Komedi aksiyon türündeki “Ölümsüz Polisler”de polis ortakları iki ünlü isim, Jeff Bridges ve Ryan Reynolds canlandırıyor
Tattoo” ile dikkat çektikten sonra “Flightplan”le Hollywood’da çalışmaya başlayan Alman yönetmen Robert Schwentke’nin yeni filmi “Ölümsüz Polisler”, bir çizgi roman uyarlaması.
Peter M. Lenkov’un “Rest in Peace Department” adlı çizgi romanından uyarlanan filmde, ortağı Hayes tarafından öldürülen polis Nick,
öbür dünyadaki bir polis teşkilatının varlığını öğrenir. Bu teşkilatın işi, ölü olmalarına rağmen dünyada kalan suçluları bulup öbür dünyaya geri postalamaktır. Nick’in yeni ortağı Vahşi Batı’da yaşamış eksantrik kanun adamı Roy olur. Ortaklar iki dünyanın da dengesini bozacak büyük bir felaketi engellemeye çalışacaktır.
Komedi ağırlıklı
Polis ortaklara odaklanan yapımlarla fantastiği bir araya getiren; aksiyon sahnelerine sahip olsa da komediye ağırlık veren “Ölümsüz Polisler” çoğunlukla klişelere dayanıyor. Filmin tek ilgi çekici yönü ve en kuvvetli karakteri, Bridges’in canlandırdığı Roy... Ancak Bridges düzeyinde bir aktörün yeteneklerine sırtını yaslayan bu karakterin varlığı bile filmin tahmin edilebilirliğini değiştirmiyor ve tekrarlanan
Aktörlerle dolu bir aileden gelen Jeff Bridges, bugüne kadar pek çok kült karakter yarattı, oyunculuğa başladığı 1970’lerden günümüze kadar hiçbir dönem geri planda kalmadı. Bugün gösterime giren “Ölümsüz Polisler”de de karşımıza çıkan Bridges’in muhteşem kariyerinden öne çıkan 5 film seçtik
Son Gösteri - The Last PIcture Show (1971)
Jeff Bridges’in 21 yaşında rol aldığı siyah beyaz Peter Bogdanovich başyapıtı, oyuncuya ilk önemli rolünde Oscar adaylığı kazandırdı. Aktör, 22 yaşında En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Akademi Ödülleri’ne aday olarak, gelmiş geçmiş en genç adaylardan oldu.
1950’lerde geçen hikayede Bridges, filmin asıl adamının yakın arkadaşı, Duane Jackson rolündeydi. “Lisenin güzel kızıyla çıkan popüler çocuk” rolünde harikalar yaratan oyuncu, performansıyla uzun yıllar konuşulacağını hissettirdi.
KORKUSUZ - FEARLESS (1993)
Peter Weir imzalı, zamanında kıymeti hak ettiği kadar bilinmemiş dram “Korkusuz”, Jeff
Bridges’in en iyi performansını barındırıyor. Düşen bir uçaktan canlı kurtulan mimar Max, dünyadan kopar, davranışları tamamen değişir. Varoluşu sorgulamaya başlar. Ölümle yüz yüze gelen bir karakterin travmasını tüm nüanslarıyla veren
Gerilim-dram türündeki “Kapalı Devre”, Londra’da patlayan bir bombanın ardından yaşanan hukuki sürece odaklanıyor
İngiltere yapımı gerilim-dram “Kapalı Devre”nin yönetmeni 2003 yapımı
“Yanlış Hesap / Intermission”la hatırlanabilecek John Crowley. Senaristi ise “Dirty Pretty Things” ve “Şark Vaatleri / Eastern Promises”ta olduğu gibi kalburüstü senaryolar yazan, genellikle tür kalıplar ile günümüz gidişatıyla ilgili tespitleri zarifçe birleştirebilen Steven Knight.
Gizlenen ilişki
Film, Londra’da bir pazar yerinde patlayan ve çok kişinin canından olmasıyla sonuçlanan bombalı bir saldırıyla başlıyor. Polis kısa sürede saldırının planlayıcısı olduğu düşünülen, Irak sınırında doğmuş Türkiye göçmeni Faruk Erdoğan’ı gözaltına alıyor. Bütün İngiltere’nin kilitlendiği davanın bazı duruşmaları ulusal güvenlik gerekçesiyle kapalı; bir bölümü de halka açık yapılıyor. Gizli bölümün avukatlığını üstlenen Claudia ile açık bölümde görev alan avukat Martin, protokole uymayıp eskiden bir ilişkileri olduğunu saklıyorlar. Soruşturmada, İngiliz gizli istihbarat teşkilatı MI5’la ilgili bilgiler ortaya çıkınca hem Martin’in hem Claudia’nın
Bu hafta gösterime giren, bir ailenin yeni evlerinde yaşadıklarını konu alan “Korku Seansı / The Conjuring” filminden yola çıkarak; gıcırdayan kapı, aynadaki hayalet gibi unsurlardan beslenen ve unutulmazlar arasında yer alan eski usul korku filmlerini hatırlayalım
“Testere” serisi gibi şiddet ve kandan beslenen filmler sürekli karşımıza çıkıyor ve gişede başarılı olarak bakmakta zorlanılan sahneleri tercih eden izleyicilerin azımsanmayacak olduğunu gösteriyor. Bu durumun ters köşesinde ise gerilimden, atmosferden beslenen, gıcırdayan kapı, aynada görülen hayalet vs. benzeri klasik numaralara başvuran eski usul korku filmleri var.
Bu hafta gösterime giren, bir ailenin yeni taşındıkları evlerinde yaşadıkları olayları konu alan “Korku Seansı / The Conjuring” ikinci grupta. Bu filmden yola çıkarak, 90’lı yıllardan bugüne çevrilen eski usul korku filmlerini ele aldık.
Diğerleri The Others (2001)
İspanyol yönetmen Alejandra Amenabar’ın yönettiği “Diğerleri”, döneminin en ünlü korku filmlerinden biri oldu. Nicole Kidman’ın canlandırdığı anne, güneşe çıkmaması gereken iki çocuğuyla tamamen karartılmış bir evde kocasının savaştan dönmesini bekliyordu. Bu arada evde
1960’lar Amerika’sının sol hareketinin üyeleri günümüzde ne halde? Robert Redford hem yönetip hem oynadığı “Geçmişin Sırları”nda bu soruyu FBI ve gazeteciliğe de bağlayan bir politik gerilimle karşımızda
Amerikan sinemasının efsane isimlerinden Robert Redford’ın hem yönetmenliği hem de başrolü üstlendiği politik gerilim “Geçmişin Sırları / The Company You Keep”te Redford bir kez daha favori ilgi alanına yöneliyor: Amerikan tarihinin önemli köşe taşları.
Bu kez üstünde durulan 1960’ların sol politik hareketleri.
İsimlerini Bob Dylan’ın “Subterranean Homesick Blues”undan alan Weatherman, sol öğrenci hareketinden ayrılan bir grup. Yer altına inip The Weather Underground ismini aldıktan sonra sivillere zarar vermeden hükümet binalarını patlatıyorlar. “Geçmişin Sırları”nda aynı adlı romandan uyarlanan kurmaca hikayede, The Weather Underground’un bir güvenlik görevlisinin öldüğü banka soygununa katılan üç üyesinden Sharon, 30 yıl saklandıktan sonra teslim olur. Yerel bir gazetede çalışan Ben de bu üç kişiden birini afişe eder: Küçük kızını büyüten avukat Nick Sloan. Ancak Sloan, durumu erken anlayıp kaçmaya başlar. Ben haberin, Sloan eski sevgilisi Mimi’yi bulmanın,
FBI
Sundance Film Festivali’nin kurucusu, Oscarlı yönetmen, yapımcı, tam bir sinema insanı olan Robert Redford, özellikle Sundance zamanını almaya başladıktan sonra aktörlüğe eskisi kadar zaman ayırmamaya başladı.Ancak bu hafta yönetmen koltuğuna oturduğu “Geçmişin Sırları/The Company You Keep”de başrolü de üstleniyor. Redford’u aktör olarak görme fırsatı umduğumuz kadar sık karşımıza çıkmıyor ama 1960’ların “altın çocuğu”nu 5 performansıyla hatırlayalım.
Muhteşem GatsbyThe Great Gatsby (1975)
F. Scott Fitzgerald’ın Amerikan edebiyatı klasiğinden Francis Ford Coppola’nın yazdığı senaryoyla çekilen bu uyarlamada, Redford milyonlarca okurun kafasındaki bir görüntüye meydan okuyordu. Redford, çok önem verdiği bu rolde ağırbaşlı, melankolik ve dokunaklı bir Gatsby yarattı. Film yerilse de Redford’ın performansı bu eleştirilerin hedefinde olmadı. Bu sezonda karşımıza çıkan Baz Luhrmann filmindeki Leonardo DiCaprio’nun Gatsby’sine göre Redford’ınki daha güvenli ve oturaklı görünüyordu.
Sonsuz ÖlümButch Cassidy and the Sundance Kid (1969)
Steve Jobs’la ilgili çekilmiş ilk biyografik film olma özelliği taşıyan “Jobs”ta başroldeki Ashton Kutcher’ın pek de ciddiye alınmayacak bir Jobs portresi çizdiğini söyleyebiliriz
Hayatını 2011’de kaybeden Apple’ın kurucusu ve ünlü CEO’su Steve Jobs’ın biyografi kitapları birbiri ardına raflarda yerini alırken kısa süre sonra ilk biyografik filmin haberi geldi. Jobs’ı oyunculuk anlamında kendisini pek ciddiye aldıramamış bir isim olan Ashton Kutcher’ın canlandıracağı haberi ve ekibin genelinin tanınmamışlığı “Jobs”la ilgili beklentileri düşürdü. Sonuç da bu ilk tahminleri haklı çıkarıyor.
Senaryo aceleye gelmiş gibi
Film, Jobs’ın 2001’de müzik çalar iPod’un çıkışı öncesi Apple’da yaptığı konuşmayla başlıyor. Hemen ardından üniversiteyi bırakmış ama dersleri dışarıdan takip eden, çıplak ayakla gezme meraklısı genç Jobs’la tanışıyoruz. Derken zamanla içindeki hırslı girişimci ortaya çıkmaya başlıyor; sevgilisini, etrafındaki arkadaşlarını yıka döke egoizmle iş dünyasında yükseliyor. Ardından takipçilerin iyi bildiği üzere Apple’ın yönetimini kaybetmesi, geri kazanması gibi olaylar da “Jobs”ta yer buluyor.
Kutcher’ın oyunculuğu filmin göze batan yönlerinin başında
Hollywood’un son 20 yılına damga vuran ve komedi denince ismi gişe başarısı anlamına gelen Jim Carrey’i bu hafta “Kick-Ass 2/ Göster Gününü 2”de izleyeceğiz. Bu filmde bir yan rolde izleyici karşısına çıkan oyuncu, mimik ustası olarak tanınıyor ve izleyiciyi güldürmede uzman. Ancak son dönemde dramlarda da boy gösteren bir isim. Fakirlik içinde geçen çocukluk döneminin ardından şansı yaver giden ve eğer filmlerde çıkış yakalamasa muhtemelen hâlâ bir çelik fabrikasında çalışmaya devam ediyor olacağını ifade eden Carrey’nin kariyerinin köşe taşlarını hatırlayalım.
“Ace Ventura: Pet DetectIve” (1994)
Aktörü dünyaya tanıtan film, aradan geçen yıllarda Carrey’nin performansı nedeniyle kült statüsü kazanan “Ace Ventura: Pet Detective” oldu. Carrey’nin karakteri Ace Ventura, hayvanlar konusunda uzmanlaşmış eksantrik bir dedektifti ve bir futbol takımının maskotu olan yunus sırra kadem basınca yunusun peşine düşüyordu. Film beklenmedik bir başarı elde edip dünya çapında 107 milyon dolar hasılat elde etti; ticari sinemaysa gelmiş geçmiş en yetenekli komedyenlerinden biriyle tanıştı.
Baş Belası The Cable Guy (1996)
Diğer bir önemli komedyenin Ben Stiller’ın yönettiği film,