Tekrar yükselen vaka sayılarıyla “Hiç bitmeyecek mi acaba?” dedirten pandemi belasının gölgesinde çok daha büyük bir sorun bizi dönülemez noktaya getiriyor! Küresel ısınmada sınır kabul edilen ortalama 1.5 derecelik sıcaklık artışına adım adım geliyoruz. Hükümetler arası iklim değişikliği panelinden sızan raporlar açıkça “Yeni dünyaya hazır olun” diyor. Alınacak önlemler muhtemelen sadece süreci yavaşlatabilecek.
Hollywood filmlerinde gördüğümüz o apokaliptik sahneleri gerçek dünyada görmeye çok yakınız. Bu yılki kuraklıktan da görüleceği gibi en büyük zararı tarımda göreceğiz! Bunu artan fiyatlar ve çiftçi istihdam problemi olarak ekonomistlerden dinlesek de gelecekte beslenme sorununa doğru hızla gidiyoruz. Herkes petrol kuyuları çevresinde dönen savaşları konuşurken temiz su çevresinde gerçekleşmesi muhtemel anlaşmazlıklar da pek uzakta değil...
Çevreyle ilgili konular tartışılırken bunu aktivist, sosyal hareket olarak görmek artık çok komik. Yiyecek yemek, içecek su derken yaşayacağımız şehirlerinde yok olma ihtimali hiç az. Denize yakın çoğu şehir, Hollanda gibi su seviyesindeki ülkeler yükselen sulara ne kadar direnebilecek!
Savaştan kaçan mülteciler olduğu gibi iklim değişikliğiyle besine, suya göç eden topluluklar göreceğiz. Suriyeli, Afgan derken belki o göçmenleri istemeyen Hollandalı, Danimarkalılar ülkelerinin coğrafi durumundan sebep yakın gelecekte göçmen olma durumuna düşecekler!
Sorunun kendisinden büyük ‘karşıtlık’
Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın “Mültecilerden 10 kat fazla fatura alacağım” çıkışı, sosyal medyada büyük destek gördü. Evet, mülteciler Türkiye’nin en büyük iç problemi olacak gibi görünüyor. Bu problemi daha fazla büyütecek bir durum varsa o da bu tip popülist çıkışlarla körüklenecek mülteci karşıtlığı.
Savaştan kaçan bu insanlara kucak açarak Türkiye insani görevini fazlasıyla yaptı. İyi ihtimalde bile gelenler çoğunun dönmeyeceği gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekiyor. Tabii ki bu konuda geçmişe yönelik farklı fikirler, haklı eleştiriler olacak. Kimsenin de “İyi ki geldiler, bizimle yaşıyorlar” dediğini de sanmıyorum. Onları dışladıkça, sistemden attıkça yaşadıkları gettodan hepimizin güvenliğini tehdit edecek yapılar kurabilir; içinde olabilirler. Bunun en büyük sınavını Paris geçmişte verdi. O üstün Fransız dışlayan politikalarıyla Afrika’dan gelen sığınmacıları şehrin dışında gettolara sıkıştırdı. Dünya Paris’in romantikliğini konuşurken, siz orada kolunuzdaki çanta, cebinizdeki cüzdanı koruyamayacak kadar suç kol gezer!
Beach’ler mağdur mu?
Pandemide kapalı kalan yeme-içme sektörü nedeniye restoranların mağduriyeti kolay kolay giderileceğe benzemiyor. Satın alma maliyetleri, kira derken aslında artan fiyatlar şikayet edilecek seviyede değil. Aslına bakarsanız sosyal çok konuşulan yüksek hesapların olduğu adisyonların çoğu Bodrum ve Çeşme beach’lerinden paylaşılıyor. Burada fiyat artışlarını pandemiyle bağdaştırmak bence restoranlara ayıp. Kapalı kalan günlere baktığınızda yazlık işletmeler bundan etkilenmediği gibi kısıtlama patlaması sonrası duyulan sosyal ihtiyaç talebi arttırdı. Ofis dışı hayatın normalleşmesiyle kısa sezon kavramı da tarih oldu diyebiliriz.