Minimalizmi ve fonksiyonelliği belki de en kusursuz işlemesiyle kendini tüm dünyaya kabul ettiren bir isim Hüseyin Çağlayan. 2012 yılında tüm zamanların en ilham verici 100 moda ikonu listesinde de yer alan; tüm dünyanın bildiği ismiyle Chalayan’ın, Karaca’yla yaptığı iş birliği nihayet görücüye çıktı. Pandemi nedeniyle uzayan sürecin kutlaması bir başka dünya markamız Fatih Tutak’ın Turk restoranında yapıldı. Çağlayan’ın minimalist tarzındaki en belirgin dokunuş farklı parçaların bir lego gibi iç içe girmesiydi.
Bu harika koleksiyon için uzun uğraşlar verdiklerini belirten Karaca Grup Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Karaca, “Pandemi koşulları nedeniyle uzun uğraşlar bizi birbirimize daha fazla yakınlaştırdı, aile olduk, harika bir iş çıkardık” dedi. Bu iş birliğine Türk tasarımcının Türk markasıyla iş birliği gözüyle bakmak büyük resmi görmemek olur. Merkeziyetsiz yeni dünyada global bir iş birliği her alanda iki markaya da büyük güç katacaktır…
HAYATLARA
Homer’in Iliad’ındaki hırslar mı Odysseus’un dönüş yolculuğundaki zorlukları mı? Mitolojinin o masalımsı anlatımı günümüzde dahi ilham verici değil mi? Ege’nin mitolojik ruhundan çağdaş sanatla buluşturan harika bir sergi var Alaçatı’da! ‘Aegeus’ adında Türk ve yabancı sanatçıların Ege’nin renkleri ve mitleri etrafında kurgulanmış işlerini bir araya getiren serginin küratörlüğünü Ayşe Pınar Akalın üstleniyor.
Alaçatı Warehouse’un farklı mimari yapısının ihtişamından bahçeye doğru yönelirken Jake Micheal Singer’in eseri size kanatlarını çırpıyor. 3 metre 60 cm.’lik eser bölgenin rüzgarına ithafen ‘When the Wind murmured’ ismini almış. Paslanmaz çelik çubuklardan yapılmış dev soyut heykelde kullandığı teknik sanatçının kendi imzası.
Singer’ın bir diğer eseri dengeyi sembolize eden elektrik mavisi renginde yorumlanan bir kuş. Sanatçı kendi eserlerini anlatmak için Alaçatı’da olmasını fırsat bilip Türkiye hakkında da konuştuk.
Bir dönem dünyada marka olmuş büyük restoranların mezarlığı olarak anılan İstanbul’da bu algıyı kalıcı yıkan markaların başında gelir Spago İstanbul. Başarıdaki birçok faktörün başındaysa markanın kurucusu Wolfgang Puck ve operasyon ortağı Alex Resnik’in sıklıkla Türkiye’de olması. Pandemi döneminde de bu değişmedi. Oscarların değişmez şefi Wolfgang Puck geçtiğimiz hafta menüyü yenilemek için İstanbul’daydı...
Disney’in kendisine yaptığı belgeselin yayınlandığı tarihin üstüne Wolfgang Puck ile rastlaşmamız sohbetimizi farklı bir heyecana taşıdı. Bu arada İstabul’a Spago dışında bir marka getirmek içinde oldukça heyecanlı. Santa Monica’lı uzakdoğu restoranı Chinois için yer baktığını ve Bebek civarında yer baktığını Türk müdavimlerine bizim aracılığımızla müjdeledi.
Pandemi bitiminde restoranların eski haline döneceğine emin olduğunu söyleyen Puck, şimdi bile normale göre yüzde 20 dolu olduklarını belirtiyor. Singapur dışında, İstanbul’un da dahil olduğu tüm Wolfgang Puck restoranları pandemi
Geçtiğimiz hafta hepimiz çaresizce ‘ne yapsak’ ‘kime nasıl destek olsak’ diyerekten dertlendik çıkan yangınlara. Kimisi yapılan yardımları yayarak, kimisi de öfkesini kusacak yer arayarak sosyal medyalarıyla vicdanlarını rahatlattılar. Tepkilerini sanat üzerinden anlatmayı başaran birçok dijital çalışma da milyonlar izlendi...
Sanatın güncel olaylara dışa vurumu, bir nebze ruha iyi gelse de bunu çok daha ileri taşıdı Türk sanatçılar. Muhtemelen siz de rastlamışsınızdır ‘Art in Action’ paylaşımlarına. Hassas ruhlara sahip, akıllı bir şekilde hızlıca birleşerek kolektif bir bilinçle yardım derneklerine yardım edeceklerine fark eden sanatçılar AIA dedikleri çatı altında eserlerini açık arttırmayla satışa çıkardılar.
Hepsi tanınmış isimler
Bu yapının ‘0’ noktasında kimler mi var? Geometrik tasarımlarıyla Rihanna, Hailey Baldwin gibi isimlerin dövmecisi olan Okan Uçkun, Hercules’i dünyada feneomenleştiren çağdaş sanatçı Emre Yusufi, dijital heykel kavramının dünyadaki en önemli
Çağımızın en büyük sorunu belki de ‘rakamlarla’ konuşma! Yanan dönüm/hektar, dikilen adet fidan; şu sayıda can kaybı! Duyarlılığımızın altında bile duyarsızlaştıran sayılarla anlatım var. Sahadakinin kaybı değil; onun için üzüntüyle kendini tanımlayanların, klavyesinin başından alkış toplayanların dünyasından çıkamıyoruz.
Gerçekten yas havası var hepimizde. Yüzümüz gülmüyor, her sohbette kızgınlıklar “Neden?” diyerek haykırışlar! Yanan sadece ormanlarımız değil! Anılarımız, hatıralarımız; geleceğe bırakacağımız mirasımız yanıyor, biz de canlı yayında izliyoruz! Bitki örtüsünün kendisini yenileyeceğine dair bilgilerle, yerine dikilmesi planlanan fidan bağışlarıyla kendimizi bir nebze avutmaya çalışıyoruz.
Hastalıklı bakış açısı
Aslında bu bile hastalıklı bir bakış açısı değil mi? İnsanlığın en büyük bencilliği, tüm evrenin kendisi için yaratıldığını düşünmesi. Çevreyi mahvederkenki hoyratlığa karşı savaşanların aktivistliği dahi bu bencillikten uzak değil.
Dünyanın akciğerleri yok
Tekrar yükselen vaka sayılarıyla “Hiç bitmeyecek mi acaba?” dedirten pandemi belasının gölgesinde çok daha büyük bir sorun bizi dönülemez noktaya getiriyor! Küresel ısınmada sınır kabul edilen ortalama 1.5 derecelik sıcaklık artışına adım adım geliyoruz. Hükümetler arası iklim değişikliği panelinden sızan raporlar açıkça “Yeni dünyaya hazır olun” diyor. Alınacak önlemler muhtemelen sadece süreci yavaşlatabilecek.
Hollywood filmlerinde gördüğümüz o apokaliptik sahneleri gerçek dünyada görmeye çok yakınız. Bu yılki kuraklıktan da görüleceği gibi en büyük zararı tarımda göreceğiz! Bunu artan fiyatlar ve çiftçi istihdam problemi olarak ekonomistlerden dinlesek de gelecekte beslenme sorununa doğru hızla gidiyoruz. Herkes petrol kuyuları çevresinde dönen savaşları konuşurken temiz su çevresinde gerçekleşmesi muhtemel anlaşmazlıklar da pek uzakta değil...
Çevreyle ilgili konular tartışılırken bunu aktivist, sosyal hareket olarak görmek artık çok komik.
Bodrum, sadece bayramda değil; uzun zamandır kapasitesinin üzerinde insan ağırlıyor. Pansiyondan hallice otellerin dahi ateş pahası fiyatlarına rağmen tam kapasite dolmuş durumda. Pandemi psikolojisinden çıkışın etkisi büyük olsada Halikarnaslı Balıkçı’nın Bodrum’a girişinde yazan dörtlüğünde belirttiği gibi Bodrum hep akıllarda kalıp, tekrar gelme isteği uyandıracak bir enerjiye sahip. Halikarnaslı Balıkçı’nın bahsettiği Bodrum’la son 20 yılın popüler Bodrum’u arasında büyük fark var tabii. Artık Bodrum’un popüler yüzünü o yokuşun başı değil; yokuşa çıkmadan dönülen Yalıkavak-Türkbükü sapağı temsil ediyor.
Bodrum’a çok eski yıllardan bu yana gelenler için o enerjiyi aldıkları yer hâlâ yarımadanın güneyidir. Son dönemde birçok lüks otel konsepti ilgisini bu bölgeye kaydırmış durumda. Dünyaca ünlü otel grubu Radisson da en üst segmenti ‘Collection’ın dünyada 31’inci, Türkiye’de de ilk şubesini burada; ikonik Aspat
O meşhur Conde Nast’ın ‘Türk Rivierası’ tanımlamasının ilham kaynağı Türkbükü popülerliğini birkaç yıldır Yalıkavak’a kaptırmış durumda. Rafine tatilcilerin sosyalleştiği Cafeinn, Fidele, Ship a Hoy gibi markalar maalesef ki tarih oldu. Peki yeni Türkbükü eski popülerliğine dönebilecek mi? Ya da kendini yenileyen klasik demek daha mı doğru olacak?
Köprünün köy tarafında yerel klasikler olsada ‘Riviera’ tanımlamasını köprünün diğer tarafı yaşatıyor. Klasiği yaşatma konusunda söze Divan Bodrum, gelenekçilere göre Divan Palmira’dan başlamak yanlış olmaz. Marka, pandemiyle birlikte değişen turizm gereksinimlerine sadece oda olarak değil deneyimsel olarak da ‘renöve’ şekilde girdi sezona. Önümüzdeki beş yılın kodlarında en üst sırada olan ‘Well-being’ ihtiyacına menülerindeki sağlıklı lezzetler ve deneyimsel aktivitelerle cevap vermeye hazırlanıyor.
Bu yeni duruşta Divan Grubu Genel Müdürü Murat Tomruk’un yeme-içmeye olan tutkusu otel menülerine harika