David O. Russell’ın yönettiği roman uyarlaması “Umut Işığım”; iki sorunlu karakteri merkeze alan, romantik komedi türünde, benzerlerini geride bırakan bir film...
990’larda Amerikan bağımsız sinemasının dikkat çekici isimlerinden biri olarak başladığı kariyeri ile her zaman ilgiyi hak eden yönetmen David O. Russell, “Umut Işığım”da kuralları çok belli bir tür olan romantik komediyi deniyor. Nüanslara dikkat ederek ama...
Matthew Quick’in aynı adlı romanından uyarlanan filmde, ana karakterimiz Pat ile bir psikolojik tedavi merkezinde tanışıyoruz. Çok sevdiği karısını başka bir adamla yakalayınca, dengesi bozulan, adamı dövdüğü için mahkemenin psikolojik tedavi görmesine karar verdiği Pat, annesinin zoruyla taburcu ediliyor. Bipolar kişilik bozukluğuyla baş etmeye çalışan, spor bahsi oynamaya meraklı, oğluyla ne yapacağını tam bilemeyen bir adam olan babası Pat Sr. ve annesi Dolores’le birlikte yaşamaya başlayan Pat’in en büyük amacı karısıyla barışmak... Derken bir arkadaşının kocasını kaybetmiş, depresyondaki kardeşi Tiffany ile tanışan Pat, onu kullanarak karısıyla iletişime geçebileceğini düşünüyor ve onunla arkadaş olmaya karar veriyor.
Yapımcılar, güçlü Weinstein
Bugün gösterime giren yeni filmi ‘Umut Işığım/Silver Linings Playbook’la bir kez daha sinema dünyasının dikkatini çeken ABD’li yönetmen David O. Russell, 90’lı yılların ortalarından beri başarılı yapımları ardı ardına filmografisine ekliyor. Ama bağımsız sinemada başladığı bu kariyerinin hak ettiği takdiri yeterince gördüğü söylenemez. Russell’ın yeterince sık gündeme gelmeyen filmlerini hatırlamanın tam zamanı
‘Dövüşçü/The Fighter’ (2010)
Yine uzun yıllar süren bir aradan sonra Russell’ın çektiği ilk dram olan ‘Dövüşçü’, yedi dalda Oscar adayı oldu. Yan rollerdeki Christian Bale ve Melissa Leo’ya Oscar kazandırdı. 1980’lerde geçen filmde Mark Wahlberg’in canlandırdığı Micky Ward, kariyerini diğer boksörlere para için yenilerek sürdürüyor; film onun eski bir boksör olan uyuşturucu bağımlısı ağabeyi Dick ve sorunlu annesiyle ilişkisi üzerinden yürüyordu. Film, son dönemin en iyi spor dramları arasında dikkat çekmesinin yanı sıra pek çok karakterine karşı Hollywood’un alışılageldik muhafazakâr tavrını takınmayarak da fark yaratıyordu.
‘Spanking the Monkey’ (1994)
Yönetmenin ilk filmi, eleştirmenler tarafından beğeniyle karşılanan bu bağımsız kara komediydi. Sundance Film
Defalarca, üstelik ünlü isimlerle sinemaya aktarılan Lev Tolstoy’un klasiği “Anna Karenina”nın Joe Wright imzalı şimdilik son uyarlaması pek çok açıdan benzersiz
Akademi Ödülleri adaylıkları açıklanmadan önce kulislerde ve yılın en iyi listelerinde hak ettiği yeri bulamamış görünen “Anna Karenina”, izleyiciyi duygusal değil, zihinsel olarak etkileyen, müthiş bir yönetmenlik yeteneğini gözler önüne seren, kostümlü dramlarla ilgili alışılageldik bütün kuralları alt üst eden bir uyarlama.
1874’te Rus İmparatorluğu’nda St. Petersburg sosyetesinin önemli isimlerinden Anna Karenina, toplumsal olarak güç sahibi Karenin’in karısı. Huzurlu ama tutkusuz bir evliliği olan Karenina, Moskova’da Vronsky adlı genç bir adamla tanışır. Onunla başladığı ilişki, evliliğini ve toplumdaki yerini alt üst eder.
Bu ünlü hikayeyi uyarlayan Joe Wright, eşi benzeri görülmemiş hareketli bir tiyatro sahnesiyle filmini anlatım aracı açısından diğer tarihi dramlardan ayırıyor. Hareketli sahneyle izleyiciye sunduğu bu bilinçlilik; büyük bir rejimsel değişime uğrayacağını bildiğimiz Rus toplumunun aristokrat sınıfının sahteliğini gözler önüne sermek için kullanıyor.
Tek kötü toplum
Pek çok kitabı bulunan bir seriden uyarlanan “Jack Reacher”, başrolündeki Tom Cruise’a “Görevimiz Tehlike”den sonra yeni bir seri emanet ediyor
Başrolünü üstlendiği, şimdilik dört filmi çekilen “Görevimiz Tehlike / Mission Impossible” serisinin ardından Tom Cruise “Jack Reacher” ile yeni bir seriyi üstleniyor gibi görünüyor. İngiliz gerilim yazarı Lee Child’ın şimdilik 17 kitaba ulaşmış serisinden uyarlanan “Jack Reacher”, Amerika’da gösterime girmek için daha yanlış bir hafta bulamazdı.
Çünkü film, keskin bir nişancının bir binanın tepesinden altı atışla, rastgele beş insanı öldürmesiyle başlıyor. Suç mahallinde bulunan ipuçları katil olarak Barr adında Irak’ta görev yapmış bir askere işaret ediyor. Barr yakalanınca konuşmayı reddedip Jack Reacher adlı birini çağırıyor. Reacher, başarılı bir askeri kariyere sahipken her şeyi bırakıp emekli olmuş bir askeri müfettiş ve ne iş yaptığı da pek belli değil. Barr’dan Irak’ta yaşanan bir olay yüzünden nefret eden ve onun soğukkanlı bir katil olduğunu düşünen Reacher, Barr’ın avukatı Helen’ın baş müfettişi oluyor. Reacher, olayları araştırdıkça katilin Barr olmayabileceğini düşünmeye başlıyor.
Başarılı senarist bu kez
“Yüzüklerin Efendisi” üçlemesine imza atan yönetmen Peter Jackson, J.R.R. Tolkien’in diğer önemli eseri “The Hobbit”ten uyarlanan üçlemenin ilk filmi ile karşımızda
“Yüzüklerin Efendisi”nde Gandalf’ı canlandıran Ian McKellen, “Hobbit”te de başrollerden birini üstleniyor.
Yıllara yayılan yapım öncesi sürecinde “The Hobbit” uyarlamasının yönetmen koltuğuna kimin oturacağı uzun süre belirsiz kaldı. Sonunda “Yüzüklerin Efendisi”nde Tolkien hayranlarının ve genel olarak sinemaseverlerin yüzünü güldüren Peter Jackson’ın yapımcısı olduğu “The Hobbit”in yönetmenliğini de üstlenmesi ‘beklenmedik’ bir gelişme olmadı. Ne de olsa Jackson, Orta Dünya’yı en iyi bilen kişilerden biriydi, dolayısıyla pek çok takipçinin içi rahatladı.
Beklenmedik olan Jackson’ın “Yüzüklerin Efendisi”nden çok daha az malzemeye sahip “The Hobbit”i de üçleme olarak izleyici karşısına çıkarma kararıydı. Ancak üçlemenin ilk filmi “Hobbit: Beklenmedik Yolculuk”u izleyince, bu kararın tahmin edildiği kadar olumsuz sonuçlar doğurmadığı ortaya çıkıyor.
Cüceler Bilbo’yu ziyaret eder
Peter Jackson’ın yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği ‘The Hobbit’ üçlemesinin ilk filmi ‘Hobbit: Beklenmedik Yolculuk/The Hobbit: An Unexpected Journey’, bugün gösterime girdi. ‘Yüzüklerin Efendisi’nin ardından bir kez daha Orta Dünya’ya konuk olacağımız filmde göreceğimiz dünyada yaşananlarının büyük bölümünün yeşil bir ekranın önünde çekildiği de bir gerçek. Bu yeşil planı doldurmak Yeni Zelandalı efekt firması Weta Dijital’ın işi... 1993 yılında aralarında Peter Jackson’ın olduğu bir ekip tarafından yine Jackson’ın ‘Heavenly Creatures’ın efektlerini yapmak için kurulan Weta Dijital, o günden bugüne sektörün devlerinden birine dönüştü. Weta elinin değdiği filmleri hatırlayalım.
‘District 9 Yasak Bölge 9’ (2009)
Neill Blomkamp’in yönettiği, Güney Afrika’dan çıkan bu bilimkurgu, o yılın en büyük sürprizlerinden biri olarak kabul görmüştü. Adını uzaydan gelen canlıların kaldığı bir mülteci kampından alan filmin yapımcılarından biri Peter Jackson’dı. Filmin özel efektlerindense Weta sorumluydu. Weta’nın tasarım bölümü Weta Workshop, filmin tasarımlarının büyük bölümünü üstlenirken, Weta Digital’se uzaylıların gemisini ortaya çıkardı. Blomkamp’e ‘Avatar’ nedeniyle
2000 yılından beri animasyona odaklanan Hollywood’un en başarılı yönetmenlerinden Robert Zemeckis, “Uçuş”la eski günlerine bir karakter dramıyla dönüyor
Denzel Washington filmdeki performansıyla Oscar’a aday olabilir.
Robert Zemeckis, “Back to the Future” serisi ve “Forrest Gump”ın da aralarında olduğu ünlü ticari filmlerde imzası olmasına rağmen son 10 yıldır “The Polar Express” ve “A Christmas Carol” gibi performans yakalama tekniğini kullandığı animasyonlar üzerinde çalışıyordu. Bu 10 yıllık dönem, hünerli yönetmen ile izleyicisi arasında teknik açıdan iddialı ama tam amacına ulaşamayan filmlerin yarattığı soğuk rüzgarlar estirdi. “Uçuş” ile Zemeckis, eski günlerine sağlam bir dönüş yapıyor.
Açılış planında yolcu uçağı pilotu Whip’in bir otel odasında, yanında bir hostesle uyandığını görüyoruz. Akşamdan kalan birasından bir yudum alan Whip, eski karısıyla telefonda tartıştıktan sonra ayılmak için kokain çekip, Orlando’dan Atlanta’ya uçuracağı uçağa gidiyor. Uçak bir fırtınadan Whip sayesinde geçiyor ancak kısa bir süre sonra teknik bir arıza nedeniyle inişe geçiyor. Bu noktada, ne kadar usta bir pilot olduğunu kanıtlayan Whip, akıllara durgunluk veren hamlelerle
Bu hafta vizyona giren filmlerden biri, Oscar yarışında da ismi geçmesi beklenen, yönetmenliğini Robert Zemeckis’in üstlendiği ‘Uçuş/Flight’. Filmin Denzel Washington’ın canlandırdığı ana karakteri Whip Whitaker, alkol bağımlılığı olan bir pilot. Düşen bir yolcu uçağını tecrübesiyle indiren Whip, içindeki yolcuların büyük bölümünün hayatını kurtarıyordu. Başlangıçtaki uçak kazası sahnesiyle sinemadaki uçak sahnelerine iddialı bir halka ekleyen ‘Uçuş’ dolayısıyla, sinemanın uçakları malzeme eden filmlerini hatırlayalım.
‘Airplane!’ (1980)
Hollywood’dan çıkan parodi filmleri furyasının yüz aklarından biri. ‘ZAZ’ olarak bilinen Jim Abrahams, David Zucker ve Jerry Zucker ekibinin imzasını taşıyan film, 1970’lerin felaket filmleriyle dalga geçtikleri ‘Airplane!’de izleyicilerini bir espri bombardımanına tutuyor; film referanslarından, fiziksel komediye her tür mizahtan besleniyorlardı. Uçuşta dağıtılan yemekten zehirlenen pilotların işlerini yapamaz hale gelmesinin ardından uçuş fobisi olan bir adamın uçağı indirmesini konu alan film, üzerinden geçen yıllara rağmen eğlendirici yönünü koruyor.
‘Uçuş 93/United 93’ (2006)
‘Bourne’ serisinin ikinci ve üçüncü filmini