Sadece iki takım kaldı, ya diğerleri?

13 Mayıs 2011
Bu sene lig gerçekten keyifli geçti. İstediklerini alan takımlar da oldu alamayanlar da. Ancak dört büyüklerin geneli açısından bu sene yaşanan ve yakın bir zamanda sonlanacak olan futbol ligimizin istendiği gibi geçmediğini söyleyebiliriz. Bakmayın Trabzonspor ile Fenerbahçe ‘nin ligin ilk iki sırasını paylaşmasına. Bu mücadele ye ne Beşiktaş ne Galatasaray dahil olamadı. Ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Büyük takımlar ile eskiden olduğu gibi Anadolu takımları arasında farkta kalmadı. Her takım her takımı rahatlıkla yenebiliyor. Bu da futbolumuza lezzet veriyor . Fenerbahçe aslında hiç te iyi başlamadığı bir sezonda antrenörüne güvenmenin ve arkasında durmanın semeresini gördü. Aykut Kocaman ve ekibi elindeki geniş kadronun avantajlarını kullanmanın yanı sıra Daniel Guiza‘yı kazanarak, Bilica ve iyi çalışmayan diğer futbolcuları ilk onbir’in dışında tutarak Yobo, Lugano ikilisine güverenerek oldukça iyi bir iş çıkardı. Fenerbahçe forvet hattı son derece kuvvetli oyunculardan yer almasına karşın orta saha da Alex’in yaratıcılığına ayak uyduran pek oyuncu çıkmaması yüzünden randımanlı oynayamıyordu. Stoch‘un verimsizliği ve Selçuk‘un istikrarsızlığı, diğer oyuncuların kolay kart görmeleri bir çok açıdan Fenerbahçe'yi etkiledi.  Oysaki Trabzonspor yine formsuzluk ve benzeri sıkıntılar olmasına rağmen takım oyununa daha çok yatkın olan ekip görüntüsündeydi. Yattaranın eski günlerini mumla aratması, gelen Polonyalılar dan Glowacki haricinde tam anlamı ile verim alınaması, Teofilo Gutierrez gibi bir oyuncunun takımdan ayrılması Bordo Mavililer için hesapta olmayan durumlardı. Buna rağmen Colman‘ın orta saha da Selçuk ile birbirlerini çok iyi tamamlamaları zaman, zaman Alanzinho nun bu bölgeye olağanüstü bir destek vermesi, defans bloğunda Egemen, Giray gibi oyuncuların çoğu zaman performanslarının üstlerine çıkmaları da artı değerlerdi. Üstelik Trabzonspor uzun yıllar sonra ilk defa doğru bir çalıştırıcı tercihi ile bu noktaya geldi. Beşiktaş ve Galatasaray gibi büyük takımlarımız ise hocalarına başlangıçta duydukları güveni maalesef ligin sonlarına doğru veremediler. Oysaki ilk sezonunda bir Antrenörden başarı beklemek yerine ondan faydalanıp ilerleyen dönemlerde uzun vadeli çalışma metotları ile başarıyı elde etmek gerek. Şimdi Ligin bitimine doğru Hem Trabzonspor hem de Fenerbahçe‘nin riskli maçları var. Aslında Rakiplerin seviyesi birbirinden çok farklı değil. Bu noktada birbiri ile daha iyi kenetlenen, taraftarını arkasına alan ekip başarıya ulaşacak gibi gözüküyor. Asıl beni ilgilendiren ve hoşuma giden hadise de Türk futbolunda Milli takımlar düzeyinde henüz istenen noktaya gelemesek tek lüpler arasında ki futbol mantalitesi farkının giderek azalması. Taşları doğru oynayan, profesyonel yaklaşan ve uzun vadeli düşünen kulüpler kazanıyor..Güzel olan da bu spordan keyif almak değil mi..? 
Yazının Devamı

Futbolun F'si.....

29 Nisan 2011
Şu anda birinci ligde puan durumuna bakanlar dört büyükleri birlikte göremedikleri bir manzara ile karşılaşıyorlar. Aslına bakarsanız geçen sene Bursaspor ‘un şampiyon olması ile yavaş , yavaş futbolumuz da bir şeylerin değişeceği sinyalleri verilmişti. Artık Anadolu kulüpleri uzun zamandır doğru altyapı hamleleri, tesisleşme yönünde attıkları sağlam adımlar ve getirmiş oldukları kaliteli yabancılar ile büyük kulüpler ile çok rahat mücadele edebiliyor. Şimdi Bursaspor ‘un her ne kadar geçen sene yaşamış olduğu başarıdan uzaklaşsa da yaşamış olduğu istikrara birlikte göz atalım.Sağlam’ın takımı bu sene kalede Dimitar İvankov ‘un yaşamış olduğu formsuzluğa, defans bloğunda özellikle Şampiyonlar liginde büyük hatalar yapmasına ve yenilgiler almasına rağmen yine de 3.sırada bulunuyor. Sezon ortasında Glasgow Rangers takımından gelen Kenny Miller gerçek anlamda bir santrafor. Ceza sahası içerisinde nokta atışları bu kadar isabetli bir oyuncuyu uzun zamandır futbolseverler göremedi. Aslına bakarsanız hücumda partneri olarak getirilen Altidore’ dan çok daha iyi bir oyuncu getirilse Bursaspor forveti çok daha rahatlar. Sercan ‘dan verim alınamaması ve transfer söylentileri, Volkan Şen ‘in yaşamış olduğu sorunlar, Turgay Bahadır ‘in bir türlü İlk on bir ‘e adapte edilememesi bu sıralamayı getirdi diyebiliriz. Şampiyonluk yarışında ise şu anda Fenerbahçe ile Trabzonspor sürekli yer değiştiriyorlar. Şenol Güneş ‘in felsefesi, Burak yılmaz ‘ın gol yollarında ki artan grafiği, Umut Bulut’un özellikle asist anlamında sorumluluk alması, formsuz Yattara ya da yeni gelen Polonyalılardan istenilen verim alınamaması gibi durumları örttü diyebiliriz.Aslına bakarsanız keyifli bir lig yaşanıyor. Her takım her takımı saha farkı olmaksızın yenebiliyor. Eskiden olduğu gibi sürekli yaşanan galibiyet serileri çok nadir görülüyor.Bunu başaranlardan biri de Fenerbahçe… Gelen eleştirilere rağmen antrenörüne sahip çıkması ve desteklemesi, gideceği konuşulan oyuncuları bile kazanma yolunda adımlar atılması bu başarıyı getirdi diyebiliriz.Bu tabloda Galatasaray ve Beşiktaş erken gönderilen antrenörlerinin sonuçlarını alıyor. Bir antrenörün takımı tanıması, fonsiyonlarını belirlemesi ve uygun saha içi taktikler geliştirmesi için takımla birlikte sezon öncesinde yada çok daha öncesinden birlikte olması şart. Galatasaray’ın Hagi ‘yi sezon ortasında getirip sezon sonu gelmeden göndermesi bu sene ligin en anlamsız olayıydı diyebiliriz. Ve Gaziantepspor yaratıcı orta sahası, fırsatçı ileri uç elemanları ve sağlam defans bloğu ile bu sene ligin en iyi takımlarından biri idi.Kaleci Karcemarskas ile birlikte Wagner, Popov, Nounkeu, Olcan, Cenk gibi pek çok oyuncusu bu sene bir çok takımın gıpta ile baktığı oyuncular oldu. Alkışlar Gaziantespor ‘a … Ancak Eskişehirspor, Karabükspor, Manisaspor ve Kayserispor Türk futbolunun özellikle kısıtlı bütçelere rağmen ne kadar geliştiğini gösterdi. Bu 4 takım da zaman zaman oynadıkları futbol ve göze hoş gelen oyun tarzları ile ligimize zenginlik kattı. Burada Manisaspor ‘un özellikle son haftalarda almış oldukları yenilgilere dikkat çekmek lazım. Bu yenilgilere rağmen onların futbol felsefeleri, oyunu soğutmaya yönelik hiçbir girişime mahal vermeden oyunlarını oynama istekleri önemliydi. Belki Makakula ‘dan daha fazla verim alınabilse onların gol yollarında yaşamış oldukları sıkıntı da çözülecekti. Görünen o ki; Milli takımlar düzeyinde henüz istenilen seviyeye gelemesek de oyun anlamında ve oyunun yansıdığı tablo anlamında eskiden olduğu gibi dört büyüklerin ilk dört sırayı paylaştığı bir resim göremiyoruz. Bu da artık ilerleyen yıllarda çok şeyi değiştirecek… 
Yazının Devamı

Nba basketbol

24 Nisan 2011
Nba liginde play off dönemi takımların tüm sezon boyunca vermiş oldukları emek ve yorucu bir maç programının ardından nihayet başladı.İlk maçlar sonunda aslında bir önceki yazımızda belirttiğimiz gibi favorilerin aleyhinde oluşabilecek bir durum gözükmüyor. Eşleşmelere birlikte yakından bakacak olursak.. Miami, 76 ers serisinde tabiî ki, avantajlı takım Miami… 76 ers kısıtlı kadro yapısı ve sürekli olarak takımda öne çıkan çıkan 6.adam eksikliği ile Miami ‘nin rakibi olamayacak gözüküyor. James ve arkadaşları seride durumu çoktan 2-0 a getirdiler. Iguodala ve Brand ‘ in sürüklediği 76 ers çoğu zaman Heat ‘in etkili savunması karşısında etkisiz kaldı. 5 oyuncunun da skora katkı yaptığı Heat özellikle dış şutörlerinin etkisi ile 76 er savunmasını bir hayli yıprattı. Orlanda, Atlanta serisinde ise şu anda durum 1-1. Aslında bu serinin kaderini Dwight Howard belirliyecek. Howard içeride ne kadar etkili oynarsa ve oyuna küsmeden varlığını hissettirebilirse Orlando seriyi o kadar rahat idare eder. Ancak tabiî ki Atlanta da özellikle hızlı oyunu seven ve Joe Johnson, ve Jamal Crafford ‘un skora katkısı çok önemli. Tabi ki içerde Zaza Pachulia ‘nın desteğini de almaları şart. Zaza ‘nın dış şut tehditi olması Orlando uzunlarının içeride kalmalarını bir nebze olsun engelliyecektir. Orlando Nba de kadro zaafına rağmen kapasitesi çok çabuk değişebilen takımlardan Bunda yetenekli oyuncularının istikrarsızlığı en büyük etken.Türkoğlu bu seriye mutlaka ağırlığını koymalı. Jameer Nelson ‘un point guard pozisyonundaki ağırlını da azaltması Orlando’nun lehine olacaktır. Orlando Atlanta ya nazaran şu ana kadar 1 maçı kaybetmesine rağmen daha gayretli savunma yapıyor. Serinin 3.maçı süprizlere gebe… Dallas Portland mücadelesinde ise Marc Cuban ‘ın takımı Dallas mutlak favori. Zaten şu anda 2-0 önde götürüyorlar. Nowitski’ nin play off maçlarını çok sevmesi ve Shawn marrion, Jason terry ve Tyson Chandler gibi tecrübeli oyuncuların skora katkısı Dallas’ın skor yönünden pek fazla sıkıntısı olmadığını gösteriyor. Portland ise Dallas ‘a nazaran çok daha yetenekli ve atlet bir takım olmasına rağmen Jason Kidd tipinde bir lider ‘in eksikliğini hissediyorlar. Zaman zaman Dallas’ı oldukça zorladılar. La Marcus Aldridge, Gerald Wallace tam saha da durdurulması zor oyuncular. Ancak kritik anlarda sorumluluk alabilecek bir oyuncu eksikliğini hissediyorlar. Rudy Fernandez bu işin adamı değil… Şimdilik Playoff eşleşmelerinden bu kadar. Yakında diğer takımları da birlikte değerlendireceğiz. 
Yazının Devamı

Beşiktaş'ın fotoğrafından yansıyanlar..

15 Nisan 2011
Hiç uzun zamandır Beşiktaş takımına ait çıkan haberlerde ''takım ruhu, arkadaşlık ‘’ gibi kavramlar üzerine haberler gözlemlediniz mi ? Beşiktaş yıllar önce Gordon Milne döneminde başarılar kazanırken ekip olarak birbirlerini iyi tamamladıklarının, arkadaşlığın sinyallerini veriyordu. Elbette Günümüz futbol dünyasında profesyonelliğin bu denli oturduğu bir platformda takımları oluşturan futbolcular ‘dan daha çok amatör ruhu temsil eden , birlikte keyif alarak bu oyunu oynadıklarını işaret eden fotoğraflar görmekte zorlanıyoruz. Ancak Beşiktaş ‘ ın son 10 yılına birlikte bakarsak gelen kariyerli yabancı antrenörlerin hiç biri başarılı olamadı. Ve ne ilginçtir ki hepsi ile uzun süreli sözleşmeler yapılmasına rağmen çoğu Beşiktaş kariyerlerinin sonunu beklemeden ayrıldı. Ve bir diğer püf nokta da bu antrenörlerin yerlerine yerli, genç bir isim hazırlayamamaları… Bu antrenörlerin çoğu dünya futbol piyasasında hatırı sayılır isimleri olan deneyimli teknik adamlardı. En son Bernd Schuster tıpkı kendisinden önce gelen Nevio scala, Jean tigana ve diğer yabancı teknik direktörler gibi sessiz sedasız ayrıldı. Şimdi Schuster ‘in en azından kaldığı süre içerisinde Beşiktaş ‘ın futbol anlayışına yeteri kadar katkı verebildiğini söylemek mümkün mü..? Bir takımı yeni baştan yaratmak, eldeki mevcut takımı bulunduğu konumdan en yukarıya çıkarmaktan daha kolaydır. Sahada istenileni veremeyen, takım içi birliğin olmadığı ortamlarda antrenörler çok zorlanırlar. Kendi oyun felsefelerini, takım içi uyum ve arkadaşlığın pekişmesi için oluşan stratejilerini çoğu zaman uygulamaya koymak zordur. Bunun için de bir antrenöre zaman gereklidir. Bu yüzden sezon ortasında antrenör göndermek büyük futbol klüplerinin pekte yapacağı bir iş değildir. Oysaki bizim ligimizde sezon ortasında gönderilen, ve gelen antrenör adayları için oldukça kabarık bir liste hazırlanır. Bu yüzden Beşiktaş takımı Schuster ile yola devam demeliydi. Ama Tayfur Havutçu için büyük bir şans var. Daha önce klüplerinde antrenör olmuş, yeterince pişmeden göreve gelmiş başarısız antrenör adaylarının yaptıklarını yapmamalı. Takımda bütün oyunculardan faydalanma yoluna gitmeli. Görüldü ki Guti sakatlığının da etkisiyle yeterince koşmuyor, Mücadele etmiyor. Bu durumda onun tekrar eski günlerine dönmesi antrenörünün elinde. Eğer futbolcularınız arasında arkadaşlık, takım ruhu ve bu oyunu keyif alarak oynama gibi fonksiyonlar mevcut değilse taktik anlamda girişimleriniz yetersiz kalır. Beşiktaş ta ki kariyerli orta saha oyuncuları mutlaka daha iyisini vermeli. Bu durum gol yollarında Almeida gibi etkili olabilecek bir forveti de yeterince pas alamadığı için sıkıntıya sokuyor. Ve Beşiktaş ‘ın seneye forvet hattında mutlak bir revizyona gitmesi şart.. Eğer Bobo ile devam ediceklerse iyi bir santrafor şart. Hele de Mert Nobre ‘nin istikrarsızlığı ve etkisizliği göz önüne alındığında. Ve Nihat Kahveci den sezon boyunca yeterince verim alamamayı da buna ekleyin. Ayrıca Sivok, Hilbert gibi yabancı oyuncuların yerlerine daha iyileri alınabilir. Bu takım Gordon Milne döneminde yakalamış olduğu arkadaşlığı , disiplini ve takım ruhu hüviyetini tekrar yakalamalı. Başarının olmazsa olmazı, tek şartı budur. Havutçu Oyun şablonunda defansa gereğinden fazla ağırlık veriyor. Bu güzel ancak defans oyuncularının günümüz futbolunda hücuma katkılarını göz ardı etmemesi gerek. Ve takım halinde bu takım birlikte hücum ve defans yapmayı öğrenmeli. Ve son olarak güzel bir haber vermek istiyorum. Beşiktaşlı genç arkadaşlar güzel , okunması keyifli bir dergi hazırlıyorlar. Hiç bir beklentisi olmadan bu genç arkadaşların böylesine kaliteli ve nitelikli bir dergi hazırlamaları kolay bir iş değil. Bende yazılarımla zaman zaman katkı veriyorum. İlgilenenler için bu da linki.  Benden söylemesi mutlaka okumalısınız.. 
Yazının Devamı

Bu ligin tadı başka..

7 Nisan 2011
NBA liginde yine işler bildiğimiz gibi. Favoriler arada zorlansalar da ligin tamamında play off aşamasına gelmeden yeterli sayıda galibiyet elde ediyorlar. Kısacası Nba de ligin gediklisi olan takımlar ile kadroları ve güçleri açısından daha zayıf olan takımlar arasında büyük bir sıklet farkı var. Atlantic konferansında Boston ve 76 'ers sezonu iyi geçiren takımlardan. Boston ' da neredeyse kadroda Michael Jordan yok. Lig de son yıllarda kendisine hem şöhret hem de saygı elde etmiş oyuncuların tamamı yeşil yoncalar da oynuyor. Ray Allen, Kg, O'neal Birader'ler (Jermaine, Shaq), Paul Pierce 'lı bir kadronun aslına bakarsanız sunulandan çok daha iyi oynaması gerekir.

Üstelik Rajon Rondo gibi ne zaman ne yapacağı pek belli olmasada inanılmaz faydalı bir skorer, Sasha Pavloviç gibi asist yönü kuvvetli bir guard, Glenn Davis ve Nenad Krstiç gibi pota altında hem gücünü hem de yeteneklerinin sınırını bilerek oynayan önemli oyunculara sahipler. Ve Coach Doc Rivers uzun zamandır bu takımı çok iyi tanıyor. Buna rağmen aldıkları mağlubiyet sayısı hiç te azımsanmıyacak biçimde...

Yani bu takım aslında hücum potansiyeli her an sayı getirebilecek nitelikte bir takım olmasına rağmen savunma da önemli zaafları olan bir takım. Shaq 'ın yaş itibarı ile , Kevin Garnet'ın ise size itibarı ile büyük eksileri mevcut. Çember altı oyunlarını iyi çizen takımların Boston karşısında her zaman bir şansı var. Aslında Bu kadro Larry Bİrd, Kevin Mchale, Danny Ainge gibi ustaların oluşturduğu efsane kadro'dan sonra en iyi kadro. Paul pierce 'ın profosyonelliği bu takım için büyük şans. Play off ta rakiplerinin pek olucağını sanmıyorum.

Hemen altında ki 76 ers ' te fastbreak ' ler de çok etkili bir takım olmasına rağmen sete set hücumlarda yetersiz kalabilen bir takım. İstikrarsızlar..Genç ve bu lig için yaratıcı oyuncuları olmasına rağmen bal yapmayan arı görüntüsü veriyorlar. Brand ve İguodala yı yavaşlatan her takım 76 'ers için büyük sorun teşkil ediyor. Ki zaten bu takımda ciddi anlamda bir oyun kurucu sıkıntısı var. Bir çok mevkide oyuncu sıkıntıları olmasına rağmen aslında bu noktayı elde edebilmeleri bile büyük başarı.

Merkez konferansında ise Bulls'u görüyoruz. İyi gidiyorlar. En önemli Rose 'un önderliğini tüm takım kabul etmiş durumda. Tıpkı bir zamanlar Majestelerinin yaptığı gibi Rose 'da elinden geleni yapan oyunculardan. Çember altında Boozer ve Deng ikilisi uyumlu. Üstelik genç Aşık 'ın da oynadığı oyun özellikle savunmada Chicago takımını rahatlatıyor. Kısacası bu kadar galibiyet elde etmeleri şaşırtıcı değil. Onlarda bir zamanın efsane kadrosunun dağılması sonucu şimdilerde tıpkı Cleveland ın yaşadığı gibi zor günler geçirdiler. Ancak takım oyununu belkide en iyi oynayan ekipler den.Elbette ki bu başarı da antrenörün ve yöneticilerinin payı çok büyük.

Güneydoğu konferansında ise Miami ve Orlanda klasik rekabetlerini yeniden sergiliyorlar. Miami süper yıldızlarını kullanmasını bilen bir takım. Wade ligde oynadığı süre zarfında oyununa aşama katan ender oyunculardan . Diğer yıldız James ise ligin durdurulması en zor oyuncularından. Kısacası işler bu 2 yıldız oynarsa yolunda gidiyor. Elbette ki Chris Bosch un istikrarsızlığında Dampier 'in katkıları çok önemli. Aslında Dampier ligin bir zamanlar en önemli uzunlarındandı.

Şimdiler de ise önemli bir görev adamı. Ve bütün bunların yanına İlgauskas gibi savunma da oldukça faydalı , hücumda ise zor zamanlarda sahneye çıkabilen bir oyuncuya sahipler. Kolay takımları silindir gibi eziyorlar. Güçlü takımlar karşısında ise Bibby 'nin ekstra katkılarına ihtiyaçları var. Şampiyonluğun Boston ile birlikte en önemli favorilerinden.

Bir dahaki yazımızda ligin diğer takımlarına da birlikte bakıcağız.. Ne diyelim ; bizden ayrılmayın... 
Yazının Devamı

Sonuç değil istikrar önemli...

29 Mart 2011
Ülke Sporumuz Son günlerde bir çok branşta aldığı önemli dereceler ile adından söz ettiriyor. Özellikle Voleybol 'da son olarak Güneş Sigorta ve Fenerbahçe'nin aldığı sonuçlar ile gurur duyduk. Ancak başarı uzun zamandır geleceğinin sinyallerini çoktan vermişti. Hem Milli takımlarımızın hem de klüp takımlarımızın yapmış olduğu aşama ; doğru yönetim biçimleri, doğru yabancı oyuncu ve hoca seçimleri ile birleşince senelerdir arzu ettiğimiz yere bir anda çıkıverdik. Voleybol da İtalyan takımlarının kupalara ambargosunu kırmak uzun yıllar aldı. Üstelik İtalyan takımlarının yanına bir de son yıllarda yaptığı yatırımlar ile büyük hedefler peşinde koşan Rus ve Fransız takımları da eklenmişti. Sonuç ortada... Oysa ki hem Futbolumuz da hem de basketbolumuzda son yıllarda büyük bir duraklama devri yaşanıyor. 2000 yılında Fatih Terim'in çalıştırıcılığında Galatasaray'ın yakalamış olduğu başarıdan sonra diğer kulüplerimizin elde ettiği önemli bir başarı yok. Elbette ki Fenerbahçe 'nin Şampiyonlar ligindeki başarısını unutmuyoruz. Ancak sizce bu yeterli mi ? Neden ülkemize büyük umutlar ile geldikten sonra, forma şansı bulamayan yabancı oyuncular ülkemizden ayrıldıktan sonra başarıları ile gündeme geliyorlar ? Ya da neden Uzun süreli sözleşmeler ile kulüplerin sahadaki tüm sorumluluğunu alan Antrenörler futbolun için de her zaman var olan yenilgilerden sonra en ufak bir başarısızlıkta ülkemizden ayrılıyorlar...? Sezon ortasında devraldığı bir takımla bile o sezonu tamamlamayan antrenörleri de görmeye başladık. Türkiye liginde elbetteki futbolun seviyesi her geçen gün gelişiyor. Anadolu takımları modern tesisleri, taraftar ve yerel medya desteği, getirmiş oldukları yabancı oyuncuların kalitesi ile her geçen gün aşama kaydediyorlar. Geçtiğimiz sene bu anlamda Bursaspor 'un şampiyonluk kupasını kaldırması bu takımların hakikaten hem vizyonunu geliştirdi hem de önlerini açtı. Ancak 3 büyük klübümüz de maalesef aynı gelişmeyi göremiyoruz.. 4. büyük olarak adlandırdığımız Trabzonspor ise Şenol Güneş ile anlaşarak ve antrenörünü her fırsatta destekleyerek belki de son yılların en doğru işini en doğru zamanlama ile yaptı. Peki ya Basketbol da durum farklı mı ? Aydın Örs zamanında başarıdan başarıya koşan ve Türkiye ligini çoğu zaman yenilgisiz tamamlayan Efes pilsen artık hem lig de hem Avrupa da istediği sonuçları alamıyor. Takımda bir yerli oyuncu iskeleti maalesef kalmadı. Avrupa'dan getirilen ve sadece günü kurtarmak adına takıma adapte edilen yabancı oyuncular yerli oyuncuların da önünü kesti. David Blatt döneminde biz bu takımın sahaya tamamen yabancı bir beş ile çıktığını görmedik mi ? Şu soruyu sormak gerek. Son dünya şampiyonasında aldığımız 2. lik bizim Milli takımlar düzeyinde gerçek yerimizi belli ediyor mu ? Milli takım elbette ki küçümsenmeyecek bir başarıya imza attı. Ancak saha ve seyirci desteğini bu kadar iyi kullanmasaydık yerimiz acaba ne olurdu ? Ve diğer takımlarımızın Avrupa kupalarında aldığı sonuçlar üç aşağı beş yukarı hemen hemen aynı. Burada belki sadece Karşıyaka takımını biraz öne çıkarmak lazım. İzmir 'in köklü klübü hakikaten yüksek bütçeli takımlar arasında elde etmiş olduğu çeyrek final ile önemli bir başarı elde etti. Dört yabancı ile oynamaları elbette ki kullandıkları bir hak. Ancak Birkan, Furkan gibi genç oyunculara hak ettikleri süreleri vermelerini asla ihmal etmediler. Ve oynatmış oldukları yabancı oyuncuların bir çoğu ile geçen sene de beraberdiler. Demek ki istikrar yeri gelince başarıyı da beraberinde getiriyor. Son yıllarda Efes pilsen' e gelen yabancı oyuncu ve antrenör sayılarını hesaplarsak istikrar kavramının önemini bir kez daha hatırlarız. Artık hem Futbolumuz da hem de Basketbolumuz de bu yaşadığımız duraklama döneminden sıyrılmamız gerekli. Yarın Milli takım önemli bir maça çıkacak. Bu maçta Milli takım kadrosunda pek çok genç sporcu yer almakta. Belki de bu kadro uzun zamandır Avrupa da forma giyen genç gurbetçilerinde çağrılması ile gelecek yılların milli takım kadrosunun oluşturulması için bir fırsat olacak. Avusturya eski gücünde değil. Bir zamanların futbol ülkesinde ne Herzog gibi bitirici bir forvet ne de Polster gibi sprintleri kuvvetli bir oyuncu var. Ancak onlar da geleceğin Milli takımını yaratmak istiyorlar. Bu yüzden kadroları genç isimler ile dolu. Genç ve yetenekli isimler. Bu isimler den Marc Janko 'ya ise dikkat demek istiyorum. Her zaman için maç öncesinde favori bellidir. Ancak rakibine saygı duyarsan sahada kazanırsın. Umuyoruz istediğimiz galibiyeti alırız. 
Yazının Devamı

Evvel Zaman İçinde Lig Masalı...

18 Mart 2011
Her zaman şu cümleyi futbol camiası içerisinde bulunan insanlardan duyar, dinleriz. Lig uzun bir maraton. Evet gerçekten de lig maratonu içerisinde kazanmakta var kaybetmek te. Beşiktaş'ın aldığı karar neticesinde ancak şu yorumu yapabiliriz. ''Biraz erken oldu '' Son yıllarda Türkiye ligine gelen yabancı antrenörler içerisinde tartışmasız en kariyerli hocalardan bir tanesi idi Bernd Schuster.

Tıpkı daha önce gelen ve kıymeti pekte anlaşılamayan Eric Gerets, Jean Tigana, Vicente Del Bosque, Frank Rijkaard gibi Avrupa Futbol pazarında hatta Dünya arenasında öne çıkan isimlerden biriydi. Saydığımız diğer örneklere de Türkiye de yeterince kredi tanınmadı. Nedense büyük umutlar ve büyük fedakarlıklar ile getirilen bu antrenörlerin arkasında işler kötüye gittiği zamanda kimse durmadı.   Elbette Schuster'in Beşiktaş için doğru seçim olup olmadığı çok tartışıldı.Ligin diğer antrenörleri ile yeterince kontak kuramaması, basin ile arasındaki mesafeli tavrı, zaman zaman Türk futbol dünyasına ters gelen açıklamaları hep Schuster'in aleyhine çalıştı.

Oysaki gelen yabancı antrenörlerin başarılı olması için sadece kariyerli olması değil bulunduğu ülkenin kültürüne adaptasyonu, o ülkenin insanlarının dilini ve yaşam tarzını öğrenmedeki çabası, futbolcuları , taraftar ve basın ile arasındaki iletişimi de en az kariyerleri kadar önemli.

Bu anlamda Türkiye gelmiş ve başarılı olmuş tüm yabancı hocaların ortak özelliği ülkenin yaşam tarzına ve futbol anlayışına sağladıkları uyumdu. Christoph Daum 'un Milli Marşımızı okuması, Karl Heinz Feldkamp'ın basın ve taraftar ile kurmuş olduğu sıcak iletişim, Gordon Milne'in maç sonlarında sürekli ingilizce demeç vermesine rağmen kültürümüze olan yatkınlığı her zaman bu antrenörlerin hanesine artı puan olarak yazıldı.

Evet Schuster gönderilmemeliydi.Çünkü daha önce Ülkemizden ayrılan antrenörlere yeterince sabır gösterilmediği konusunda tüm spor dünyası hemfikirdi.Belki sezon sonu beklenmeli ve Alman çalıştırıcı ile yollar alınan neticeye göre değerlendirilmeliydi.

Kabul etmek gerekir Beşiktaş yapılan takviyelerden bile çok önce Avrupa kupalarında güzel sonuçlar aldı.Diğer takımlarımız beklenmedik şekilde Avrupa macerasına veda ederken bir tek Beşiktaş o sahnede duruyordu.Ve İlk geldiğinde ve ligin başlangıcında herkes bu antrenörü öve öve bitiremiyordu.

Bir Antrenör ile anlaştığın zaman hedeflerini uzun vadede koyacaksın.Yabancı bir memlekete gelen antrenör Futbol dahisi olsa alışma devresini atlatmadan başarılı olması çok zor.Bu yüzden bu uzun vadeli hedefler de istikrar, başarı ve geleneği olan bir futbol klübü olmak istiyorsan antrenörüne sahip çıkacaksın.Ve işin ilginç yanı da ne zaman takım kötüye gitse, birazcık oyunculara ve klübe zaman vermeyi bile kıskanan, sürekli olarak takımı ve klübü bir şeyler peşinde olduğunu iddia eden haberler.

Son günlerde aynı şey Gheorge Hagi için yapılıyor. Sanki Hagi kendi oluşturduğu bir takıma sezon başında gelmiş ve kademe kademe takımı bu noktaya itmiş gibi... İnanılır gibi değil. Oysa sezon ortasında gelerek zaten büyük bir risk almıştı.Kendi oluşturmadığı bir takıma, tanıdığı ancak zaman geçirmediği bir ekibe gelmek herşeye rağmen zor.
Umarım Hagi'nin Galatarasaray kariyerinde aynı sahneleri tekrar yaşamayız.  
Yazının Devamı

Beşiktaş' ta umut hep var olacak...

10 Mart 2011
Artık Ligin sonuna yavaş yavaş gelinmekte. Takımlar kalan haftalarda bütün güçlerini kazanmak ya da kaybetmemek için kullanıcaklar. Şu an ki tabloya baktığımız zaman aslında Ligin ilk üst sıralarındaki takımların eksikleri bir hayli fazla. Bu takımlardan biri de alışık olduğu sıralardan uzaklaşan Beşiktaş. Beşiktaş'ın göze hoş gelen, üreten ve sonuca giden bir futbol anlayışı olduğunu söylemek güç. Forvet hattında Holosko'nun gitmesi ile rakibi süpriz koşular ile yıpratabilen, çabukluğu ile kolay gol pozisyonlarına giren oyuncu sayısı azaldı. Takımda Bobo'nun dışında orta sahadan aldığı toplar ile ceza sahası içerisinde etkinlik koyabilecek bir forvet oyuncusu yok. Almeida'nın henüz Türk futboluna ve Beşiktaş'a alıştığını söylemeyiz. Çünkü Portekizli son dönemde oynadığı kupa maçı hariç hiç bir maçta kapasitesini koyamadı. Zengin Beşiktaş orta sahasının getirdiği toplar ve yarattığı pozisyonlarda Beşiktaş'ın halen Nobre 'den faydalanmasını anlamaya çalışmak çok güç. Nobre şu an ki hali ve gücü ile daha önceden kariyerinde oynamış olduğu Japonya liginde rahatlıkla oynayabilir. Ancak Türkiye liginin gün geçtikçe gelişen futbol anlayışında oldukça göze batıyor. Bu anlamda yardımcı olması maksadı ile alınan ve kariyerinde bitiriciliği ve gücü ile ön plana çıkan Nihat Kahveci hala ortalarda yok... Real Sociedad günlerinde hücumda sürekli birlikte oynadığı Darko Kovaçeviç dışında ona yardım eden pek kimse olmamasına karşın Valery Karpin ve Xabi Alonso'nun dağıttığı paslara en önce koşan ve rakibi yıpratan görüntüsünü doğrusu çok özledik. Nihat'tan umudu kesmek çok kolay ama onu kazanmayı bilmek gerek ve halen neden kazanılamadığını da sormak gerek... Sezon ortasında büyük umutlar ile gelen ve geldiği gibi gönderilen Fatih Tekke yi de anlamak güç. Bu kadar kısa sürede gönderilicekse neden alındı..? Transfer yapmayı bilmek gerek. Beşiktaş doğrusunu isterseniz genelde olumlu bir transfer politikası izlemesine rağmen bu alanda istikrarı tutturamıyor. Beşiktaş Orta sahası da uzun zamandır birlikte oynayamıyor. Bir bakıyorsunuz Guti sahada, Queresma yok... Bir bakıyorsunuz Simao sahada Fernandes yok. Takımın birlikte oynamasını sağlayamazsınız alışma devrenizi de uzun geçirirsiniz. Zaten Zapotochny, Holosko ve Fink gibi önemli oyuncular ile yollarınızı ayırdığınız bir dönemde elinizdeki şablonun değişmemesi için çalışmanız gerek. Ve bu takımda ki arkadaşlığı, birlikteliği ve iletişimi de gözden geçirmek gerek. Yabancı oyuncular neredeyse çoğu zaman birlikte vakit geçiriyolar. Türkçeyi anlamalarını bir kenara bırakın Türkçeyi öğrenmek ve iletişim kurmak için mevcut bir çabaları olup olmadığını bile henüz öğrenemedik. Eğer iletişim kuramazsınız, derdinizi anlatamazsanız takım ruhunu oluşturmada zorluklar yaşarsınız. Bugün Beşiktaş'ın antremanlarına yansıyan manzara da bundan farklı değil. Takım içerisinde antreman yapmaktan zevk alan, birbirleri ile vakit geçirmekten zevk alan bir oyuncu topluluğu yaratmalısınız. Ve daha önemlisi bu oyuncuların saha dışında da birbirleri ile dayanışma içerisinde olmalarını temin etmelisiniz. Bugün neden acaba Beşiktaş'ın yapmış olduğu kamp sayısı diğer takımların sezon içerisinde geçirmiş olduğu kamp adetlerinden daha az ? Bu takımın en azından önemli maçlar öncesinde kampa girmesi ve maç saatini sürekli taktik ve hazırlık çalışmaları ile geçirmesi gerek değil mi ? Beşiktaş taraftarı inanılmaz... Bugün takımına bu kadar zor bir dönemden geçerken bile böylesine bağlı ve inançlı kalabilmek herkesin harcı değil. Öyleyse saha içerisinde bu beklentileri karşılamak gerek... Geçtiğimiz günlerde Guus Hiddink 'in Türkiye liginde takım çalıştıran antrenörler ile bir araya gelmesini çok olumlu buldum. Türk futbolu ve Milli takım için neler yapılabileceği konusunda elbette konuşmuşlardır.Ama içlerinde bir tek Schuster orada yok... Böylesine kapalı olmamak ve gelişmeleri takip etmek gerek. Türkiye ligine yeni gelmiş bir antrenör olarak burada bizlerden biri gibi olmasanda, olamasan da burayı, bu iklimi ve futbolu tanımak gerek. Garipsedim... Elbette şu aşamada, biraz daha Schuster'e zaman tanımak ve biraz daha beklemek gerek. Tüm yaşananlara ve eksikliklere rağmen. Yeni gelen 3 Portekizlinin de adaptasyonun sağlanması için en azından... Ancak Beşiktaş 'ın ve Beşiktaşlının da hakettiği oyunu sahada vermek şartıyla. Bu taraftar skordan çok mücadele eden ve forması için ter döken çocuklar istiyor. Bunu görmek çok zor değil... 
Yazının Devamı