Avusturya’da ilköğretime giden toplam öğrenci sayısı 330 bin civarında.
Bu sayı Hollanda’da 200 bin, Finlandiya’da 360 bin, Danimarka’da 472 bin, Norveç’te 438 bin. Katar’da 138 bin.
Türkiye’de ilkokula giden sadece Suriyeli öğrenci sayısı 339 bin.
Nüfusu düşük ülkelerle Türkiye’yi karşılaştırmak aslında doğru bir yöntem değil.
Bu rakamları göç meselesinin doğru rakamlar ama yanlış kıyaslamalarla konuşulabildiğini göstermek için yazdım.
2000 yılında bir grup akademisyen ve gazeteci olarak Brüksel’de, Avrupa Birliği eğitimi aldım.
Eğitimlerde Kopenhag kriterleri gibi yazılı olanları ve yazılı olmayan kural “Hazmetme kapasitesini” öğrendim.
Türkiye’de son dönem çok tartıştığımız, ulusal güvenlik sorunu mu diye düşündüğümüz Suriyeli ve Afgan nüfusun varlığını biraz da Türkiye’nin hazmetme kapasitesi üzerinden konuşmamız lazım.
Düzenli, düzensiz, Türkiye’de şu an 7 milyon kadar yabancı yaşıyor.
Nüfus oranına baktığımızda, öldük, bittik denecek bir durum yok ama daha ciddi bir başka sorunumuz var.
Türkiye gelen insanları entegre edemedi, birçok ilçede küçük Suriye’ler, küçük Afganistan’lar oluştu.
Daha vahimi Kilis’te nüfusun yüzde 74.2’si, Hatay’da yüzde 26.3’ü, Gaziantep’te yüzde 21.6’sı, Şanlıurfa’da yüzde 20.1’i Suriye’den gelenlerden oluşuyor.
Bu toplanma ve nüfus artış hızıyla Kilis bir süre sonra bir başka kültürün, yaşamın, hukukun şehri haline gelir. Burada bir problemimiz var.
İstanbul içindeki dağılım da sorunlu.
Esenyurt’un nüfusu 958 bin bunun 128 bini yani yüzde 13.5’i Suriyeli.
ABD tüm dünyadan ve millerden göç alıyor ama göçmenlerin oranı yüzde 15’i geçmiyor.
Benzer örnek Almanya’da göçmenlerin nüfusa oranı yüzde 12.5
Fatih’in toplam nüfusu 397 bin, Suriyeli göçmen sayısı 81 bin yani yüzde 20.4 gibi bir oran var.
Sadece Suriyeliler değil sektörlerde artık milliyetlerle anılır hale geldi.
Hale gelen kamyonları Afganlar boşaltır, tekstilde Özbek ve Kırgız kadınlar çalışır gibi genellemelerimiz var.
Türkiye’de yabancı düşmanlığı ve ırkçılık Avrupa’dan kat ve kat geride ama işlerin sektör parselleme noktasına gelmesi ileride canımızı sıkabilir.
Farkına varmamız gereken bir başka gerçek Türkiye’deki yabancıların yaş ortalaması.
Tüm Suriyeliler arasında 15-24 yaş aralığı nüfusun yoğunluğu yüzde 20.4.Kayıtlı Suriyelilerin yaş ortalaması 22.4.
Bu da Türkiye’de geçirdiği zaman Suriye’de geçirdiği zamandan daha fazla olan ve ülkesine dönmeyi istemeyecek yüzbinlerce insan demek.
İşte hazmetme kapasitemiz tam olarak burada devreye girmeli. Gelecek 40 yıl bu nüfusu ve bu nüfusun artış hızını taşımamız mümkün olabilir mi, olursa nasıl olur?
Almanya, nüfus artış hızı azaldığı ve bakması gereken emekliler için sosyal güvenlik dengesini kurmak adına yabancı işçi alıyor. Onlardan sağlanan prim gelirleri yaşlıların maaş ve sağlık giderlerini karşılıyor.
Türkiye’deki yabancılar, ucuz ve sigortasız emek olarak görüldüğü için zaten zorlanan sosyal güvenlik sistemi kaçak çalışanlarla birlikte iyice tıkanıyor.
Bu işe bir çözüm bulacaksak hem yabancı sömürüsünün önüne geçmek hem de sosyal güvenlik deliğini az da olsa kapatmak adına kaçak çalışmayla mücadele etmeliyiz.
Gelelim zurnanın zırt dediği yere...
İç barışı korumak adına yapılması gerekenlerden birisi de Suriyelilere dair doğru iletişim yapmak.
Suriyeliler hastanelerde öncelikli hasta değil, vergi ödüyorlar, devlet üniversitelerine sınavsız girebildikleri doğru değil, elektrik-telefon faturalarını ödemek zorundalar, ilk ve orta öğretimde diledikleri okula kayıt yaptıramıyorlar.
Fakat sokak bunun tam aksini biliyor ve bu yüzden de öfkeleniyor.
Devletin ülkesine gelen yabancılara sağladığı ve sağlamadığı kolaylıkları anlatması, kendi vatandaşıyla sağlıklı bir iletişim kurması gerekiyor ki, işte bu kesinlikle yapılmıyor.
Göçmen, sığınmacı, hukuki adı ne olursa olsun, bu sadece ekonomi üzerinden konuşulamaz.
Bu ülke insanına doğru bilgiyi aktarmak, kendi ülkesinde ikinci sınıf vatandaş olmadığının altını çizmek gerek...