30 Ekim Cuma günü 14.51’de İzmir’de meydana gelen deprem sırasında evdeydim. Eski İzmir evi, batı-doğu yönünde sallandı. Pirinç tekerlekli eski masa hareket halindeydi. Konsolun üzerindeki biblolar, mutfaktaki kap kacak devrildi, evin ahşap döşemelerinden sesler geldi. Yaklaşık 150 yıllık yorgun kâgir ev, direnip bu depremi de atlattı. Deprem sonrası evde hasar var mı diye baktım, arkasından dışarıya çıkıp yakınımda olan, yıkılacak diye cepheleri demir konstrüksiyonla çevrilen eski evleri inceledim.
Aynı gün biraz daha yukarılarda eski mahalleleri dolaştım. Pandemi süresince göremediğim, İzmir’in nadir yapılarından biri olan, korunması için girişimlerde bulunduğum Kapanizade Konağı’na uğradım.
19. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş, kapısı ay-yıldız işli, bahçeli, havuzlu, ahşap panjurlu, vitraylı, tavanlarında özgün kalem işleri olan konak, depremden çıkmış gibiydi. Kapanizade Konağı’nı deprem değil, kurumların ilgisizliğinden cesaret alan, İzmir tarihinin başına musallat olan defineciler çökertti... Bu yıkım, yerel yöneticilerin, özellikle çevre insanının hiç mi dikkatini çekmedi?
Ertesi gün daha geniş bir alanı tarayınca, 1929 yılında inşa edilen 1. Ulusal Mimarlık Dönemi eseri Kavaflar Çarşısı’nın, Fevzipaşa Bulvarı’na bakan ‘Kuvvet’ ve ‘Birlik’ kapılarının betonarme üst platformlarının (taçlar) yıkıldığını gördüm.
Yayaların yoğun olarak kullandığı, böylesine hareketli yol güzergâhında blok halinde kopan beton kitlelerin birkaç sıyrık dışında insanlara zarar vermemesi tesellimiz oldu. Deprem sırasında kopmayan, halen yerinde duran ‘Kavrukzade’, ‘Varlık’ ve ‘Sevinç’ kapılarının üst platformları ve diğer konsollar, uzmanlar tarafından incelenip hasarlı olup olmadığı test edilecektir...
Kaybedilen kat!
İzmir’de, deprem yönetmeliğine uygun olmayan ömrünü tamamlamış, sivil mimarinin dışında kamu binalarının da olduğu biliniyor. Örneğin, yakınlarım Karşıyaka’da ruhsatlı, her katında 2 daire olan, 6 katlı bir binada oturuyor. Aldıkları ortak karar gereğince, depreme dayanıklı olmadığı test edilen binalarını yıkıp kendi imkânlarıyla yeniden inşa edecekler, ancak mevzuat 5 kata izin veriyor. Kaybedilen 1 katın hesabı telafi edilemiyor, aynı veya benzer sorunu yaşayan binlerce aile var...
Depremlerle birlikte yapılan uyarı ve öneriler, tatbikat yapılmadığı için çabuk unutuluyor.
Acil Tıp Derneği Başkanı Dr. Ülkümen Rodoplu, önceki yıllarda yaptığı bilgilendirme toplantılarında, bizlere deprem anında yapılacak hareketleri prova ettirmişti. Ellerimizle başımızı koruyup, olduğumuz yerde küçülmüştük.
Prof. Dr. Atilla Uluğ, yaşadığımız topraklarda her an karşılaşabileceğimiz deprem gerçeğini anımsatıp, tarihinde birçok kez yıkıcı depremler yaşayan İzmir’de, sıvılaşmış zemin üzerinde yapılan tehlikeli binalara dikkatleri çekmişti...
İnsanların büyük emeklerle satın aldığı binaların başlarına yıkılması, mal ve can kayıpları, depreme hazırlıklı olmadığımızı bir kez daha gösterdi.
İzmir’de deprem dayanışması mükemmeldi, hayatlarını kaybeden ailelere başsağlığı, yaralananlara şifa diliyorum. Geçmiş olsun İzmir.