Dünya gözü Bu sorunlardan biri çevre sorunu ile küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunu. Küresel kapitalizmin beşiği sayılabilecek olan ABD'deki tüketim normlarının küresel boyutta hedef alındığını ve küresel ekonominin bu hedefe yöneldiğini varsaydığımız anda bunun, üzerinde yaşadığımız yerkürenin ve çevresindeki ortamın taşıma kapasitesini zorlayacağını ve belki de büyük felaketlere yol açacağını da hesaba katmak zorundayız. Küresel kapitalizmin dünyanın dört bir yanındaki milyarlarca insanı küresel üretim sürecinin içine çekerek ve piyasa ekonomisinin bir unsuru haline getirerek muazzam bir ekonomik atılıma olarak verdiği yadsınmaz bir gerçek. Ancak küresel kapitalizmin bizi, kendi mantığı içinde çözemeyeceği dev sorunlarla karşı karşıya getirdiği de bir gerçek. Küresel kapitalizmin yarattığı diğer büyük sorun ise ekonomik ve toplumsal eşitsizlikleri çarpıcı biçimde artırmış olması. Küresel boyutta iş yapıp dolar milyoneri hatta milyarderi olmayı başaran kişilerin sayısı ve yaygınlığı artıyor. Grafikte de görüldüğü gibi 2002 - 2007 döneminde en yüksek oranlı artış Çinli dolar milyonerlerinin sayısında olmuş ve bunların sayısı 628 bini bulmuş. ABD'de 2 milyon 193 bin, Batı
Dünya gözü Farklı ülke gruplarının son 15 - 20 yıldaki ekonomik büyüme performansını inceleyen Rodrik, sanayi politikasına önem veren ülkelerin daha başarılı olduğunu saptamış. Büyüme oranını kalıcı biçimde yükseltmek isteyen ülkelerin bunu dikkate alması gerektiğini belirten Rodrik'e göre sanayileşme politikasına önem veren ülkelerde: Sanayide gerekli olan yapısal değişikliği gerçekleştirme şansı artıyorKaynakların daha verimli sektörlere yönlendirilmesi sağlanıyorKüresel rekabette başarılı olacak firmaların oluşması özendirilmiş oluyorYaşama şansı olmayan firmaların tasfiyesi kolaylaşıyor Türkiye'de ekonomi denince akla hemen kur ve faiz geldiği için, Harvard Üniversitesi'nde ders veren iktisatçımız Dani Rodrik'in İstanbul'da yaptığı önemli konuşmanın ana teması yeterince vurgulanmadı medyada, kur politikasıyla ilgili sözleri yansıdı manşetlere. Oysa sanayi politikasının önemini vurgulayan tezleriyle uluslararası alanda haklı bir üne kavuşan Rodrik'in Türkiye için yaptığı öneri de özünde sanayi politikası ile ilgiliydi. Rodrik, TÜSİAD - Koç Üniversitesi Ekonomik Araştırmalar Forumu'nun düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmada, sanayi politikasının ancak devlet - özel sektör
Dünya gözü Dünya Bankası'nın yeni araştırmasına göre dünya ekonomisinin toplam büyüklüğü 2005 yılında cari kurlarla 44 trilyon 306 milyar dolara, SGP hesaplamasıyla da 54 trilyon 980 milyar dolara erişti. Daha gerçekçi bir karşılaştırma olanağı sağlayan SGP ile hesaplanan yeni verilere göre Çin, ABD'den sonra dünyanın en büyük 2'nci ekonomisi, Hindistan ise 5'inci sırada yer alıyor. 2005 yılında dünyada üretilen toplam değerin % 22.5'i ABD'de, %9.7'si Çin'de, % 4.3'ü Hindistan'da, % 1'i de Türkiye'de üretildi.Dünya Bankası'nın araştırması 146 ülkedeki fiyat düzeyleri ile bireysel tüketim ve kamusal tüketimi karşılaştıran verileri de içeriyor. Reel bazda hesaplanan verilere göre dünyadaki bireysel tüketimin % 25.4'ü ABD'de, % 45.3'ü de diğer OECD ülkelerinde gerçekleşiyor, Çin'in payı ise % 6.1'de kalıyor. Kişi başına 5,715 dolarlık bireysel tüketim harcaması yapan Türkiye'nin küresel bireysel tüketimdeki pay ise % 1.1. Dünya Bankası'nın 146 ülkeyi kapsayan Uluslararası Karşılaştırma Programı araştırmasının ilk sonuçlarına göre Türkiye'nin SGP ile hesaplanmış Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) rakamı 2005 yılında 561.1 milyar dolar olarak gerçekleşti ve bu rakam Türkiye'yi dünya
Dünya gözü TÜSİAD Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ da Ankara'daki Yüksek İstişare Konseyi toplantısını açarken yaptığı konuşmada, "Son açıklanan enflasyon ve büyüme rakamları ekonomimizin rehavete hiç tahammülü olmadığını bir kez daha net biçimde gösterdi", demiş.Özel sektörün önde gelen sözcüleri bu "rehavet" temasını vurgulamaya kararlı görünüyor.Son haftalarda farklı toplantılarda, Nazım Ekren, Mehmet Şimşek ve Zafer Çağlayan'ı da dinleme fırsatını buldum. Ekonomi yönetiminin önde gelen isimleri, hükümetin rehavete kapıldığını kesinlikle kabul etmiyor. Onlar olumsuz gelişmeleri başka faktörlere bağlayarak sıkıntıların geçici olduğunu belirtiyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB bünyesinde oluşturulan TEPAV'ın Dünya Bankası ile birlikte hazırladığı "Türkiye Yatırım Ortamı Değerlendirmesi" raporunun açıklandığı toplantıya video - konferansla bağlandı ve yaptığı konuşmada hükümeti eleştirdi. Ekonominin büyüme hızındaki düşüşe değinen TOBB Başkanı, "Bizce bunun temel nedeni, reform sürecinin devamında içine girdiğimiz rehavet ve atalettir", dedi. Türkiye 2007'nin ilk yedi ayında hayli çalkantılı bir seçim süreci yaşadı. Ağustostan itibaren
Dünya gözü Küresel ekonomideki deprem piyasaları sarsıyor Evet dünya ekonomisinde kıtasal bir kayma yaşanıyor; dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Batı'dan Doğu'ya, ABD ve Avrupa'dan Asya'ya doğru kayıyor. Gelişmiş zengin ülkelerin küresel ekonomideki ağırlığı azalırken "Yükselen Pazarlar" diye anılan ülkelerin ağırlığı artıyor. Dünya finans piyasalarında yaşanmakta olan sıra dışı gelişmeleri hâlâ daha önceki dalgalanmalarla karşılaştırıp "dalga" benzetmesini kullanmaya devam edenler var. Oysa yaşanmakta olan olay dalga boyutunu çok aşıyor. Öyle kıyıdaki birkaç balıkçı teknesinin batmasıyla atlatılacak bir dalgalanmayla değil, dev gemileri bile batırabilecek bir olayla karşı karşıyayız. Citibank ve Merrill Lynch gibi devleri sarsan bu olaya tsunami demek daha doğru; çünkü finans piyasalarında yaşanmakta olanlar aslında dünya ekonomisinde yaşanmakta olan büyük depremin sonucu. Grafikte de görüldüğü gibi, yalnızca 4 Yükselen Pazar ülkesinin küresel ekonominin büyümesine yaptığı katkı 2007 yılında % 50'yi geçmiş durumda. Dünya ekonomisinin lokomotifi artık ABD değil Çin. Bunun yanı sıra, Yükselen Pazarların yükselen ağırlığını gösteren başka göstergeler de var. The Economist
Dünya gözü Kongreyi izlemekte olan oto yan sanayimizin önde gelen isimlerinden biri AR-GE teşviklerinin amacına ulaşmadığını söyleyince yanında oturmakta olan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın bir yetkilisi ona şöyle cevap vermiş: "İş adamlarımız da altlarında lüks ciplerle dolaşacaklarına AR-GE'ye daha fazla kaynak ayırsın." Özel sektörün AR-GE harcamalarını artırması yalnızca kaynak ayırma sorunu olsaydı bakanlık yetkilisi haklı olabilirdi belki ama sorun o kadar basit değil galiba. OECD bir ülkenin inovasyon kapasitesini geliştirmesi için öncelikle başrolün devlete düştüğünü ve hükümetlerin tutarlı bir inovasyon politikası olması gerektiğini vurguluyor. Bu bağlamda sanayi - üniversite işbirliğinin sağlanması da önem taşıyor. İstanbul Sanayi Odası'nca organize edilen 6. Sanayi Kongresi'nin ana teması "Sürdürülebilir Rekabet Gücü için Teknoloji ve İnovasyon"du. Ray Hammond ve Soumitra Dutta gibi dünyada isim yapmış konuşmacıların da katıldığı oturumlarda teknoloji ve inovasyonun ekonomik kalkınmadaki önemi tartışıldı. OECD Bilim, Teknoloji ve Sanayi Direktörlüğü Başkan Yardımcısı John Dryden de Kongre'de yaptığı konuşmada AR-GE (Araştırma-Geliştirme) harcamalarının önemini
Dünya gözü Türkiye'nin 2001 krizinin şokunu yaşadığı ortamda geliştirilen Forum İstanbul projesi, sınırlı olanaklarla kapsamlı toplantılar düzenleme uzmanı haline gelen Şeref Özgencil'in Finans Dünyası dergisi çevresinde bir araya getirdiği, yönetici, bankacı ve ekonomistlerden oluşan grubun katkılarıyla hayata geçirildi. Forum İstanbul uluslararası toplantı niteliğini kazandı. Yarın sabah İstanbul Swissotel'de başlayacak olan bu yılki toplantıya da Türkiye'den ve dünyadan önemli isimler katılacak. Dünyada, Avrupa'da, Asya'da çok önemli gelişmeler yaşanıyor, aklını kullanabilen toplumlar küresel dönüşüme uyum sağlayarak geleceklerini güvenceye almak için çaba harcıyor, gelecek senaryoları üzerine kafa yoruyor. Forum İstanbul toplantıları da altı yıl önce, cumhuriyetin 100. yılı olan 2023 için Türkiye'nin hedeflerini belirlemek ve bu hedefe varmak için izlenecek yol haritasını çizmek amacıyla başlatıldı. Ancak bu yıl Forum'u düzenleyenlerin kafasını kurcalayan bir soru var: Türkiye'nin günlük politikaya fena halde kilitlendiği ortamda 2023 yılının hedeflerini konuşmak ne kadar ilgi çekecek acaba? Bu yılki toplantıda tartışılacak başlıklara bakıyorum: Küresel ekonomideki dönüşüm
Dünya gözü Neyse konumuz benim bu düşüncelerim değil, Ferrari'nin bu kez Formula 1 pisti dışında, çok farklı bir alanda Avrupa şampiyonu olması. Great Place to Work Institute adlı enstitünün Avrupa çapında gerçekleştirdiği geniş kapsamlı araştırmanın sonuçları Financial Times gazetesinde açıklandı ve Ferrari, "İnsanların en çok çalışmak istediği firma" unvanını kazandı. Ferrari'nin 2675 elemanı da Avrupa'nın en şanslı çalışanları olarak dikkatleri üzerine çekti. Ferrari'nin çalışanlarına en ideal çalışma ortamını ve koşullarını yaratma çabası, Formula 1 meraklılarının yakından tanıdığı şirketin Luca di Montezemolo'nun 1999'da ortaya attığı "Formula Uomo" projesiyle başlamış. "Uomo" sözcüğü İtalyancada "insan" anlamına geliyor ve 1 rakamın karşılığı olan "uno" sözcüğünü çağrıştırarak, Ferrari'nin insan odaklı yönetim anlayışına yönelişini vurguluyor.Ferrari'nin yalnızca Formula 1'de değil, insanlara en iyi çalışma ortamını yaratma yarışında da şampiyonluğunu hedefleyen "Formula Uomo" projesi üç başlık altında toplanan uygulamaları içeriyor. Bunlar (1) İşyeri çalışma ortamının ve koşullarının ideal hale getirilmesi, (2) Personelin eğitimine ve uluslararası normlara uygun biçimde