Takım olmanın dayanılmaz hafifliği...

18 Ocak 2011
Ligimizin ilk yarısı oldukça çekişmeli geçen bir yarım sezonun ardından sona erdi. İlk yarının genel anlamda tablosuna bakarsak Fenerbahçe nin pek te sürpriz sayılmıyacak şekilde 1. lik basamağını elde ettiğini görüyoruz. Fenerbahçe bu başarıya elbette Aydın Örs gibi yıllarca türk basketboluna hizmet eden ve büyük başarılar kazanan bir ismi basketbol şubesinin başına getirmek ve antrenör seçiminde Newan Spahija gibi disiplinli, felsefesi olan bir çalıştırıcıyı seçmekle yakaladı. İlk yarıda Fenerbahçe Ömer Onan’ın saha içerisinde ki kendini aşan performansı, Kinsey’in oyun sıkıştığı anlardaki yaratıcılığı Mirsat ın ribaundlar da ki etkinliği ve Ukiç oyun kurucu pozisyonunda ki güçlü oyunuyla hakettiği sonuçlar aldı. İlk yarı boyunca belki eğer Lynn Greer dan daha fazla katkı alınsaydı ve Lavrinoviç biraz daha sorumluluk alabilseydi çok daha büyük bir galibiyet yüzdesi yakalanabilirdi. 2. sırada ise uyumun arkadaşlığın ve büyük takım olabilmenin büyük bütçeler ile sınırlı olmadığını gösteren harika bir örnek görüyoruz. Banvit Orhun Ene'nin antrenörlüğünde oyuncularını maksimum kullanıp, mücadele, taktiksel zenginlik ve seyirci faktörü ile takımı bütünleştirip oldukça iyi bir çıkış yakaladı. Takım pota altında Lance Williams ve Chuck Davis gibi 2 önemli pota altı oyuncusuna emanet bir biçimde arka alanda Barış Ermiş Mutlu Akpınar ve Keith Simmons üçlüsünün katkıları ile bir çok önemli galbiyet aldı. Elbette ki takım Goluboviç gibi güçlü ve çember altında mücadele etmekten yılmayan bir oyuncunun katılımı ile daha da güçlendi. Banvit in sınırlı imkanlar ile başardıklarına şapka çıkarmamak çok zor. Banvit in hemen ardından ise Galatasaray ı görüyoruz. Basketbol şubesine diğer büyük takımlar kadar kaynak aktarmasalar da Oktay Mahmudi gibi deneyimli bir Coach'a sahipler. Seyircinin sevgilisi Rancik skor yükünü çekiyor. Ayrıca Shumpert takımın dış atışlarda ki en önemli silahı... Çember altında Andriç ve Tutku ile zengin bir ilk 5 e sahipler. Ayrıca hızlı oyunda tutkunun yaratıcılığı ve performansı ile ligin en dikkat edilmesi gereken takımlarından biri oldular. Bravo Galatasaray. Bu sene pek çok takım da ligimizde beklemediği sonuçlar aldı. Aslında taşıma su ile değirmen dönmeyeceğini halen anlayamayan Efes pilsen de o takımlardan biri. Perasoviç in sezon boyunca Cenk akyol ve Ender Arslan gibi 2 önemli silahı kullanmayışı, Vujçiç takıma gereken katkıyı istikrarlı bir biçimde verememesi guard pozisyonunda oyunun sürekli Tunceri'nin üzerine yıkılması ve Türk vatandaşlığına geçen ligimizin halen hatırı sayılır pivotlarından Erwin Dudley in benche mahkum olması bu sıralamayı doğurdu diyebiliriz. Perasoviç e belli ki Türkiye liginin atmosferi yeterince anlatılmadı. Oysaki Efes Pilsen her türlü İmkansızlığa ve ihtimale rağmen kadro açısından ilk 2 nin içerisinde olmalıydı. Keza Türk Telekom da beklediğini bulamayan takımlardan. Bir çok yabancı oyuncu getirip, Ankarayı gezdirip gönderdiler. Faruk Akagün ile sezon ortasında yollarını ayırmaları bir yana ellerinde ki mevcut yabancı oyunculardan bir türlü beklediklerini alamadılar. Çünkü Beciroviç haricinde bu yabancıların hiç biri Telekom’un hedefleri ile örtüsmüyordu. İlk yarının sonlarına doğru takıma katılan yine eski bir Telekom'lu olan Jan jagla isabetli bir transfer oldu. Zaten Jagla İspanya ve Alman Milli Takımında ki deneyimleri ve gücü ile çember altında her zaman Telekom takımının işine yarayabilir. Harcadıkları bütçe ye göre konuşursak şu an ilk 10 un içerisine zorlukla girebilmeleri belki de ligimizin ilk yarısının en sürpriz neticesi... Bu sene ilk 3 sıralamada ki takımlar haricinde Antalya Belediye, Olin Edirne ve Pınar Karşıyaka sergiledikleri oyun ve mücadele güçleri ile ligimize renk kattılar. O yüzden bu 3 takıma ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Karşıyaka da Holston'ın geçen seneden beri takımı tanıması, Furkan , Eldridge gibi oyuncuların verdiği katkı İzmir takımına haklı bir beşincilik getirdi. Olin Edirne ise sınırlı ve mütevazi bütçesi ile harika sonuçlar aldı. Sonuç olarak 2 yarı ilk yarıdan çok daha zorlu geçecek. İlk yarının istikrarsız takımları bu sıralamayı görüp daha çok düşünmeliler. 2. yarı için erken konuşmak zor ancak Şampiyonluk yolunda daha çok sular akacağı kesin… 
Yazının Devamı

Fenerbahçe de Zico'dan günümüze

13 Ocak 2011
Fenerbahçe son birkaç senedir arzu ettiği başarıyı Türkiye liginde gösteremiyor. Bunun nedenleri oldukça fazla. Ancak en önemli neden Zico döneminde alınan başarılı sonuçların şifrelerini çözememek. Arthur Zico futbol oynadığı dönemde dünyanın sayılı futbolcularından biriydi. Keza teknik direktörlük kariyeri boyunca Japonya da kazandığı başarılar ve Japonya milli takımı antrenörlüğü ona dünya çapında bir klübün kapılarını aralayabilecek başarıyı getirmişti. O klüp Fenerbahçe idi. Fenerbahçe ye Avrupa kupalarında ki en parlak sezonunu yaşatan beyaz Pele’nin takımında takım içi arkadaşlık, uyum, birliktelik göze çarpıyordu. Fenerbahçe dünya devlerini bir bir elerken kadrosunda ki oyuncular tecrübe dezavantajı, uyum yabancı futbolcuların yeni bir ülkeye adaptasyonu gibi pek çok sorunu da aşmış oluyordu. Baktığınız zaman defansta Lugano ile birbirlerini çok iyi tamamlayan ve tanıyan Edu gibi bir futbolcunun olması önlerinde ki futbolculara güven veriyordu. Edu sağlam fiziği, korkmayan mücadeleci yapısı ve gücü ile rakipleri oldukça zorlayan bir futbolcu profili idi. Zaman zaman kendi kalesine attığı goller dışında onun defans şeridinde de çok ta bariz hatalar yapmadığına tanık olduk. Oysaki şimdi ki fenerbahçe defansına baktığımız da Bilica Sivasspor da ve Romanya da yaşamış olduğu form grafiğini çok aşağılara çekmiş gözüküyor. Disiplinli, kademe anlayışı olan, geriden oyunu iyi okuyan meziyetleri tamamen silinmiş. Bu da oynadığı her klüpte istikrar abidesi olan Lugano ya yansıyor. Fenerbahçe defansın da geriden iyi oyun kuramadığı zaman orta alanda Mehmet Aurelio gibi bir oyuncunun yokluğu top kontrolü ve dağıtımında sorunlar yaşanmasına neden oluyor. Top rakipte iken yaptığı presi saymıyoruz bile. Orta alanda Appiah gibi savaşan koşan, rakibi hata yapmaya zorlayan ve takımın gediklerini kapatan bir futbolcu da olmayınca fenerbahçe orta sahası sadece Alex in kişisel yeteneklerine kalmış gözüküyor. Çünkü hem miroslav stoch hem de christian baroni topa baskı yapmak ve takım savunması anlamında son derece yetersiz isimler. Üstelik zaman zaman orta sahaya destek veren Deivid ve tuncay gibi çok önemli 2 oyuncu da takımda yok. Ve yerlerine maalesef bu oyuncuların yerini doldurabilecek oyuncular alınmadı, alınamadı. Fenerbahçe takımı çok gol pozisyonuna girebilir, stoch ve dia gibi 2 hızlı hücum oyuncusunun koşu performansı ve yaratıcılığı ile hücum zenginliği yaratabilir fakat takım savunması ve bölgeler arası koordinasyon gibi ciddi zaaflar sonucu kolay gol yiyen bir ekip kimliğini üzerlerinden atmaları gerek. Antrenör Aykut Kocaman a güven duyulması istikrar adına güzel bir gelişme.Çünkü hiçbir antrenör takımı ile beraber olmadan tecrübe elde edemez. Ancak yine de keşke Aykut Kocaman büyük takım çalıştırmadan önce biraz daha tecrübe kazansaydı demeden geçemiyeceğim. Defans hattında yaşanan sorunlar , Andre Santos, Christian Baroni, gibi isimlerin form grafikleri ilerleyen günlerde muhtemelen takımı daha da zorlıyacak. Görünen o ki bu kadroya orta saha defans ve hücum hattına mutlaka takviye şart. Şu soruyu da ayrıca sormak gerekli. Fenerbahçe yabancı oyuncu transfer ederken gözlemci ekibi bu oyuncuları nerede, ne kadar , nasıl izliyor..? Yoksa sadece 1-2 maç izlenerek mi bu oyuncular alınıyor..? Artık görünen o ki gelinen noktada Fenerbahçe nin büyüklüğüne yakışır oyuncular transfer edilmeli. Bu yüzden basında yer alan kendilerini orta sınıf avrupa takımlarında ispat dahi edemeyen oyunculara inanmak dahi istemiyorum. 
Yazının Devamı

Gordon Milne bile bu kadarını beklemezdi. Ya Schuster ?

11 Ocak 2011
Futbol bir sonuç oyunudur. Saha içerisinde ne kadar mücadele ederseniz edin, ne kadar iyi oynarsanız oynayın eğer ki fırsatları değerlendiremiyorsanız kaybetmeye mahkumsunuz . Ve zaman sadece galip geleni hatırlıyor ne yazıkki. Beşiktaş ın senelerdir en büyük zaafı efsane üçlüsü olan Metin, Ali, Feyyaz dan sonra gol noktalarında etkili vuruşlar yapabilen , topu ceza sahasına hapseden bitirici ileri uç elemanlarından yoksun oynamasıydı. Evet Beşiktaş zaman içerisinde elbette ki bu bölgeye yabancılar da dahil takviyeler yaptı, hatta zaman zaman başarılı da oldu ancak nedense bu oyuncular bu efsane üçlü gibi kalıcı olamadı . Zaman içerisinde ileri uca pek çok oyuncu geldi, gitti. İngiltere’nin Qpr takımından gelen Les Ferdinand bu bölgeye yabancı oyuncu takviyesinin Stankoviç döneminden sonra ilk meyvesiydi. Gençti, Öğrenmeye açıktı ve en önemlisi yetenekleri ile gelecek vaad ediyordu. Zaten zaman geçtikçe Teknik direktör Gordon Milne vatandaşı olan bu genç çocuğu en iyi şekilde işlemesini de bilecekti. Ve Ferdinand Beşiktaş forması ile gerçekten iyi maçlar çıkardı. Ülkesine döndükten yıllar sonra Dünyanın tanıdığı bir golcü olarak sık sık olumlu anlamda Beşiktaş’ın reklamını da yapacaktı. Beşiktaş taraftarı Gençlerbirliğinin Andre Kona , John Mousheu ve sihirbaz David Khuse hamlesi ile beraber getirdikleri Fani Madida gibi bir oyuncuyu çok sevmişti. Hatta Madida'nın istikrarı Türkiye de pek çok kimseyi şaşırtmıştı. Daha sonraki yıllar da İngiltere ‘nin Everton takımından gelen Daniel Amokachi, İtalyanların dünyaca ünlü takımı Roma da kiralık oynarken İstanbul macerasına başlayan John Carew , Fransanın Lens takımından geldiğinde kimsenin Beşiktaş ile bu denli özdeşleşeceğini tahmin etmediği Pascal Nouma ile bu bölgeye çare arandı . Başarılı da olundu. Ancak yine de bu oyuncuların haricinde alınan Stefan Kuntz, Osvaldo Nartallo, Arield Stavrum , Ailton, Musa Ohen gibi isimler de Beşiktaş'ın gol sıkıntısı derdine çare olamadı. Ancak gözlerden kaçan bir nokta vardı. Beşiktaş bu bölgeye yerli oyuncu maalesef yetiştiremiyordu. Beşiktaş'ın altyapısından çıkıp ileri ucunda başarı ile oynayan Nihat Kahveci dışında istikrarlı ve üretken bir santrafor bulunamadı. Bu bölgede zaman zaman İlhan Mansız ve Ahmet Dursun ile formül arandı. Şimdiler de ise Beşiktaş kadrosunu Portekiz kökenli, dünya futbolunda hatırı sayılır kariyerlere sahip 3 oyuncu ile güçlendirdi. Bu oyunculardan belki de en çok gelecek vaadedeni Hugo Almedia. Uzun boylu, güçlü, çevik, gösterişsiz fakat yararlı. Top tekniği son derece iyi ve en önemlisi ceza sahası içinde bitirici vuruşlara sahip. Orta sahada Fernandes'in çalışkanlığı, Ernst' in üretkenliği , Guti ve Queremanın bireysel yetenekleri ile birleştiğinde Beşiktaş orta sahası ister istemez rahatlıyacak. Kanatlar da Simao ve İbrahim in sürati ve çalışkanlığı takımın orta sahası zenginleşicek. Üstelik defansın hemen önünde orta sahayı besleyebilecek Marco Aurelio gibi önemli bir oyuncu da var. Böylesine alternatifli ve potansiyeli yüksek oyunculardan kurulu bir kadro en fazla Teknik direktör Schuster in işine yarayacak. Beşiktaş kadrosu bu gün dünyada her takımın antrenörünün görmek isteyeceği türden bir kadro. Ve bu kadronun başarılı olmak dışında hiçbir alternatifi yok. Bu belkide yeni dönemde Beşiktaş' ı en fazla zorlayacak sıkıntı. Ancak Beşiktaş ileriki yıllarda sıkıntı çekmek istemiyor ve ileri ucundan daha fazla verim almak istiyorsa mutlaka bu forma ile özdeşleşicek genç , çalışkan ve özverili bir isim yaratmalı. Bu genç isim uzun yıllardır altyapıdan çıkamıyor ve görevi a takıma oyuncu yetiştirmek olan altyapı takımlarının hepsi o genci özlemle bekliyor. 
Yazının Devamı

Özlenen Hidayet geldi

7 Ocak 2011
Hidayet çok enteresan bir oyuncu. Dünya basketboluna böyle yetenekler neredeyse 10 yılda bir geliyor. Hırvatlar Dejan Bodiroga, Ruslar Andrei Krilenko, Almanlar Henning Harnisch, Yunanlılar Nicos Economou ile belki bu şansı yakalamışlardı. Ancak Hidayet bütün bu isimlerden komplike bir oyuncu. Neredeyse 5 pozisyonda birden istendiği anda oynayabilir. Yüzü ve sırtı dönük oynamaktan kaçınmayan, ‘sıze'ını ve gücünü ortaya koymaktan çekinmeyen bir oyuncu. Onu ilk kez yıldız Milli takımında özel turnuvalarda izlerken böylesine büyük bir yıldız olacağına inanmıştık. O zamanlar çelimsiz fiziği ve eksik atletik yetenekleri ile yine de farkını ortaya koyuyordu. NBA'de ki ilk takımı Sacramento Kings onun gerçekten tecrübe kazanabileceği ve takımın diğer Avrupalı yıldızları olan Divac ve Stojakoviç ile birlikte oyununu geliştirebileceği bir ekipti. Hidayet sonraki durakları olan Spurs ve Magic formaları ile de kendisine güvenenleri yanıltmadı. NBA de ilk kez forma giydiği yıllarda topu potaya atmaktan çekinen, potaya bakmayan hallerini hatırlayınca ne kadar büyük bir aşama kaydettiğine hepimiz daha net görebiliyoruz. Hidayet’in sonraki yıllarda uğrayacağı duraklar da geçireceği zamanlar hiçte kendisinin beklediği gibi ona başarı getirmeyecekti. Raptors’ta top kullanımının kısıtlanması ve kendisi ile ilgilenilmemesi istatistiklerine direk yansıyor daha sonra takasla varacağı Suns forması ile de beklenen çıkışı gösteremiyordu. Son günler de ise Hido’yu tekrar eski takımında özlenen istatistikleri ile görüyoruz. Alıştığı seyirci alıştığı takım ve kendisine güvenen bir coach ile tekrar çalışma fırsatı bulunca kendisini hatırlayıverdi. Oysaki zaten Hidayet bu idi. Hızlı hücumda rakip alanda dribling ve sahayı görebilme yeteneği kusursuza yakın. Bu hem takım arkadaşlarının işine yarıyor hem de rakip potaya bıraktığı sayıların miktarını arttırıyor. O artık 30 yaşlarını geride bırakmaya hazırlanan bir sporcu. Ancak henüz ondan görebileceklerimizin yarısını dahi görebilmiş değiliz. Emin olun ki Hidayet eğer biraz daha kendisine güvenir ve takıma liderliğini hissettirebilirse parmağına bir şampiyonluk yüzüğü geçirebilir. Diğer temsilcilerimiz de oldukça iyi dönemler yaşıyorlar. Ersan Bucks’ta fazla forma şansı bulamasa da ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu hissettirdi. Oyunun neredeyse bütün fonksiyonlarında var. Hızlı, atletik, dış şutu olan ve ribaundçu bir uzun. İyi niyetli bir sporcu olması en büyük artısı. Genç Semih ise O'neal’ın yanında adeta stajyerlik sınavı veriyor. İstekli, çalışkan ve kendisini her geçen gün kendisini geliştiriyor. İlk zamanlardaki ürkekliğini atması kısa sürdü. Sırtı dönük pozisyonlarda artık eskisi kadar uzaktan potaya şut bırakmıyor, yükleniyor, mücadele ediyor. Ömer Aşık ise uzun kolları , boyu ve gücü ile Chicago benchine renk getirdi. Ömer savunmada doğru zamanda doğru yerde. Çoğu zaman Deng ve Noah’ın yokluğunda faydalı. Özellikle potaya olduğu yerden uzanması ile adından söz ettiriyor. Onun da ilk beş başlayacağı günler gelecek. Mehmet ise sakatlıktan sonra tekrar Utah formasına kavuştu. Bu takım ve şehir onu seviyor. Üstelik coach Sloan’ın artık neredeyse evladı gibi olmuş vaziyette. Utah takımı geçmiş yıllara nazaran onun yokluğunda bile istikrarlı bir görüntü çizdi. Onunda katılımı ile çok daha başarılı sonuçlar alacaktır. Forma giydiği maçlarda bile ne kadar yararlı ve gösterişsiz oyununa rağmen önemli bir oyuncu olduğunu hatırlattı. Umarım parmağında ki yüzüğe bir yenisini kariyeri boyunca bir kez daha takar. 
Yazının Devamı

Son şampiyon...

4 Ocak 2011
Bursaspor geçen sene yakalamış olduğu başarıyı asla tesadüfler sonucu yakalamadı. Takım geçen sene ligde rakiplerinin şansız puan kayıpları ile elbette kendine avantaj sağladı. Ancak kadro yapısı, arkadaşlık, uyum, istikrar gibi faktörler Sağlam ın teknik becerisi ile şekillenince başarı kendiliğinden geldi. Bu sene ise Şampiyonlar liginde alınan başarısız sonuçlar, yabancı transferlerinde isabetsiz seçimler, sahada top paylaşımı ve oyun kurgusu zaafları takımın geçen sene yakaladığı istikrarı bu sene içerisinde istenilen seviye de gösterememesine neden oldu. Eğer ki Bursaspor başarıya aç, Avrupa'da devler liginde kendisini göstermeye ihtiyacı olan genç ve profosyonel futbolcular transfer edebilseydi şampiyonlar liginde alınan 1 puandan çok daha fazlası elde edilebilirdi. Şu anda Türkiye liginde bulundukları konum kimseyi kandırmasın. Bu birçoklarına göre başarılı sayılabilir. Ancak Bursaspor bu elde edilen puandan çok daha fazlasını elde edebilirdi. Neden özellikle daha önce Avrupa maceralarında başarısız olan insua, Nunes gibi yabancı oyuncular tercih edildi? Orta sahada takımı idare edebilecek, kontrollü oyunu top ona geldiğinde başlatabilicek, forveti tekniği ile besleyebilecek bir 10 numara alınamadı? Şimdiye kadar Pingel, Sorloth, Kishisev, Vidolov, Baliç Mususi gibi kaliteli yabancı oyuncuları almayı başarabilmiş bir takım için bu sene yapılan transferlerin hiç de iyi olmadığını söyleyebilirim. İnsua yeteneklerine kimsenin bir şey diyemeyeceği bir oyuncu. Ancak Türkiye liginde eski performansından bir hayli uzaktı. Ya golcü diye alınan Nunes? Ne zaman katkı sağlayabildi ki? Fizik gücü yeterli ancak tekniği, ceza sahası içerisinde bulunduğu nokta ve koşuları açısından çok zayıf bir futbolcu. Gerçi bu özelliklere sahip olsa onu halen Yunan liginde izliyor olabilirdik. Peki ya Steinert? Neden şimdiye kadar kariyeri istenilen seviyeye gelememiş bir oyuncuya takımın kapıları açıldı? Keza bu oyunculara Trabzonspordan ayrıldıktan sonra kariyeri vasat bir performansla seyreden Stepanov, İsveç ümit Milli takımı ile kendisini kanıtlayan ancak hem tecrübesi hem de kalitesi o pozisyon için yeterli olmayan Svensonu da sayabiliriz.. Aslına bakarsanız İvankov bile geçmiş senelerdeki İvankov değil. Takımın en tecrübeli oyuncusu olarak takımın zor duruma düştüğü anlarda en gerideki adam olarak daha fazla oyuna katılmasını beklemek hakkımız. Takım forvette etkisiz, kenarlardan sadece emektar Ali Tandoğan ve genç Volkan Şen'in ellerine bırakılmış, orta alandan yeterince forvete top taşıyamayan ve pres yapamayan bir görüntü çiziyor. Rakipler top kalecinin elinden çıktığı anlarda ortasaha ve hücumlarını Bursa ceza sahası içinden başlattıklarında kaybedilen her top tehlike yaratıyor. Ömer Erdoğan ve Stephanov bu noktada daha fazla sorumluluk almalı, orta alanda Ergiç geçen seneki kalitesini sahaya yansıtmalı, Sercan, Turgay, Volkan gibi oyuncular geçen seneki tecrübelerini anımsamalılar. Bursaspor elbette ki yıldızları ile bu sene de şampiyonluğu kovalamak istiyecek. Ancak tüm takımların ara transfer döneminde kadrosunu takviye edeceği ve yarım sezonun hatalarından gerekli dersleri çıkaracağı unutulmasın. Antrenör Sağlam'ın Türk futbolu için bir şans olduğuna inanıyorum. Eğer ki Bursaspor iç saha maçlarında temposunu koruyabilir, gücünü rakibine yansıtabilirse dış saha maçlarında zaten hücum futbolunu benimsemiş takımın; başarı çıtasını daha da yükselteceğine inanıyorum. Bu potansiyel bu şehir de ve bu takımda var. 
Yazının Devamı

Kuzeyin efsane takımı

1 Ocak 2011
Trabzonspor ilginç bir takım. Yöre insanın özelliklerini de içinde barındıran, mücadeleci, güçlü ve sempatik insanların oluşturduğu bir ekip. Geçtiğimiz yıllarda efsane kadrosuyla Türkiye liginde bir çok başarıya koşmuş ve bir çok kupaya uzanmış bir klüp. Peki son yıllarda neden başarılı olamıyordu bir zamanların efsane takımı ? Alınan başarısız yabancılar, anlaşılan isimsiz hocalar ile ne başarı elde edilebilirdi ki?

Nitekim doğru yabancı oyuncu seçimleri, altyapıdan gelen gençlerin yavaş yavaş kadroya katılması ve taraftarının gücü ile bu tablo birleşince başarılı sonuçlar ard arda geliverdi. Trabzonspor kadrosuna katılan başarılı olan yabancılardan sadece Jean marie Pfaf, Lars Olsen, Hans Sommers, Şota ve Arçil Arveladze ve biraz da Marco Aurellio yu belki sayabiliriz. Onun dışında gelen Yugoslavlar, Brezilyalılar ve diğer yabancı oyuncularin hiçbiri bu güzel şehrimizin takımında iz bırakamadı.  Oysa Şenol Güneş faktörü devreye girince eldeki mevcut yabancılarin birçoğu iki kişilik oynamaya başladılar. Şenol Güneş saha dışı motivasyonu yüksek, maç öncesi takıma yüklediği antreman programları ve verdiği taktikler ile önemli bir isim . Belki de Türkiye liginde bu kadar kendisini geliştirmeyi başarabilen bir ikinci isim daha yok. Bu yüzden oturmuş Trabzonspor kadrosu her maçta kendisini aşabilecek sinyaller veriyor.

Eğer ki şu anda ki takım belki Avrupa kupalarından elendiği Liverpool ile 2.kez karşılaşsa ada temsilcisi bu kadar kolay kurtulamazdı. Metalist Kharkiv ekibinden alınan Jaja çok iştahlı ve güçlü bir oyuncu. Uzun Fulelere sahip ve driplingleri ile rakip savunmaları yıpratabiliyor. Elbette ki Jaja ya yardımcı olan oyuncu da Umut Bulut gibi güçlü, atletik ve koşuları etkili bir oyuncu olunca Trabzonspor un hücum hattı daha da renkleniyor.

Orta sahada Alanzinho nun yaratıcılığı ve Gustavo Colman ın becerileri de bu 2 li'ye destek verince Trabzonspor orta sahadan hücum hattına çok çabuk top taşıyabiliyor. Burda bir parantez de Selçuk İnan ve Engin e açmak gerekiyor.Selçuk orta alanda çalışkan ve bu 2 yabancı oyuncuya en çok destek veren isim. Riske girmiyor, soğukkanlı ve teknik. Yardımlaşmayı sevmesi ve takım için ciddi bir görev adamı olması da en önemli özelliği. Engin ise süprizleri seven bir oyuncu. Yaratıcı ve çalışkan. Ancak bazen çok fazla rakibin üzerine gidebiliyor. Böyle durumlarda çevresine bakması daha isabetli olabilir.

Defansta ise trabzonspor Egemen, Cale gibi oyuncuları ile sağlam bir pozisyon çiziyor.

Bütün bu oyuncuların Trabzonspor un kanatlara topu açan ve kullanan, orta sahadan ileri ikiliye uzun toplar yerine daha çok paslaşarak indiren hücumunda bu kadar uyumlu olmalarında antrenör faktörü devreye giriyor. Belki Şenol hoca'nın Kore deneyimi ve dünya kupasında birçok ekibi aynı anda analiz etmesi onun oyun anlayışına görev sorumluluğu , taktiksel zenginlikler ve pozisyon alma noktasında önemli artılar getirmiş.

Trabzonspor'un son olarak kadrosuna kattığı Brozek kardeşler ise isabetli seçim.Krakov forması ile elde ettikleri başarılar ortada. Polonya milli takımının banko 2 oyuncusu. Hem forvet hattında hem de sol kanatta bilinçi yapılmış nokta transferler olarak gözüküyorlar. Takım bu sene Türkiye liginde şampiyonluğun en güçlü adayı ve geçen sene Bursaspor un gerçekleştirdiği başarının aynısını tekrarlıyabilir. Bu da kuzey in efsane takımına bundan sonraki yıllarda daha çok şampiyonluklar getirecektir. 
Yazının Devamı

Nerede o eski All Starlar...

27 Aralık 2010

Bugün biraz nostalji yapalım istiyorum. Caferaganın tozlu parkelerinden, Abdi İpekci'nin buz gibi günlerine, Spor Serginin tahta siralarından ülke basketbolunun bugününe...

Yurdumuz basketbolunun sorunları dağ gibi, finansal kaynakları sıkıntılı, seyirci sayısı yıllardir aynı, sponsorlar ilgisiz, uluslararası bağlantıları zayıf, gibi söylemleri bir kenara bırakalım.

Biraz keyif yapalim kısacası. Yıl 1990 All Star organizasyonu mekan Abdi İpekçi Spor Salonu. O yıllarda yabancıların Türkiye ligini domine ettiği maclar oldukca fazlaydi.

Maçlarda 30 sayıdan az skor üretemeyen yabancılara yabancı gözüyle de bakılmazdı. Hani ülkemize gelen tombiş Abd 'lilerin pota alti virtiözü kesildiği yıllar.

Yazının Devamı

Tabiri caizse...

24 Aralık 2010

Basketbol liginde bu sene tam tabiri ile kazan kaynıyor. Yılların Efes Pilsen’i 5 .lik basamağında, büyük yatırımlar yapıp lige büyük umutlar ile giren Telekom 10 .sırada. Sadece bu 2 örnek bile dünya şampiyonasında yaşanılan 2.likten sonra işlerin hiçte eskisi gibi olmadığını gösteriyor. Fenerbahçe hepinizin tahmin ettiği gibi Karşıyaka yenilgisine rağmen birinciliğini koruyor. Bu sene zarfında takıma katılan Lavrinoviç , Thomas, gibi deneyimli oyuncuların yanı sıra özellikle arka alanda bir çok yetkin kısa oyuncunun yer alması Coach Spahija’nın elini güçlendiriyor.

Fenerbahçe tipik bir fastbreak takımı. Özellikle Kinsey, Ukiç ve Ömer gibi hızlı ve çabuk pas dağıtabilen oyuncularının olması ligimizin bir çok takımına ters gelebiliyor. Üstelik bu pasları zamanında skora dönüştürebilen oldukça iyi dış atıcılara sahipler.

Fenerbahçe ligin liderliği için en kuvvetli aday olarak gözüküyor. Efes Pilsen ise geçmiş yıllara oranla kadrosunu büyük ölçüde değiştirdi. Perasoviç; Dudley, Cenk, Ender gibi oyuncuları çoğu maçta ya hiç kullanmıyor ya da çok az süreler ile kullanıyor. Böyle olunca da Efes Pilsen rotasyonu sıkışıyor. Bu da Efes Pilsen in özellikle zorlu maçlarında skorun

Yazının Devamı