Tüm dünyada açılma haberleri peş peşe geliyor. ‘Evde Kal’ dönemi tam dillendirilmese de ‘Dışarı çık ama temkini elden bırakma’ dönemine evriliyor. Pandemi uzmanları ve sağlıkçılar bu konuda kesin çizgilerle kuralların esnetilmemesini savunsalar da, dünya ekonomisi tüketim için ‘Dışarı Çık’ hareketine başlamayı kolluyor. Olaya yüzeysel bakarsanız durumu sağlığımızı riske atma uğruna yapılan kapitalizm dayatması olarak görebilirsiniz. Peki sağlık gerçekten tam anlamıyla sağlık mıdır? Güçlü bağışıklık sistemi için, iyi beslenmek kadar önemli değil midir ‘stres ve kaygı’ unsurları? Evet; kapitalizm dayatması gibi gelebilir ama dünya, yeni normalinde sağlık ve ekonominin kesişen yerlerini arıyor. Pandemi sürecini iyi yöneten ülkelerden biri olduğumuz gerçek. Sağlık sistemiyle birlikte salgının Türkiye’ye geç gelmesi diğer ülkelerin yaşadığı olumlu/olumsuz denemeleri görmemizi sağladı. Bu açılma sürecinde de yine aynı avantaja sahibiz. Restoranlar, parklar
İki ay boyunca mesleki ‘duayenlerin’ gelecek güzellemelerini okuduk/dinledik çeşitli mecralarda... Kitaplıklarını fon yapıp, okuma gözlükleriyle sektörlerinin kâhinliğini yaptılar. Çoğu eski Unkapanı Plakçılar Çarşısı geleneğinden gelen bu isimler, bugünün gerçekliğini kavrayamamışken çizdikleri gelecek nasıl?
Müzik dünyasının devrimi Napster’la başlamıştı. Sonrasında Facebook’un da kuruluşunu fonlayan Sean Parker, ‘albüm satış’ kafasını bitirip tüm müzik sektörünü kendine uydurmaya, bugünlerdeki stream dünyasına geçişi hazırladı. Eskiden bir albüm için 2-3 yıl beklenir, klibi çekilen şarkının modası 6 ay geçmezken şimdi bu süre bırakın ayı, günlere inmiş durumda. Z kuşağının hızlı tüketimi karşısında müzik dünyasında ikinci bir devrim çok yakın. Z kuşağının müzikte sürükleyen iki unsur; rap ve dans! Sosyal medyada verilen o ‘genç kızların sevgilisi’ isimleri yine X ve Y kuşağı yoğunlukta izliyor. Bu kuşağın en sevdiği şey
Sınırlı ya da kontrollü karantinadan çıkma, bir nevi ‘açılma’ hazırlığında dünya. Bu geçişin nasıl olacağı konusunda herkes fikir sahibi. Bizim gibi kısmi kapanan ekonomilerde bu geçiş nispeten daha kolay olsa da sosyalliğimizin bize dönmesi sancılı olacak. Bir ayrılık şarkısı hüznünde olsa da Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’nın söylediği gibi “Eskisi kadar yakın olamayız.”
50 gündür eve kapanmış güruhun en büyük özlemi açık havada bir kahve içmek! Peki bu kahve size nasıl gelecek? Hazırlanışı, servis edilişine kadar güven nasıl sağlanacak? Oturduğumuz masa hijyenik mi? Ya iki metre mesafedeki yan masa? Hiçbirimiz 50 gün önceki kendimiz değiliz. Obsesif kompulsif bozukluk olarak teşhis edilecek birçok belirti artık hayatımızın bir parçası. Bu durumda biz o kafelere gidecek miyiz? Evet! Hem de eskisinden de çok...
Hijyen değil adaptasyon
Neden mi? Çünkü bu hijyen probleminin sadece misafirin değil; çalışanın da sorunu olduğu için. Bakanlıklar, yerel yönetimler ne kadar
Virüsün bizi izole ettiği şu dönemde, her gün dinliyoruz ballandıra ballandıra anlatılan futüristik sektör değişimlerini... Kendi hayatına sıkışmış insanlık, ruhun dışa vurumu olarak sanat ve müzik anlamında bir dönüşüm yaşıyor mu? Belki de dijital, sanatın gerçek hissini yok ediyor! Online açılan müzelerde yapılan gezintilerde o değerli eserleri ‘değerli’ görebiliyor musunuz? Ya da tişörtüyle size evinden konser veren şarkıcının performansını?
Dijital sanat eseri, belki de sanat dünyasının en büyük tartışma alanı. Okul yıllarımızda geleneksel sanat tarihini savunan eğitmenlerimizin etkisiyle ben de dijitalin karşı cephesinde oldum sürekli... Hangi LED ekran Henri Matisse’in canlı renklerini verebilir ya da silikon kinetik heykeller 500 yıl önceki Michelangelo’nun mermer işleme hissini yaşatabilir mi?
Dijital sanat işlerinin, klasikçilere rağmen hızla konumlanacağının herkes farkında... Sanat dönüşecekse, Yoko Ono’nun kıl üzerine eserleriyle ya da banda yapışmış bir muzla olmayacaktı bu!
VAN GOGH STİLİNİ BİLGİSAYARA
Sosyolog ve psikologlar dahi yorumlarını yuvarlak yapıyor. 1920’li yıllarda da pandemi yaşanmıştı ama ‘küresel insanlık’ ilk kez yaşıyor böyle bir karantinayı... Uzmanlar yüzeysel kalmayı tercih edince, öldü sanılan ‘yaşam koçluğu’ tekrar hortladı! Karantinaya yalnız mı yakalandın? Hazır uzmanlar sahayı boş bırakmış, sosyal medya sıkıntıdan her türlü etkileşim yayan insanlarla doluyken kaçırma bu ‘guru’ fırsatını! Öyle ya da böyle 2-3 ay var önünde... Neden sen de Robin Sharma, Tony Robbins ya da en kötü Metin Hara olmayasın?
Yaşam koçu nasıl olunur?
21 gün alışma, üç gün unutma, 16 saat aç kalma gibi kişisel gelişim aldatmacılarını uygulamanız için çok erken! Önce kendiniz mükemmel insan figürü olmalısınız. Kahveyle başladığınız günleri zencefil veya kerevizli içeceklere döndürmeniz iyi bir başlangıç sayılabilir. Sabah atın yoga matınızı pencerenin önüne! Açın SPA müziklerini ve esneyin, bedensel berraklık mesajı çok önemli.
Her ölüm erkendir; hele ki senin bu dünyada olmana sebep kişi gidince! Annemsiz geçen sekizinci gün… Dostlarınla kafanı dağıtamadığın, hatıralarını canlandıracak yerlere gidemediğin, geride kalanlarla sarılamadığın sekiz gün! Annem, pozitifliğiyle üç yıldan fazla süre, bir kere bile şikayet etmeden bu illeti alt edeceğinin ümidini vermişti hep bize... Adı üstünde kötü hastalık... Midesine yaptığı etki nedeniyle girdiği ameliyatta yenik düştü! Bu dönem ölüm her zamankinden daha zor belki de! Virüs çevrene bulaşmasa da onun kurallarıyla mücadele etmek zorunda kalıyorsun. Anneni ameliyata uğurladıktan sonra yoğun bakıma giremiyor, vedalaşmanı morgda yapıyorsun. En acısıysa geride kaldığın kardeşine, babana sarılamamak! Herkesin yüzünde maske, gözleri kıpkırmızı ve yaşlı... O sarılma içgüdünü babanı, kendini korumak adına zincirliyorsun. Sevenleri ona son vedasını sosyal mesafeden yapıyor... Onun çok sevdiği evinde taziye kabul etmekten kaçınıyoruz. O an anlıyorum ki; dokunmak ve sarılmak bu dünyadaki en
Bizim neslin gördüğü en büyük izolasyonun içerisindeyiz belki de! Şimdilik sorumluluk bilinciyle ‘evde kalıyoruz. Belki de süreç sınırlama ya da yasaklarla sandığımızdan da uzun sürecek. Neticede bir gün insanlık bu sorunu da aşıp, eski günlerine dönecek. Peki normale döneceğimiz o günlerde sosyalliğimiz kaldığı yerden devam edecek mi? Hiç sanmıyorum!
Bu süreçte sağlığımızla verdiğimiz sınav kadar, kalıcı psikolojik etkilerden de geçiyoruz. Şiddeti değişken olsa da hepimizde bu dönemin yaptığı etki ve alışkanlıkların olacağı aşikâr! Kişisel hijyen önlemleriyle zaten sosyal izolasyona bir şekilde devam etmiş olacağız. Alıştığımız popüler mekanların belki de hepsi ya revize ya da tarih olacak!
Alışkanlıklar sabit kalıyor
2010’larda Türk tipi sosyallik sokaklarda olurdu. Cadde üzerinde masalardan geçen arabaları, insanları görüp/görülebileceğiniz mekanlar çok popülerdi. 2015’teki üzücü terör olaylarından sonra sosyallik çatılara çıktı. Eskide otel içi ya da
Bizim neslin gördüğü en büyük izolasyonun içerisindeyiz belki de! Şimdilik sorumluluk bilinciyle ‘evde kalıyoruz. Belki de süreç sınırlama ya da yasaklarla sandığımızdan da uzun sürecek. Neticede bir gün insanlık bu sorunu da aşıp, eski günlerine dönecek. Peki normale döneceğimiz o günlerde sosyalliğimiz kaldığı yerden devam edecek mi? Hiç sanmıyorum!
Bu süreçte sağlığımızla verdiğimiz sınav kadar, kalıcı psikolojik etkilerden de geçiyoruz. Şiddeti değişken olsa da hepimizde bu dönemin yaptığı etki ve alışkanlıkların olacağı aşikâr! Kişisel hijyen önlemleriyle zaten sosyal izolasyona bir şekilde devam etmiş olacağız. Alıştığımız popüler mekanların belki de hepsi ya revize ya da tarih olacak!
Alışkanlıklar sabit kalıyor
2010’larda Türk tipi sosyallik sokaklarda olurdu. Cadde üzerinde masalardan geçen arabaları, insanları görüp/görülebileceğiniz mekanlar çok popülerdi. 2015’teki üzücü terör olaylarından sonra sosyallik çatılara çıktı. Eskide otel içi ya da