'ABD, Türkiye’yi Batı’ya döndürmek için savaşı fırsat olarak görüyor'
Başlıktaki değerlendirme bana değil Yunanistan Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına ait. Ankara'ya karşı duruşu bilinen başkentler Viyana ve Roma'dan gelen övgülerin ardından, Yunan Dışişleri gazetelere bilgi yağdırmaya başladı.
Durum Atina açısından öyle acıklı bir hale gelmiş ki mayıs başında görev süresi dolacağı için Atina'dan ayrılacak olan ABD Büyükelçisi Jeffrey Payat'ın Washington'a döndükten sonra enerjiden sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak atanacağı, Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı, Türkiye düşmanı, Robert Menendez'in de zaten F-16 satışına izin vermeyeceğini yaza yaza anlatıyorlar Türkiye'nin Batı'daki hızlı yükselişini.
Bu ve benzeri züğürt tesellisi cümleleri çıkarınca geriye kalan bilgiler şöyle:
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Noland, 2023 yılında iki ülkede yapılacak seçimlere kadar, Atina-Ankara ilişkilerinde gerginlik istemediklerini Atina ve Rum Kesimi'nde görüştüğü muhataplarına söylemiş.
Üst düzey Yunanlı yetkililer, Rusya-Ukrayna savaşının Batı'da Türkiye ile iş birliğini savunanların argümanını güçlendirdiğini kabul ediyorlarmış.
Rus doğal gazının Avrupa'ya arzını sona erdirmek amacındaki ABD, son altı yılda Ankara ile Moskova arasında gelişen ilişkilere rağmen Ukrayna krizini Türkiye’yi Batı yoluna döndürmek için fırsat olarak görüyormuş. Yunanistan adına bir parantez açayım: Bu paragrafta "Mevcut ABD Yönetimi" ifadesini kullanmışlar. Şimdi adını anmadıkları Biden seçildiği zaman, hayatı boyunca Yunanistan’ı destekledi diye zil takıp oynamadıkları kalmıştı. Yunanistan'ın yeni umudu, Trump'ın Dışişleri Bakanı, Cumhuriyetçilerin adayı olan Pompeo'nun başkan seçilmesi. Pompeo, bir Yunanlı siyasetçiden daha Yunanlı olabilen bir adam sonuçta...
Yunan diplomasisi karın ağrısını anlatırken, Atina-Ankara arasındaki istikşafi görüşmelerden bir sonuç çıkmayacağını da söylemişler. Masaya, ABD kızmasın diye oturduklarının itirafı aslında bu durum.
Dışarıya bunca bilgiyi sızdırırken ülkenin dört bir yanını ABD'ye pazarlamış olmanın suçluluğundan olsa gerek, "Washington, bizi Balkanlar'da kilit ülke olarak görüyor" diye de notu eklemeden edememişler.
Yunan halkı maceraperest politikacılardan ve monarşiden çok çekmiş, onların İzmir'in ardından Trabzon'a çıkarma hayalleri kurmasının bedelini kanıyla ödemiş, 2. Dünya Savaşı'nda Kızılay'ın yardımlarıyla ayakta durmuş bir halktır.
Bu kompleksli Dışişleri kafasından çok daha fazlasını hak ediyorlar aslında.
Marmara’ya mayınları kim bıraktı?
Tam iki hafta önce Özbekistan’da, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Marmara girişindeki serseri mayınlara dair yaptığım konuşmayı yazmış, Ankara bol bol not alıyor, konuyu medya üzerinden değil direkt muhataplarıyla konuşuyor demiştim.
Milli Savunma Bakanı’nın AK Parti MKYK toplantısında, mayınları ABD’nin bıraktığı, amacının da Karadeniz’e NATO’ya bağlı mayın tarama gemilerini sokarak Montrö’yü delmek olduğu haberi yayıldı son iki günde.
Biraz kurcalayınca ortaya şu tablo çıktı:
Milli Savunma Bakanı Akar, MKYK’da, tıpkı Özbekistan’da da söylediği gibi tüm ihtimalleri değerlendirdiklerini, bu kez senaryoları açarak anlatmış.
Bakan Akar’ın genel çalışma tarzı, bir sonucu, başlangıcından itibaren anlatan bir tarz.
Yani böyle bir yargı cümlesi kurduysa, o mayınları Marmara’nın girişine kadar yaklaşarak bırakacak geminin adını, dümen izini, mayınların nereden bulunduğunu, Sahil Güvenlik’ten nasıl kurtulduğunu da bilir ve öyle açıklar. Askerler bazen doğruya, tüm senaryoları toplayıp, sonra yanlış olanları eleyerek ulaşırlar, o yüzden her senaryonun değerlendirilmesi de normal.
Sonuç olarak, şu an mayınları şu ülke bıraktı diye kesinleşmiş bir kanaat yok Ankara’da.
Maliye Bodrum’a, Çeşme’ye lütfen...
Bodrum ve Çeşme’de yazlık kiralık fiyatları uçup gitti, rakamlar euro üzerinden ve yanına yaklaşılmaz şekilde. Maliye Bakanlığı şimdiden Bodrum ve Çeşme’yi mercek altına almalı. Öyle uzun uzadıya uğraşmaya gerek yok, ilan sitelerine bakmak, birkaç emlakçıyı aramak bile yeterli.
Niyet edilirse ciddi bir gelir kaynağına ulaşır Türkiye.
Bu sayede trafik polisleri de asli görevine döner, İstanbul’un dört bir yanında vatandaşa pusu atmaz.
Demokrasinin sakatlandığı yer
Türkiye’de her gün bir parti kuruluyor. Partiler demokrasinin olmazsa olmaz kurumları, kurulsun elbette. Almanya ya da ABD’de de tepki için, dikkat çekmek için kurulmuş partiler var, çok saçma amaçla kurulanlar da. Fakat Türkiye’de yüzde 50 artı bir gerekliliği işi saçma ve demokrasiye uymayan bir noktaya taşıdı.
Halk desteği yüzde 0.5, yüzde 1 bandında dolaşan partiler ittifaklar için kilit parti haline geldiler.
Halk desteği yüzde bir olan bir partinin ittifaklar içerisinde yüzde 3, yüzde 5’lik güce ulaşması doğru değil. Bugün olmazsa da yarın sıkıntı çıkarır bu güç pazarlaması.