı. “Öyle olursa milletvekillikleri düşer” diyor. Milletvekili olma arzusunu saklamıyor.
*Okuduğumda gözlerime inanamadım. Keşke Türkiye’nin sorunları “Belki beş sene böyle idare edeceğiz” demeye imkân veren sorunlar olsaydı ama değil. Ekonomide beş sene idare edecek halimiz varsa o zaman ekonomiye dair muhalefetin söyledikleri doğru değil.
*Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı’nın “İstişare etmesinden” söz etmiş, aksi de mümkün değil. Anayasa gereği Cumhurbaşkanı’na talimat vereceklerini söyleyemezler. Yunanistan Ege’de kara sularını 12 mile çıkarır ya da ABD’nin Suriye’de devletçik kurma projesinde adımlar hızlanırsa Cumhurbaşkanı’nın altılı masa genel başkanlarıyla istişare edip karar vermesini mi bekleyeceğiz?
* Cumhurbaşkanı, yardımcılarını, bakanlarını belirlerken ya da ülkenin kaderiyle ilgili bir konuda, sokakta görsek çoğumuzun tanımayacağı, en fazla “Gözüm bir yerlerden ısırıyor” diyeceği, aldığı oy oranı hiç yüzde 1 olmamış Gültekin Uysal’a sorarak mı karar verecek? Bu Gültekin Uysal’ın şahsıyla ilgili bir durum değil, halkın vermediği bir gücü, kim, neye dayanarak dağıtıyor?
*Aynı durum Karamollaoğlu’nun milletvekili olma arzusu için de geçerli. Bağımsız aday olsa belki Sivas’tan seçilir ama partisinin tek milletvekili çıkarma şansı olmadığı bir dönemde hem milletvekili olacak hem de bakanların atanmasında söz sahibi hale gelecek.
*Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı dönemindeki tezlerinin bizi getirdiği noktadan dönmeye çalışıyoruz bir süredir. Millet İttifakı’nın adayı diyelim ki Cumhurbaşkanı seçildi, Davutoğlu da Dışişleri Bakanı’nın kendi tezlerini savunan biri olmasını istiyor. Kemal Bey, zamanında demediğini bırakmadığı bu tezleri savunan bir Dışişleri Bakanı’nı nasıl kabul edecek?
*İttifaklar ilkeler bazında, bazı ortak hedefler için kurulur, bu gayet normal. Fakat Karamollaoğlu, “Aynen koalisyonlarda olduğu gibi yöneteceğiz” diyor. Koalisyonlarda belirleyici olan, partilerin aldığı oy oranıdır. Burada oy oranı yok, masada oturan genel başkanların halkın vermediği bir gücü kullanma arzusu var. Altılı Masa’daki dört partinin toplam oyu yüzde 10 bile değil sonuçta.
Karamollaoğlu’nun söyledikleri ve masayı konumladığı yer biraz Camelot Kalesi efsanesine benziyor.
Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri var ya, ondan söz ediyorum.
Efsaneye göre Büyücü Merlin’in imal ettiği masada Kral Arthur dâhil 24 sandalyenin sahibi belliydi. Herkese eşit yer ve oy hakkı düşen masadaki boş olan gizemli 25. sandalye Hz. İsa’nın kullandığı söylenen Kutsal Kâse’yi bulacak kişiye ayrılmıştı.
İngiltere’de ne zaman hüküm sürdüğü belli olmayan, milattan önce dönemler ile 6. yüzyıl arasında bir zaman diliminde yaşadığı tahmin edilen birisi Kral Arthur. Bugün Camelot Kalesi nerede belli değil, 12 farklı yer için “Burası olabilir” deniliyor. Efsaneler üzerine bir gelecek kurmak isteniyorsa, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı da bir kayaya gömülmüş sihirli kılıç Excalibur’u oradan çıkarmayı başaran kişi olsun.
Yunanistan ile aramızdaki fark
Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias, olaylı Libya ziyareti sırasında yardım adına koronavirüs aşısı da götürdü.
Çoğu Avrupa ülkesi gibi Yunanistan da son kullanma tarihi yaklaşan aşıları yardım olarak dağıtıyor.
Yunanistan’ın üç küçük koli ithal aşı yardımına karşı, Türkiye Afrika’ya her ay 200 bin doz yerli aşısından yolluyor.
Türkiye’nin arasının bozulduğu ittifaklar, Türkiye yeni diplomasi atağı başlattığında çökme emareleri gösterince, Atina son olarak Mısır Cumhurbaşkanı’nı hain ilan edecek noktaya geldi.
Sadece askeri konularda değil, bilim, yüzölçümü, genç nüfus, diplomatik ağırlık, Yunanistan tüm bu alanlarda geride olmayı kabul edemediği için bu kadar çok sorun yaşıyoruz aslında.
Taşıma öğretim üyesiyle Anadolu’ya bilim gider mi?
YÖK, Anadolu’daki üniversitelerden öğretim üyesi ihtiyaçlarını topladı önce.
Ardından Akademik Hareketlilik Projesi adı altında bir proje başlattı.
Buna göre, İstanbul, Ankara ve İzmir’deki en önemli üniversitelerden bilim insanları en az bir yarıyıl, en çok dört yarıyıl Anadolu’da görev yapacaklar.
Projede öncelik “Gönüllülük” esasına verilmiş ama üniversite yönetimleri diledikleri öğretim üyesini görevlendirme hakkına da sahipler. Bildiğim kadarıyla, İstanbul’dan Burdur ve Bingöl’e ilk görevlendirmeler yapıldı.
Fikir güzel ama üniversite yönetimlerinin keyfi kararlar alarak, eleştiride bulunan öğretim üyelerini sürme olanakları da doğuyor bu uygulamayla.
YÖK’ün bu noktaya çok dikkat etmesi gerekiyor.